UMUT
Aktıkça anlama yoğrulan bir parçalanmışlığı topluyorum dört
bir yanımdan çekiştirilirken. Sana mı geliyorum bu defa belirsiz.
Gittikçe göreceğim, pişmanlık mı bu? Umut mu var sonunda;
bittiğinde bileceğim. Sende benden daha az biliyor olmayacaksın.
Ruh hırsızlarının ağzını sulandıran umutla doluyum desem!
İçim kıpır kıpır; bıraksan beni defalarca geçtiğim şu
ormanların ağaçların arasında koşmak,karnım ağrıyana kadar
kahkahalar savurmak istiyorum, desem inanır mıydın bana? Büyük
yalanıma hoş geldin. Ne orman var buralarda ne kahkahalara
misafirlik yapacak bir kapı kaldı. Her cenaze kalkışında yüzlere
biraz daha bozkır uğultusu çöktü. Taş evlerin kenarında, bazen
merdiven altlarında öpüşürken gördüğüm oluyor kızılcıkları.
Onlarda fazlaca var umut; biz ise onlardan birkaç yıl öteye kadar
taşıyabildik koca umut taşlarını. Şimdi bağırlara basıldı
hayal kırıklıklarından dağılmasın diye yürekler. Sustuk mu
ne? Sen gittiğinden beri sustuğumu söylüyorlar. Aslında daha çok
konuşur oldum. Gece yazıp yaktıklarım ısıttı beni. Sonsuza kadar ıssız kalacak yatağımı yanmış kağıt kokuları doldurdu. Geldiğinde yüzüne söyleyeceklerim ve atacağım tokat canlandı zihnimde. Hiç insan milyonlarca kez ezberler, hayal eder
mi? Ben sana atacağım tokadı senden bile çok sevdim. Sensizliğe
inanmak kalbimi bir arada tutan umut taşını atmak demekti. Beni
ikna ettiler. Seneler oldu. Şimdi bir adres var elimde ve sana
yollanacak binlerce mektup. Gittik ve gördük sonunu elimizde
kocaman bir pişmanlık. Avluda koşturan iki kara çocuğu hatırla.
Tırmandığımız ağaçları ve hep kanayan yaralarımızı. Yaş
aldık birbirimizi kanattık. Her gün sana gitmeyecek bir mektup
yazıyorum. İhtimalleri düşünüyorum ve aslında umudu yok
edemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder