5 Haziran 2014 Perşembe

UMUT


Aktıkça anlama yoğrulan bir parçalanmışlığı topluyorum dört bir yanımdan çekiştirilirken. Sana mı geliyorum bu defa belirsiz. Gittikçe göreceğim, pişmanlık mı bu? Umut mu var sonunda; bittiğinde bileceğim. Sende benden daha az biliyor olmayacaksın. Ruh hırsızlarının ağzını sulandıran umutla doluyum desem! İçim kıpır kıpır; bıraksan beni defalarca geçtiğim şu ormanların ağaçların arasında koşmak,karnım ağrıyana kadar kahkahalar savurmak istiyorum, desem inanır mıydın bana? Büyük yalanıma hoş geldin. Ne orman var buralarda ne kahkahalara misafirlik yapacak bir kapı kaldı. Her cenaze kalkışında yüzlere biraz daha bozkır uğultusu çöktü. Taş evlerin kenarında, bazen merdiven altlarında öpüşürken gördüğüm oluyor kızılcıkları. Onlarda fazlaca var umut; biz ise onlardan birkaç yıl öteye kadar taşıyabildik koca umut taşlarını. Şimdi bağırlara basıldı hayal kırıklıklarından dağılmasın diye yürekler. Sustuk mu ne? Sen gittiğinden beri sustuğumu söylüyorlar. Aslında daha çok konuşur oldum. Gece yazıp yaktıklarım ısıttı beni. Sonsuza kadar ıssız kalacak yatağımı yanmış kağıt kokuları doldurdu. Geldiğinde yüzüne söyleyeceklerim ve atacağım tokat canlandı zihnimde. Hiç insan milyonlarca kez ezberler, hayal eder mi? Ben sana atacağım tokadı senden bile çok sevdim. Sensizliğe inanmak kalbimi bir arada tutan umut taşını atmak demekti. Beni ikna ettiler. Seneler oldu. Şimdi bir adres var elimde ve sana yollanacak binlerce mektup. Gittik ve gördük sonunu elimizde kocaman bir pişmanlık. Avluda koşturan iki kara çocuğu hatırla. Tırmandığımız ağaçları ve hep kanayan yaralarımızı. Yaş aldık birbirimizi kanattık. Her gün sana gitmeyecek bir mektup yazıyorum. İhtimalleri düşünüyorum ve aslında umudu yok edemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder