21 Ağustos 2016 Pazar

...

Her şey iğrenç. Tüm dünya çok çirkin sanırım yazmak benim artık içimdeki zehirden kurtulmak için boğazıma soktuğum bir parmak gibi. Kusuyor, kusuyor, kusuyorum. Ancak hiç bitmeyecek gibi bu zehir. Umutlar artık insanı acıtan bir tarafta duruyor. Ne kadar çok umutlu, inançlı olursan o kadar tepeden yuvarlanıyorsun. Nefes alamıyorum. Küçücük çocuklara tecavüz edildiği bir dünyada nefes almak için sağa sola dönüyor; çırpınıyorum. Orada ise patlayıp paramparça olmuş bebekler ile karşılaşıyorum. Bu dünyayı değiştirme ihtimalinin yine o umudun içerisinde gizli olduğunu biliyorum. Oysa karşımızda öyle bir pislik var ki o kadar zalimler ki… üstelik zalimlikleri kör bir inanç ile kaplı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her olay sonrasında kötülük üzerine kötülük olabileceğini görüyoruz. Evren insanların var olduğu bölümünde öyle çirkin devam ediyor ki. *Yaşadığı vücudu kemiren kanserli hücreleriz. Dünyayı yok ediyoruz. Daha fazlası ve daha fazlası için…

ACIYOR
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

T.UYAR

1 Haziran 2016 Çarşamba

Rondo


"Ölümlerin, yaslarin yorulmuşluğunda;dayanılmaz sanılan bu şehrin sokaklarında nefes almamı sağladı."  
Tutunacak yeni bir şeyleri her daim bulmak zorundayiz. Umut arayan bir yüreği soğuk ve yaslı günlerde ancak birliğin sıcaklığı ısıtır. Ve güvensizlik içinde boğulurken kendini tutun(l)duğun insanın akışına birakiverirsin. Bir an sadece... Sürekli tetikte geçen hayatlarimizda güven duyduğumuz insanların yanında koyvermek değil mi bizi güçlü kılan, yaşatan?  O bir anlık koyverme hayatlarimizdan pek çok şey götürüyor. Üstelik geride kırılmış,eksilmiş duygular kalıyor.
 Meselenin basit olması can yakıyor. Her şey o denli basit ki artık insanlar çabucak tüketiyor. Rasyonellik ve irrasyonellik  arasında asla bir denge kuramıyorlar. Aslında tam manasıyla baktığında modern dünyanın bizi sürüklediği rasyonellik öyle bir hal alıyor ki zamanla akıl dışı dereceye geliyor. İçgüdülerden yoksun insanlar görüyoruz. Tamamen doğasına hayatına yabancılaşmış. Kafası her an karışık. Fikirleri hatta duyguları hızla değişen dönüşen insanlar yığını oluşuyor. Pragmatik düşünmekten kendini alamayan; pohpohlanmadığı zaman,egosu zarar göreceği an hayattan kaçan bireyler oluyorlar. Dürüstçe duyduğumuz gerçekler bizleri yaralıyor. Oysa herkesin dilinde bir lütufmuş gibi "en azından dürüst davranıyor" lafı dönüyor. İnsanlık öyle büyük bir yalanın içinde kıvranıyor ki dürüst sesler mucizevi geliyor. Aşk, arkadaşlık modern insanın  oynadığı parodilerden ibaret. Klişelerden yıkılan bir tiyatro sahnesinde "Seni üzmek istemiyorum. Sen iyi birisin" demek en mantıklı olan oluyor. Dürüstlük olmuyor. Güvenle kendini koyvermiş insanlar teker teker yere düşüyor. Bu korkaklıktır. Oyuna katılmayı reddetmek,replikleri söylemeyen biri olmak ise direnmenin bir şeklidir. Bu oyunu niye tekrarlayalım? Kurgusal bir hayat yaşayacaksak neden yaşayalım?  Aramızda ki tek bağ somut eşyalar ise hepsini yakalım gitsin. Gerçekten hissettiğimiz günlere dönelim.