3 Ağustos 2014 Pazar

US

Acaba adı ne diye düşündü yaşlı kadın? Öyle heybetli duruyordu ki karşısında ; adını sorma arzusu bastırılamayacak vaziyete gelmişti. İnce kırışık ellerini göbeğinin üzerine kenetledi. Biliyor olmalıyım, dedi. En azından eski keskin hafızası ona yardım etmeliydi. Sonsuz kere beyninin her kıvrımını yokladı. Sanki karşısındakinin adını aklından bir bıçak darbesiyle kesip atmışlardı. Bir süredir her şey daha karışık ve paslanmış bir halde zuhur ediyordu beynine. Karşısındakine baktı. Uzun mağrur gövdesine rağmen hafif bir rüzgarda bile  sallanıyor olması içindeki ince ruhu gösteriyordu. Yaşlı kadın bunu görebiliyordu. Sorsaydı ya birilerine "Onun adı nedir?" diye. Kafasına ardarda balyoz gibi iniyordu düşünceler: nasıl, ne diye ismini soracağım insanlara? Onlar adını biliyorlar mıdır? "Sen kim olursun da sorarsın?" derlerse ne yaparım? 
Tüm korkularına rağmen yanından geçen aklı başında her insanı süzüyordu. Hatta gözlerini dikmiş bir vaziyette tutkuyla dilinin çözüleceği anı bekliyordu. O gün "karşısındakini" izledi. Günler günleri takip etti. İnsanlara dudaklarının ucunda dökülmeye hazır kelimelerle baktı. Ölene kadar o parkta oturdu. Ve hatırlamayı bekledi. Her şeyi unuttuğu için kendini ipe dizen ruhu bu yitişi kabullenemedi. Her gün sevgiyle tutkuyla izlediği ağacının adını hatırlayamamıştı. Öldüğünde mezarının başına bir "Selvi" diktiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder