1.GİRİŞ
Bu çalışmanın konusu eleştirel
söylem analizi çerçevesinde 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş
ilinde gerçekleşen Alevi ailelere yönelik katliamın görece dönemin sol ve sağ
gazeteleri olan Cumhuriyet ve Tercüman’ın haberlerine yansımalarını okumaktır.
Medyanın toplumsal yapısı göz önüne alındığında başat bir konumda olduğu
yargısı hem eleştirel hem de liberal-çoğulcu yöntemde de ortak kabul
görmektedir. Bir bilinç endüstrisinin ürünü olan haberlerde ki ayrımcı
ifadelerin varlığı aidiyetlere yapılan vurgular ile toplumu etkiler. Bu durum
ötekileşme kavramının söylem ile ne derece körüklenebileceğini kanıtlar.
“Haber; objektiflikten uzak sermaye devlet ve ideoloji kıskacında bir algı
yönetme aracı haline mi gelmiştir?” sorusu yapılacak analizlerle cevaplanmaya
çalışılacak. Bu ise günümüzde medya ile ilgili yanıt aradığımız “tekelleşen
medyanın söylemi değişir mi?”, “haberlerin izleyiciler üzerinde ciddi etkileri
var mıdır?”, “Bu etki algı yönetimi sürecinde devlet eli ile medyanın
kullanılmasına yol açar mı?” gibi bir çok alt soruyu sormamızı sağlayacaktır.
Kendisi de yapısalcı
anlayışa dayanan Bakhtin, Saussure’cü dilbilimcilerin dili mutlak bir sistem
olarak gören anlayışlarına karşı çıkarken; dilde anlamı belirleyenin sistemin
işleyişinden çok, herhangi bir sözlü iletişimin karşılıklı ilişkisi demek olan
sosyal bağlam olduğunu söyler. Eleştirel kuram Batı Marksizmine kadar
götürülebilmekle birlikte adı Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü ile
birlikte anılmaya başlanmıştır. Marksist yaklaşımda kapitalist toplum sınıf
hakimiyetine dayalı bir toplumdur. Medya da değişik sınıf görüşlerinin belli
sınıfların tahakkümü çerçevesinde çatıştığı ideolojik arenanın bir parçasıdır.
Medya, 12 eylül askeri darbesini hazırlayan bu dönemde gerek iç politika ve
gerekse dış politikaya yön veren egemen odaklardan biri halindedir. Doğal
olarak, medyanın topluma dönük bu tür manipülatif uygulamalar
gerçekleştirmesinde toplumsal gerçekliğimizin de etkisini yadsımamak gerekir.
Kendi içine kapanık, “farklı” ve “yabancı” olanı kuşkulu ve şüpheci bakışlarla
ele alan, milliyetçi duyguların baskın olduğu bir toplumsal gerçeklik
karşısında medyada manipülatif politikalarının zemin bulması kaçınılmazdır.
12
Eylül 1980 askeri darbesi öncesi medya, yaşanan olayları sağ-sol çatışması
halinde söylemlerine yansıtmıştır. Bu pek çok bakımdan sorunlu bir söylemdir.
Emperyalizmin yıkıcılığının büyümesi, gelenekler, göz ardı edilmiştir. Diğer
yandan ideolojileri dışlayıcı bir kisveye bürünen söylemler toplumda
apolitizasyona neden olmuştur. Söz konusu söylem şiddetin taraflarını ülkücüler
ve komünistler olarak sunar. Bu şekilde hem ABD emperyalizminin hem de devletin
rolünü göz ardı etmektedir. Bu soğuk savaş döneminde ABD sadece Türkiye'de
değil dünyanın pek çok ülkesinde açık veya gizli olarak sağcı-faşist rejimleri ve
darbeleri desteklemekteydi. Kore'de , Küba'da (Domuzlar Körfezi Çıkartması,
1961),Vietnam'da (1965-73), Nikaragua'da (Somoza ve sonrasında Contra'lar),
Şili'de (Pinochet darbesi, 1973) ABD tarafından bizzat yürütülen veya
desteklenen savaşlar veya darbeler meydana gelmiştir. Tam burada akıllara
Gramsci’nin söz ettiği ideolojik hakimiyet ile egemenlerin rıza üretme
şekilleri gelmelidir. Gramsci’ye göre egemen sınıfın fikir ve görüşlerinin
topluma yayılmasında organik aydınların önemli bir görevi vardır. Bunlar, kafa
emeği olarak kullanılan din görevlileri, öğretmenler, kitle iletişim
araçlarında çalışanlar vb.dir. Bunlar egemen sınıfın fikirlerini günlük dil
aracılığıyla topluma yayarlar. Burjuva sınıfının egemen blok olmasını
sağlarlar. Dolayısıyla işçi sınıfı arasında bir sınıf bilincinin gelişmesinin
önünü kesmek için tüccar, sanayici ve küçük burjuva sınıfının çıkarlarının
ifadesi olan milliyetçi sağ görüşlerin sağduyu ve his haline getirilmesini
sağlarlar”(Yaylagül,110)
Bu araştırmada,
Foucault’nun disiplin toplumları olarak tanımladığı modern toplumlarda
iktidarın birey üzerinde tahakküm kurmasını sağlayan kuralların yeniden üretiminin
medya sayesinde olabileceği varsayımından yola çıkılmıştır.
Foucault’e göre
insanlar sadece söylem sınırlamaları içinde düşünebilirler. Söylem; amaç,
geleneksel destekler, güç ilişkilerinin yeniden üretilmesi ve bunların
ideolojik etkilerini inşa eden ifade sistemi olarak tanımlanabilir. Söylem
analizinin merkezinde eleştiri vardır ve söylem analizi bu eleştirisini genelde
sosyal grupların veya bireylerin gücü elde etmek ve ideolojik görüşlerini
yaymak için dili nasıl kullandığı üzerine çevirir. Söylem, farklı yaklaşımlara
dayanarak farklı açıklanmalar getirilmesi mümkün olan bir kavramdır. “Bazı
araştırmacılara göre söylem, bütün konuşma ve yazma eylemleri olarak
değerlendirilirken, bazı araştırmacılara göre ise sadece konuşma ağı
türevlerinden oluşan uygulamalar olarak değerlendirilir. Foucault ise, söylemi
daha genel, tarihi ve gelişmekte olan dil uygulamaları olarak görür. (Potter
& Wetherell, 1987).” Foucault’a göre
her birey farklıdır bu ve bu farklılık bireylerin söylemlerinin de faklı
olmasına kaynaklık eder. Farklı tarihsel zaman dilimlerinde insanlık,
birbirlerinden farklı kendilik maskeleri kullanmışlardır. Ve dolayısıyla her
bireyin söylemi, hem tarihsel açıdan, hem de içinde bulunulan zaman açısından
birbirinden farklıdır.(Parker, 2002)
Söylem analizinin
türleri bakımından en çok üzerinde durulanı ''eleştirel söylem analizi''
türüdür. Eleştirel söylem analizi, güç, hâkimiyet, hegemonya, sınıf farkı,
cinsiyet, ırk, ideoloji, ayrımcılık, çıkar, kazanç, yeniden oluşturma,
dönüştürme, gelenek, sosyal yapı ya da sosyal düzen gibi temaları ön plana
çıkaran ve araştırma alanı olarak bu konuları işleyen söylem analizi yöntemidir.
Eleştirel söylem analizi güç ilişkileri, değerler, ideolojiler, kimlik
tanımlamaları gibi çeşitli toplumsal olguların dilsel kurgulamalar yoluyla
bireylere ve toplumsal düzene nasıl yansıdığı ve nasıl işlendiği ile ilgilenir.
Bu çalışmada haberin
söyleminde yer alan ideolojik unsurların ortaya konulabilmesi için metin
dilbilimi bulgularına dayanarak gazete haberlerini sistematik bir biçimde
inceleyen ve haberi kamu söyleminin bir formu olarak kabul eden Teun A. Van
Dijk’ın eleştirel söylem çözümlemesi modeli kullanılmıştır. Eleştirel söylem
analizi ideolojik yapıyı ortaya koyarken öne çıkan bir yöntem olmuştur.
Gazeteler siyasi ileti araçları haline geldikçe “Bizim hakkımızda olumlu şeyler
söyle. Onlar hakkında olumsuz şeyler söyle” (Dijk, 2003: 57). anlayışı ağır basmıştır. Devletin İdeolojik
Aygıtları eğitim sistemi, dinsel örgütler, sendikalar, aile ve medya gibi
kurumlar ve bu kurumların sürekli olarak propaganda aracılığıyla topluma
aktardıkları değerlerden ve fikirlerden oluşur. İnsanlara birey olmanın ne
anlama geldiği bu kurumlar tarafından öğretilir ve öğretilen o rolün gereği
olan bir takım pratikler o bireyden beklenir. Ona göre ideolojik pratikler
olmasa sınıflı toplumlar kendilerini yeniden üretemezler. İdeoloji bu
toplumlarda sömürü ilişkilerini gizler. Toplumsal hayata ilişkin olarak sahip
olunan düşünce ve pratiklerin toplumsal yapı tarafından belirlendiği düşünülür.
Van Dijk'in tanımına göre, eleştirel söylem çözümlemesi; toplumsal sorunlara
yönelen, iktidar ilişkilerinin söylemsel karakterini ortaya çıkarmaya odaklı,
söylemi tarihsel ve ideolojik bir işleyiş olarak gören ve bundan hareketle,
metin ve toplum arasındaki ilişkiyi yorumlayıcı ve açıklayıcı bir çerçevede
kurmaya çalışan bir çözümleme yöntemidir (Baş 2008: 30). Van Dijk’ın daha çok
medya metinlerinin yapılarını açıklamaya çalışan eleştirel söylem analizi
yöntemi de medya söyleminin gerisindeki toplumsal yapının (güç ilişkileri,
değerler, ideolojiler ve kimlikler) nasıl dilsel kurgulara dönüştüğü ile
ilgilenir. Metin çözümlemelerimde, eleştirel metin analizinin önde gelen
isimlerinden Teun A.Vandijk’ın geliştirmiş olduğu modeli kullanmamın temel
nedeni konumun sosyo-politik ve sosyo-ekonomik bağlardan kopamayacak bir konu
olmasıdır.
Maraş Katliamı fiili
katliamcıların bazıları tarafından “Kürtlerin Düğünü” bazıları ise “Alevilerin Son Günü” olarak
nitelendirmişlerdir.(Tunç,Aziz, Maraş Kıyımı,syf.279 ) Maraş katliamı yakın Türkiye
tarihin en tahripkar, en dehşetli ve bir o kadar da muammalı katliamlarından
birisidir. Bu tespit, özgün bir tespit değil bilinen ve kabul gören bir
gerçekliktir. Buna rağmen Maraş katliamının yeterince incelenip
araştırılmadığı, tam tersine hafızalarda kalanlarla anlatılıp anlaşılmaya
çalışıldığı ve bilinen ezberlerle yetinildiği de bir o kadar gerçektir.
Araştırmam sırasında yaşadığım literatür sıkıntısı ve böyle bir katliamın kırk
yılı aşkın bir süredir sosyolojik veya siyasal bağlamda araştırılmaması egemen
gücün büyük yıkımları unutturma çabasının kanıtı niteliğindedir. Maraş
Katliamı, ilgili dönemde yaşanan diğer
katliamların bir alt başlığı olarak tartışılamayacak kadar önemli bir politik
projenin sonucudur. Bu olgusal gerçeklik, günümüzde doğru bir biçimde
anlaşılamamıştır. Aynı tarihsel dönemde yaşanmış olan diğer katliamların kimler
tarafından ve ne amaçla yapıldığına dair belli hakim görüşler oluşmuştur. Maraş
katliamı başından beri kamuoyuna farklı açılardan sunulmuştur. Bunu ise
söylemleri ile en başta medya yapmıştır. Maraş’ta alevi ailelere karşı yapılan
katliamda dönemin siyasi, politik ve ekonomik durumunu göz önünde bulundurmak
gerekiyor. Bu durum için özellikle Maraş ilinin geleneksel yapısının
derinlemesine bilinmesi söylem analizinin yorumlanmasında ve ilerlemesinde
yardımcı olacaktır.
1970’lerin sonunda Türkiye’ye
büyük bir siyasal şiddet hakimdir. Maraş Katliamı bir çok cinayet, ölüm,
kargaşa ve kaos halinin bir parçasıdır. Bu parçalar bizi Sıkıyönetime zorlanan
bir hükümet ile birlikte 12 Eylül 1980 darbesine götürmektedir. Solda aşırı
uçtan üniversiteli gençlik grupları ile sağda Bozkurtların ve dinci
radikallerin sokaklarda hakimiyet için çatıştığı 1970 sonrası bu dönem basın da
kendi içinde bir çatışma halindedir. Medya baskıların yoğun olduğu 1970 sonrası
dönemde ciddi ayrışmalara gitmiştir. Partileri yahut onların egemen görüşlerini
temsil eden gazeteler çıkmıştır. Devletin yaşadığı hegemonik kriz içinden
çıkamayacağı bir sürece girmiştir. Devletin tüm ideolojik aygıtları da bundan
etkilenmiştir. Kentsel merkezi hegemonya
zayıflamış, demokrasi söylemleri sağ-sol çatışmasının uzlaşmaz potasında
eritilmiştir. Tüm bunlara söylemleri ile medya da destek olmuştur. En dar
anlamı ile medya katliamı getiren, ayrımcı, ırkçı, şoven nefret söylemleri ile
toplumu önyargılara sevk etmiştir. En geniş anlamı ile ülkede özgürlükleri
kesintiye uğratan darbelere götüren bu olaylarda medyanın ayrılıkçı, şiddet
içeren söylemlerinin büyük rolü vardır. Çünkü medya egemen güç ilişkileri ile
ilişkilendirilebilir.
Teun A.Van Dijk’a göre,
eleştirel söylem analizi içinde medya söylemlerine baktığımızda, kitle iletişim
araçlarının sunumunda stereotipleştirme, önyargı, cinsiyetçi ya da ırkçı
imajlar, metinlerde, fotoğraflarda ve görüntülerde ortaya çıkmaktadır.
Eleştirel söylem analizi politik amaca hizmet eden konuların çözümlenmesinde
kullanılacak en doğru yöntemdir.
Fairclough ve Wodak
(1997:271-280) eleştirel söylem analizinin ana ilkelerini aşağıdaki gibi
özetler;
1. Söylem sosyal
problemlere işaret eder.
2. Güç ilişkileri
tutarsız ilişkilerdir.
3. Söylem toplum ve
kültürü meydana getirir.
4. Söylem ideolojiktir.
5. Söylem tarihidir.
6. Söylem, metin ile
toplum arasındaki aracıdır.
7. Söylem analizi,
yorumlamacı ve açıklayıcıdır.
8. Söylem, sosyal
eylemlerin bir formudur.
Söylem analizi; sadece
söylenenler cümleyi baz alan dar kapsamlı bir dil analizi değildir. Dilin
sosyal çevreyi, benzer şekilde sosyal çevreninde/dil kullanıcılarında dili
nasıl yapılandırdığı üzerinde duran ve tüm bunlara dayanak oluşturulan anlam
inşasının nasıl gerçekleştiğine dair üst düzey bir yorumlama imkânı sağlayan ve
sosyal bilimler alanına geniş kapsamlı bir bakış açısı sunan bir nitel
araştırma yöntemi olarak değerlendirilebilir. Söylem analizi pozitivist
düşüncenin egemenliği altında kalan bilim anlayışına ve dünya görüşüne
alternatif bir bakış açısı olarak görülebilir. Tercüman ve Cumhuriyet gazetesi
haberlerini bu çerçevede incelemenin konunun geçmişi ve sosyal ve politik
hassasiyeti nedeni ile önemli olduğunu düşünüyorum.
2.MARAŞ KATLİAMI
2.1.Türkiye’de ve
Maraş’ta Dönemin Siyasal ve Sosyal Yapısı
“1977-80 arasındaki
dönem, çok boyutlu bir organik kriz süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreçte
birikim tarzı kriz, hegemonik kriz, devlet krizi içiçe geçerek dönemin sonunda
bir askeri darbenin koşullarını hazırlamıştır.” (Özkazanç,2012:84)
1961 anayasasının
özgürlüklere, sendikalaşmaya, örgütlenmeye tanıdığı haklarla özgürlükçü bir anayasaya
kavuşmuş olan Türkiye’de sol hareket gittikçe büyümekte işçiler sendikalarda
örgütlenmeydi. Dünya’da Sovyetlerin Stalin döneminde Macaristan’ın bağımsızlık
mücadelesini baskıcı yöntemlerle püskürtmesi TKP (Türkiye Komünist Partisi)
gibi Moskova yanlısı bir partiye güveni sarsmıştı. Amerika “büyük tehlike
komünizm” ile büyük bir savaş haline girişmişti. Dönemin Türkiye’sinde
siyasetinde sol ve sağ siyaset şöyle şekillenmekteydi:
CHP’de Turhan Feyzioğlu
ve Bülent Ecevit “ortanın solu” hareketini 1965 seçimleri öncesi yazdıkları
sosyalist ögelerle süslenmiş bir bildiri ile duyurdular. Bu iki isim partide
giderek yükselmekteydiler. 1969 seçimleri bu siyasetin yükselişini göstermişti.
Ancak yine de sonuç tatmin edici değildi. 1960’larda entelektüeller ve
gençlerden oluşan bir sol hareket sadece Türkiye’de değil Dünya’da
yükseliyordu. “Türkiye’deki gençlik hareketi, 1968’lerden itibaren, Almanya ve
özellikle de (öğrencilerin Mayıs 1968’de bir devrim başlatıp neredeyse General
de Gaulle’ü alaşağı edecek gibi oldukları) Fransa’daki gençlik hareketlerinin
etkisi altındaydı.” (Zürcher,2010:370) Boykotlar, gösteriler, işyeri işgalleri yaygınlaşmıştır.
Muhalefet lideri bunları bir yerde arkalarken Demirel de: “Yürümekle sokaklar
aşınmaz” biçiminde demokratik gelişme yolunda çok doğru olan bir yaklaşımı savunuyordu.
(Çavdar, 1989: 2092) 1970’ten itibaren, Milli Demokratik Devrim yanlısı gençler
söylemler ile devrimin olmayacağı görüşüne vardılar. Ülkede zaten istikrarsız
süren rejimi sarsmak amacı ile kent gerilla savaşını başlattılar.
Sağ kesimde ise
Türkiye’ye dönen Albay Alparslan Türkeş CKMP’ye girdi ve siyaset yapmaya başladı.
“CKMP’nin yeni ideolojisi, Türkeş tarafından yayınlanan “Dokuz Işık” adlı bir
kitapçıkta bildirildi…Türkeş’in programı pek çok bakımdan 1930’ların
Kemalizm’inden çok uzak düşmüyordu ancak fiiliyatta vurgulanan unsurlar,
şiddete yönelik (ve ayrıca Asya’daki bütün Türklerin yeniden birleştirilmesi
anlamında Türkçü) bir milliyetçilik ve komünizm aleyhtarlığıydı. 1969’da
partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değişti” (Zürcher,2010:371-372)
Demirel ise AP ile iktidardaydı ancak siyasal şiddet ve militarizm elini
zayıflatıyordu.
12 Mart 1971’de ordudan
müdahalenin yaklaştığına dair bir muhtıra verildi. Atatürkçü düşünce ile
yönetilen bir ülke isteniyor ve anarşinin sona erdirilmesi bekleniyordu. Aksi
halde ordu “anayasal görev” olarak addettiği darbeyi gerçekleştirecekti.
Süleyman Demirel istifa etti, CHP’nin sağ kanadından Nihat Erim’e görev
verildi. Sol kesim için bir umut olan bu muhtıra büyük bir yıkım olmuştu.
THKP-C üyelerinin İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırıp öldürmesi
sonucu sola baskılar ve tepkiler arttı.
NATO üyesi ülkelerde,
komünist örgütlenmelere karşı “kontrgerillalar” örgütlenmişti. “Solun
bastırılmasında, ücret ve silahları ordu tarafından temin edilen sağcı
sivillerin yeraltı örgütü olan “Kontrgerilla”nın da rol oynadığı anlaşılıyor.
Bu örgüt komünistlerin yönetime el koymaları halinde direnişi örgütlemek
amacıyla 1959’da Amerikalıların yardımıyla kurulmuştu. Halk kontrgerillanın
varlığından 20 yıl sonra Ecevit başbakanken haberdar oldu.” (Birand,1987)
Siyasal şiddet hızla
artmıştı. Partiler arası söylemler keskinleşip ideolojik farklar derinleşmişti.
Uzlaşmacı bir siyaset güdülmemesinin temel sebebi seçmen kaybetme korkusuna
dayanıyordu. 1975’ten 1977 Hazirana kadar muhalefet görevini yerine getiren
CHP, Milli Cephe hükümetinin tutum ve
davranışlarına karşı koymuştur. Oyların % 41.4’ünü alan ve 213 milletvekili
çıkaran CHP yine de tek başına iktidar olamamıştır. AP ile uzlaşması mümkün
olmayan CHP iktidara gelememiştir. “İlk sağcı MC (Milli Cephe) koalisyonu ile
sağcı partilerin iktidara gelmesi ve devletten faydalanmaya başlamaları radikal
sol ideolojiyle olan çekişmeyi artırmıştır. MHP’nin gençlik teşkilatı
komandoları (Bozkurtlar) şiddet eylemlerine girmiştiler” (Samim, 1987: 162-163)
MC’nin
bir kolu olan “MHP; 1965 seçimlerinde % 2.2, 1969’da % 3, 1973’de % 3.4, 1977’
de % 6.4 oy almıştır (DİE, Genel Seçimler). 10 yıllık bu gelişme trendi
düşünülürse, partinin geldiği aşama hakkında bir fikir edinebiliriz. MHP’ in en
çok oy aldığı iller dinsel-etnik açıdan karışık olan illerdir. Bu seçimlerde
MHP ideolojik kutuplaşmayı daha da artırmıştır. Bunun sonucu ise, kanlı şiddet olayları
ve ölümler olmuştur. 1978 yılında Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve 1980’de
Çorum’da meydana gelen, sivil şiddet ve katliam olaylarının MHP’nin dinsel ve
etnik gerginliği kışkırtarak ortaya çıkarttığı iddia edilmiştir.”
(Altıntaş,2003:18)
Karşılıklı sosyal ve
kültürel farklar derinleşiyor BİZ-ONLAR ayrımı aidiyetler üzerinden şiddet
eksenli vurgulanıyordu. Kültürel kimliğin mutlaka bir “siyasal kimliğe” denk
düştüğü varsayımının, dünyanın farklı bölgelerinde çatışmalara/savaşlara yol açtığını
belirten Bayart’a göre, “Aslında bu ‘kimliklerin her biri, olsa olsa kültürel
bir inşa, siyasal veya ideolojik bir inşa, yani eninde sonunda tarihsel bir
inşadır. Kaçınılmaz olarak kendisini bize dayatan doğal bir kimlik yoktur.”
(Bayart 1999: 9) Söylemlerden beslenen “önyargı” içinde şüphe, kin ve
saldırganlık barındırır. Zenofobi (yabancı düşmanlığı) bu sebeple büyür. Ülke
çapında yükselen milliyetçi militarizm solun örgütlü kent gerilla yapısı ile
bir savaş halindeydi. Ancak “hassas bölge” olarak tanımlanan ve çarpık
kentleşen Maraş, Malatya, Çorum gibi şehirleri kapsayan alan, bir iç savaş
yahut katliam için uygun kültürel kodlara sahip yerlerdi.
Bu dönem Türkiye
anlaşıldığı gibi bir çok sosyal-siyasi değişimler yaşıyordu. Bu değişimlerin en
önemli ayağını göçler, kentleşme, aniden “modernleşen insan” oluşturuyordu.
Maraş’a göç edenler daha çok Türk-Kürt Alevi aileleriydi. Göçle gelenlerden bir
kısmı şehre geliyor, çalışıyor ardından köyüne dönerek orada geçinmeye
çabalıyordu. Köylerde ki en yoksul olan ve toprak sahibi olamamış kesimi
oluşturuyorlardı. Daha sonra yakın ilçelerde (Nurhak, Pazarcık gibi) ev tutup
şehre yaklaşan Alevi kesim yerleşik şehirleşmeye adım attılar. Ekonomik olarak
durumu düzelen köylüler çocuklarını okula yollayıp ticaret ile uğraşmaya, şehre
yerleşmeye başladı. “Köylülerin göçmeye başlaması köylülüğü ve bağlı olarak
yaşam normlarını değiştiriyordu. Yoksul köylü, şehirde yeni bir kimlik
edinirken, öğrenci olarak şehre gelen köylü genci ise politik gelişmeleri
taşıyordu köylere.” (Tunç,2011:248) 1960’larda Maraş Alevileri politize olmuş
ve siyasal mücadelenin öznesi haline gelmişlerdi. Bunun Aleviliğin tarihsel pek
çok kodu ile bağlantısı vardır. İttihatçıların döneminde öze dönme çabalarında
Aleviler ilk defa siyasal söz söyleyebilir olmuşlardır. Oysa sık sık göç
ettirilen ve baskılara maruz kalan bir toplum olarak bilinmektedirler. CHP’nin
“laiklik” ilkesini ve ilerici anlayışını yaşam tarzlarının teminatı olarak
görmüşlerdir. Ecevit’in “ortanın solu” siyaseti yürütmesi ve solcuları koruyan
siyasi söylemleri CHP ile ilişkilendirilen Alevilerin etnik köken gözetmeden
solcu-devrimci olarak kabul edilmesine neden oldu.
“Köyden kente göç
olgusu Maraş’ın Türk-Sünni köylülerinde, daha düşük hızla yaşanıyordu. Maraş’ın
Türk-Sünni köylüleri geleneksel yaşama bağlılıklarının derin olmasından ve
şehir yaşamının neler getireceğinden duydukları tedirginlik ve kaygıdan dolayı
daha az göçüyorlardı.” (Tunç,2011:248) Bu dönemde Türk-Sünni köylüler kendi
içlerine kapalı bir yapıdaydılar. Bu durum ise dine olan bağlılığı arttırıyor,
yoksulluğa karşı “tevekkül” kültürünü geliştiriyordu. Aleviler Maraş içinde
kalıcı şehirleşmeyi sağlayan işyerleri açıyor, mülk ediniyorlardı. Sonuçta
göçler Maraş’ı etnik ve kültürel açıdan çeşitlendirmiştir. Çerkesler diğer bir
önemli kesimi oluşturuyordu. Türklere bir minnet ile yaklaşan Çerkesler Sünni
olmalarının da etkisi ile öz kültürlerini kaybetmişlerdi.
Maraş’ta yaşanan
katliamın sadece siyasi bir çatışma olduğunu söylemek indirgemeci bir yaklaşım
olacaktır. Tezcan’ın (1996: 107) belirttiği gibi, şiddet çok yönlü bir olgudur.
Tek bir neden şiddeti doğurmaz. Ekonomik, psikolojik, toplumsal boyutlar şiddet
olayında birlikte söz konusudur. Şiddetin tek bir nedene indirgenerek
algılanması, bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Alevi aileleri
şehirleşmede hızlanınca ekonomik refah düzeylerini arttırmaya başlamışlardı.
Sünni kesim için bir “mülksüzlük” kıskacı oluşmuştu. Üstelik temel besin
gıdaları zor bulunur bir hal almış, yoksulluk –özellikle kırsalda- keskin bir
biçimde hissediliyordu. Dini referansların hızla güçlendiği ve metafiziğe
doğrudan bağlanmaya neden olan ekonomik zorluklar önemli bir gerilim ağı
oluşturmuştu. Alevi erkek ve kadınların birlikte eğlenmesi yahut kadınların Sünni
dini referansların dışında giyinmesi, kültürel çatışmayı da beraberinde
getirmiştir. İrrasyonele geçiş aşamasında ekonomik, siyasi, kültürel her tür
şiddet sonuna kadar baş göstermiştir.
Maraş’ın o dönem
özeline bakıldığı zaman 1977 genel seçimlerinde CHP birinci parti çıkmıştır.
Belediye seçimlerinde ise tüm sağ partiler ortak aday çıkararak belediyeyi
almıştır. Belediye binasından katliam sırasında rahatça anons yapılabilmesinin
bir nedeni de sağ bir belediyeye sahip olunmasıdır. Aleviler CHP ile
ilişkilendirilmiştir ancak TİP’e yönelen çok sayıda Alevi de vardır. Nurhak,
Pazarcık çevresinde yoğunlaşan çalışmaların varlığı THKO gerillaları Sinan
Cemgil ve arkadaşlarını o bölgeye çekmiştir. 1974’te DİSK, Tekstil İşçileri
Sendikası’nı kurmuş ve işçi örgütlenmesi başlamıştır. İleri Çapa-İş tarafından
Maraş’ın merkezinde ilk kez bir miting düzenlenmiştir.
Sünni kesim ile
Türk-Kürt Aleviler birbirlerini yeni yeni tanıyor ve kırılgan bir zeminde
ilişkiler gelişiyordu. Tarihsel bir Alevi düşmanlığı olmasının yanında Aleviler
hakkında geliştirilmiş yalanlar, cumhuriyet rejimine sahip çıkıyor gözükmeleri
Sünni kesimi rahatsız ediyordu.“Bütün dinlerde, dönmeler açıktan açığa inançsız
olanlardan çok daha fazla nefret toplamış ve onlara çok daha büyük bir kinle
zulmedilmiştir.” (Bauman:73) Olay mezhepsel bir noktadan doğmuş gibi gözükse de
olayların başlama nedeni öldürülen, TÖB-DER’li öğretmenlerden Mustafa
Yüzbaşıoğlu Türk ve Sünni’ydi. Galeyana getirilen halka “Allah İçin Savaşa”
gibi dini söylemlerde bulunuluyor, dini referanslarına bağlı kırsal kesimde ki
vatandaşlara “cihat” çağrısında bulunuluyordu. Oysa saldırı dini durumuna
bakmaksızın sol-devrimci olarak bilinen kişilere yapılmıştır.
Katliamda okunması
gereken bir çok sosyolojik kod vardır. Bunlar konum kapsamına girmediğinden
sadece kısaca değineceğim. Alevilerin evlerine katliam öncesi işaretler
konulmuştur. Bu diğer pek çok ayrıştırma ve kırımda gördüğümüz sakıncalı olanı
işaretlemeye örnektir. Hitler, Yahudileri kollarında bir bant ile gezmeye
zorlamış, eşcinsellere pembe renk giydirmiştir. Köylerden “Ulu Cami” önüne
toplanan kalabalığa “Aleviler kuran yaktı, Camiye saldırdı” gibi din içerikli
söylemler kullanılırken katliam sırasında söylemler “Sütçü İmam Aşkına, Kızıl
Komünistlere Vurun” söylemlerine
dönüşmüştür. Bazı tanıkların ifadelerine göre erkeklerin sünnetli olup
olmadığına bakılmış, bir çok kişi siyah çarşaf giyerek kaçmaya çalışmıştır.
Kişilerin kültürel olarak Alevileri tanımadıkları bir çok bakımdan bellidir.
Ayrıca iki sene sonra ülke yönetimine el koyacak güce sahip asker şehirde çıkan
çatışmaya oldukça geç müdahale etmiş, “Kurşun bitti” gerekçesi ile bir süre
müdahaleyi durdurmuştur. İfadelerinde bazı saldırganları da ellerinden
kaçırdıkları yer almaktadır. Maraş Katliamı’ndan sonra Ecevit hükümeti tamamen
istikrarı yitirmiş ve Sıkıyönetim önce 13 daha sonra 21 ilde kabul edilmiştir.
2.2.“Kristal Geceler”,
“Alevilerin Son Günü”, “Kürtlerin Düğünü”
Maraş Katliamı, 19
Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen ağırlıklı olarak Kürt-Alevilere
yönelik uygulanmış sistematik kıyımdır. Katliam bilinen anlamıyla medyaya 1978
yılının Aralık ayında yansımıştır. Ancak öncesinde çevre illerde pek çok
provakatif eylemler ve cinayetler gerçekleşmiştir. Tüm bu parçalar darbe
sonrası büyük resmi görmemize yardımcı olacaktadır. Siyasal şiddettin yoğun bir
biçimde yaşandığı dönemde Türkiye’nin ve Dünya’nın sosyo-politik durumunu
anlamak medyanın kurduğu söylemi irdelememizde bize yardım edecektir. Özel
bağlamda Maraş ve benzer sosyal, kültürel hassasiyetleri olan illeri iyi
anlayabilmek de aynı derecede önem arz etmektedir.
Uğur Mumcu, Maraş’ta
gerçekleşen bu katliamı 1500’lerin Fransa’sında Katolik ve Protestanlar
arasında geçen ve binlerce kişinin ölümüne neden olan Saint Barthelemy
Katliamı’na benzeterek “Kristal Geceler” ismiyle anmıştır. Ancak bu katliamı
salt bir Alevi-Sünni çatışması olarak görmemek gerekir. Dini bir çatışma
düzlemine indirilerek incelendiğinde sığ bir alanda kalacak bu tartışmayı
derinleştirmek adına değindiğim dönemin Türkiye’sine ve özel bağlamda Maraş’ın
kültürel kodlarına bakmak gereklidir.
Aralık ayının 10’unda
Orhun Film Şirketi’nden gelen iki kişi ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ’ye gelerek
“Güneş Ne Zaman Doğacak?” adlı filmin oynatılması için ikinci başkan Mustafa
Kanlıdere ile görüşürler. Görüşmenin sonunda 16.12.1978 günü söz konusu film
Çiçek Sineması’nda gösterilmeye başlanmıştır. (Tunç,:281) “Güneş Ne Zaman
Doğacak?” filmi dönemin ender milliyetçi
ve komünizm karşıtı filmlerindendir. 19.12.1978 saat, 21.00’da Çiçek
Sineması’nda tahrip gücü düşük bir bombanın patlaması sonucu yaralanmalar
meydana gelir. Katliama giden olaylar silsilesinin ilk adımı bu patlama sonucu
başlar. Bu bombalı saldırının sol görüşlüler tarafından yapıldığı düşüncesi ile
eyleme geçen ülkücüler ellerinde ki sopalarla PTT ve CHP (Cumhuriyet Halk
Partisi) binalarına saldırırlar. Bu
sırada Salman Ilıksoy adlı Alevi bir genç bombalı saldırıyı gerçekleştirdiği
sanılarak tutuklanır. Ancak korktuğu için kaçtığı anlaşılır. Patlamayı
gerçekleştiren kişinin ülkücü Ökkeş Kenger olduğu anlaşılmıştır. Ökkeş Kenger
daha sonra soyadını “Şendiller” olarak değiştirmiştir ve BBP (Büyük Birlik
Partisi) ’den milletvekilliği yapmıştır.
Ertesi gün Alevi
solcuların yoğunlukla gittiği Yörükselim Mahallesi'nde ki Akın Kıraathane’si bombalanır. Bu saldırı da iki
Alevi yaralanır, mahallenin ileri gelenlerinden Gıjgin Dede ölür. 21.12.1978
günü Maraş Meslek Lisesi’de çalışan TÖB-DER üyesi sol görüşlü iki öğretmen
(Mustafa Yüzbaşıoğlu, Hacı Çolak) silahlı saldırı sonucu öldürülür. “Bu vurulma
olayının Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrenci olup okuldan atılmak üzere disiplin
kuruluna verilen Mükremin Sevim, Ömer Kayış ve Hamdi Kar tarafından
azmettirilmiş olabileceğini belirtmiştir.” (Dava Dosyasından)
Katliam adım adım
yaklaşmış, gerginlik hızla artmıştır. 22.12.1978 günü TÖB-DER üyesi iki
öğretmenin otopsi sonrası cenazeleri kaldırılacaktır. Büyük bir cenaze konvoyu
Devlet Hastanesi’nin önüne gelir ve saldırıları protesto eder. Dönemin, Devlet
Hastanesi Başhekimi olan Çetin Diker otopside ki gecikmeden savcıyı sorumlu
tutar. Ancak otopsiyi Savcı geciktirmemiş, Devlet Hastanesi Baş Hekimi Çetin
Diker öğle namazının bitimine kadar cenazeleri bekletmiştir. Saldırının
Perşembe Günü gerçekleşmesi bir rastlantı değildir. Çevre ilçelerden Maraş’ın
merkezine Cuma günleri namaz kılmaya bir çok Sünni vatandaş gelmektedir. Saat
14,30’da cenaze için toplananlarla ilgili: “hareket etmeden önce kortejde
bulunan şahısların üstleri aranmış… Bazı şahısların ellerinde bulunan taş sopa
gibi maddeler toplanmıştır. Jandarma kuvvetlerinin 70’i kortejin sağ tarafına,
70’i kortejin sol tarafına 5’er metre aralıklarla dizilmiş polislerde kortejin
ön ve arkasında tertibat almışlardır. Etrafı bu şekilde güvenlik kuvvetleri ile
sarılı olan 4-5 binlik cenaze konvoyu” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:292)
bilinen bilgiler bunlardır. Kortej olaysız bir biçimde cenaze törenin
yapılacağı Ulu Cami önüne kadar gelmiştir. Ulu Cami’nin önünde 8-10 bin kişilik
bir grup ile karşılaştılar. Örgütlü saldırganlar çevre ilçe ve köylerden Cuma
namazına gelenleri örgütlemiş ve cenazelere tepki oluşmuştu. “200-300 kişilik
kaleye çıkmış bir grup” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:292) cenazeler için
toplanan kitleye ateş açar. Silahın yanı sıra pek çok yabancı madde kitleye
atılmıştır. “Cenaze kortejini oluşturan sol grup karşı grubun saldırısı üzerine
cenazeleri yerde bırakarak dağılmış ve güvenlik kuvvetlerinin himayesinde olay
yerinden uzaklaştırılmıştır.”(Maraş Olayları Gerekçeli Karar:293) 22.12.1978 günü yaşanan bu saldırıda üç
saldırgan öldürülmüştür. (Memili Bakıcı, Cemil Karadutlu, Hamza Yıldız) Kim
tarafından öldürüldükleri hala açığa kavuşmamış üç sağcının ölümü etnik ve
siyasi çatışmayı derinleştirmiştir. Saldırı sonrası çarşıya kadar inen
saldırganlar Alevi vatandaşlara ait iş yerlerini tahrip etmişlerdir. Büyük bir
planın parçası olan katliamı başlatan bu ilk olay sonucu üç kişi gözaltına
alınmıştır.
Güvenlik güçlerinin
yetersiz tedbirleri gelecek olan katliamı hazırlayanların işini
kolaylaştırmıştır. Gece Maraş’ta sabaha kadar sürecek anonslar duyulur. “Kahramanmaraş
Teknik Makine Sanatkârları Derneği ,Kahramanmaraş Ülkücü Gençlik Derneği ve
Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş İlçe Başkanlığı, gerek 22 Aralık
gecesi Ulu Cami’den gerekse sabahın erken saatlerinden itibaren belediye
hoparlöründen ‘üç Müslüman din kardeşimiz komünistler tarafından öldürüldü
bunların kanları yerde kalmayacak’ sözleri birçok kereler anons edilmiş ve halk
bu şahısların cenazelerine çağırılmıştır” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:297)
23.12.1978 tarihinde saat 08.00-08.30 sıralarında Yörükselim Mahallesi’ne
yönelen saldırı mahalledeki direniş ve askerin attığı uçaksavarlar ile tam bir
savaşa dönmüştür. Gerekçeli Karar’da Yüzbaşı Bülent Engin’in belediye binasına
gidip sokağa çıkma yasağı ile ilgili anons yaptırmaya çalıştığı, gün boyu
yapılan anonsu yapanı sorduğunda “Bilmiyoruz” yanıtını aldığı ifadeleri yer
almaktadır. Bu esnada birçok yangın çıkmakta ancak yangınlara müdahaleye gelen
itfaiye erlerini saldırganlar engellemektedir. Yörükselim Mahallesi saldırı
sonrası boşaltılmış ve bir kısım Alevi Askerî kışlaya alınmıştır. Şehrin iki
yakasına konumlanan Alevi mahallerinde aynı saatlerde başlayan saldırılar bu
saldırıların planlı olduğunun kanıtıdır. Katliamcılar ortak söylemlere
sahiptirler. Dini öğeler üzerinden şekillenen sloganlar Aleviliği komünistlik
olarak biçimlendirmeye dönmüştür. Katliamın en şiddetli yaşandığı Namık Kemal
Mahallesi’nde görev yapan Asteğmen Rasih Mutlu, Gerekçeli Karar’da evlere
saldıran 10 kişilik bir gruptan 3 kişiyi yakaladığını söylemiş ve saldırganları
teslim alan askerlere yapılan saldırı sonucu saldırganların kaçtığını ifade
etmiştir. “Askerin mermisi bittiği için müdahalede geç kalmıştır” (Maraş
Olayları Gerekçeli Karar:327)
Resmi bilgilere göre
“Kahramanmaraş’ta belirtilen tarihlerde cereyan eden olaylarda 111 vatandaş
öldürülmüş, 552 ev, 289 işyeri, 8 oto tahrip edilmiş milyonlarca liralık hasar
meydana gelmiştir.” Resmi olmayan beyanlara göre ise ölü sayısı 500'e yakındır.
Şeyh Adil Mezarlığı'nda topluca defnedilen kurbanların defin yerinin tam olarak
neresi olduğu ve defin tarihinde dini tören yapılıp yapılmadığı bile açık
değildir. Birçok Alevî şehri terk etmiş, bu durum bilgi alma imkânını
kısıtlamıştır. Mahkemede kullanılan ifade ile şehir katliam sonrası “harpten çıkmış” hâle dönmüştür.
3.DİL,SÖYLEM VE
İDEOLOJİ İLİŞKİSİ
Dil kişiler arası
iletişimi sağlamasının yanında toplumsal pratiklerin ve kültürün yeniden
üretimini sağlar. Dil genel anlamda toplumsal bütünleşmeyi sağlayan bir
kurumdur. Bir işaretler sistemi olan
dilin anlamlı kültürel bir toplam haline gelmesiyle söylem oluşur. Söylem
buradan da anlaşılacağı üzere anlama işaret eden bir durumdur. Bu nedenle dilin
incelenmesinde yapısal boyutun söylem yanı önem kazanır. Bu noktada dili günlük
dil ve teknik dil biçiminde sınıflandırmak yerinde olacaktır. Gündelik dil, teknik
dilin onun üzerinde inşa edildiği temeldir. Günlük hayatta kullandığımız özel
teknik tanımları, isimlendirmeleri üretirken bize alan sağlar. Bu teknik
tanımları derinleştirmemizde yardımcı olur. Çünkü günlük dil toplumların
birikimlerinin yansımasıdır. Bu nedenle, günlük dilin ve konuşmanın zengin
olması terimler hakkında kavramsal olarak düşünmemizi kolaylaştıracaktır.
Dil/konuşma eylemleri, Habermans’ın eleştirel teorisi ile de yakından
ilişkilidir. Habermas’a göre söze dökülmüş şeyler kısacası söylenenler hiçbir
zaman basit birer cümle ya da söz dizini değillerdir, söylenenlerin içerikten
ayrı kendilerine has ruhları vardır. Söylem ve konuşma eylemlerinin anlamı,
içinde yapılandığı öznelerarası içerikten türemektedir (Cohen, Manion ve
Morrison,2005).
Söylem, belli bir
kültür topluluğunun üyelerinin verili bir duruma bağlı olarak otomatik olarak
kullanıma soktukları dile getirme biçimlerini kastetmekte ve verili toplumsal
bağlamda kullanılabilen anlamsal ilişkilerden söz etmektedir. Her söylemsel
olay, yani metin olarak incelenebilen her dil kullanımı ya da toplumsal pratik,
belli bir toplumsal yapının ürünü olan kurumsal ve durumsal ilişkiler ağı
içinde yer alan özneler arasında gelişen bir eylem olarak anlaşılmalıdır.
Özneler, toplumsallaşma süreci içinde bulunduğu topluluğu yöneten inançlar,
değerler ve tutumlardan oluşan ideolojiyi, söylem aracılığı ile
içselleştirmektedir. (Mora,2008:18)
Bir değerlendirmeye
göre daha doğrusu klasik yaklaşımlara göre ideoloji, olaylar üzerine kurulu,
insanların düşünce ve davranışlarını etkileyen çeşitli kaynaklardan beslenen
bir inanç sistemidir (Mardin, 1969: 16 vd.;Baechler,1976:18). İdeolojiler hala
anlaşılamayan bir biçimde konumlanmıştır. Bir gün bir arkadaşınızın bir siyasi
fikre delicesine inandığını görebilir bunu anlamlandıramazsınız. İdeoloji böyle
bir durumdur. Marks'a göre "İdeoloji gerçeğin bir parçasını, insani
zayıflığı; ölümü, acıyı, güçsüzlüğü içinde taşır. Böylece yorumlanmış ve
aktarılmış gerçekle bir bağıntısı olduğundan bu gerçeğe geri dönebilir ve
gerçekten canlı olan insanlara kurallar ve sınırlar koyabilir. İdeoloji dünyayı
nasıl görmek gerektiğini bildirir ve yaşam biçiminin yorumlanmasını sağlar.
Yani belirli bir noktaya kadar "praksis"e izin verir. İdeoloji
kendilerini haklı görmek isteyen, göstermek isteyen egemen oluşuma yardım eder.
O, bir dünya görüşüdür ya da dünya görüşünü temsil eder."
(Lefebvre,1964:96) Tüm bunlardan hareketle ideoloji kendini ifade etme ihtiyacı
duyar diyebiliriz. Karşıtlıklar ve çatışma dil aracılığı ile çözümlenmeye
çalışılır. Ancak kültürel bir çok farklı kod nedeniyle dilde anlam sorunları
ortaya çıkar. Anlam sorunlarına, dilin kullanımına bakılarak çözüm bulunması
gerektiği düşüncesi oluştuğundan beri dil anlamsal bütünlüğü ile irdelenmeye
başlamıştır. Bu çalışmalar ile birlikte dil felsefesine dayalı kuramlar
geliştirilmiştir. “Dil ve söylem arasındaki bağlantı söz edimleri kuramına
dayanmaktadır. Başlangıçta dil felsefesi kuramı olarak gelişen söz edimleri
kuramı, tarihsel açıdan çözümlemeci felsefe olarak bilinen bir ekol içerisinde
gelişip açınmıştır. Günümüz modern dünyası mücadeleler ve çelişkilerle
karakterize edilir. Homojenlik hiçbir yerde mevcut değildir, buna karşın
ideolojik ikilemler, parçalılık/bölünmüşlük, çoklu kimlikler mevcuttur (Wodak,
ve Meyer, 2002).” Post-modern çağ ile birlikte netlikler ortadan kalkmıştır.
Aynılıklara olan vurgular azalmış, kimlik ve aidiyetlere vurgular artmıştır.
Tüm bunlar farklılıkların bir arada olması ile mümkün olmuştur. Ancak bunları
kategorize etmeye ve düzen sağlamaya çalışan iktidar yapısı sürekli bir biçimde
heterojen yapıları çözümleme yoluna gitmiştir. Bu çözümlemeler dile ve dolayısı
ile söyleme de yansımıştır. İdeolojik, çoklu kimlik yapıları farklı dil
sistemleri kurulmasını beraberinde getirmiştir. Toplumsal yapının bir arada
kalmasının en önemli öğelerinden biri olan kültürün aracısı dildir. Kişiler,
dil üzerinden ideolojilerini, karakterlerini, kısacası fikir dünyalarını
kurgularlar. Bir çok kimlik yapısına sahip olan toplumsal hayatta ortak akıllar
oluşturularak birlik sağlanır. Ancak günümüz toplumu farklı kimliklerin
çatışmalarına sahne olmaktadır. “Bu çoklu kimlikleri anlayabilmek çoklu
nedensellik bağlamında düşünmekle mümkün olabilir. Modern dünyanın bize
getirdiği yapı karmaşık, müphem ve ikirciklidir. Bireyler söylem yaratamaz.
Bunun yerine söylemler sosyal düzeyde mevcutturlar. Söylem, anlamı inşa eder ve
böylelikle toplumlar mevcut semboller ve anlamlar arasında bağ kurar. Bu yolla
toplumlar konular, olaylar ve olgular üzerinde nasıl düşünecekleri ya da
iletişim kuracakları söylemler üzerinden kazanırlar (Potter, 1996).” Dilin
söylem boyutu tıpkı bu kimlikler gibi çoklu, çatışmacı ve müphemdir. Toplum ile
paralel gelişimler gösteren söylemsel boyut zaman tam da post-modern olgulara
benzer. “Söylem, güçlü ve karmaşık bir yapıdır. Söylemin karşısında olduğunu
iddia eden düşünceler söyleme göre şekillenir ve söylem içerisinde kendi
yerlerini, değerlerini bulur (Sözen, 1999).”
Dil anlamsız işaretler
kümesidir. Anlamı ona katan bizim kazandırdığımız simgesel boyuttur. “Masa”
dediğimizde gözümüzde her birimizin farklı renk ve boyutlarda ayaklar veya bir
destek üzerine oturtulmuş tabladan oluşan bir mobilya gelecektir. “Masa”
sözcüğünün simgesel olarak beynimizde “Sandalye” olarak kodlanmamış olması
simgesel düşünce sisteminin bir tesadüfüdür. Saussure’cu bir tarzda düşünürsek
kelimeler düşünceler olmasaydı anlamsız bir yığından başka hiçbir şey olmazdı.
“Ve her şeyi anlamlı kılan şey ise yine seslerin düşünce ile var olmasıdır.
Genel itibariyle farklı alanlara ait olabilen, ancak yine de her şeye rağmen
ortak çalışma kurallarına uyan bir ifadeler birliğini gösteren söylem,
Foucault’nun Collège de France’da yaptığı konuşmanın başlığından da anlaşıldığı
üzere, yapısalcı “dil- söz” karşıtlığı aşılarak, “söylemin düzeni” olarak ele
alınmıştır” (Revel 2012: 114-115). Başarılı yargılar doğru bilgilere bağlıdır.
İktidar da bu nedenle doğru söylemlere bağlıdır. Meşruiyetini bu sayede sağlar
ve hakim olur. Söylem ise bu anda önem kazanır. Söylem inceleme, konuşma veya metinler
aracılığıyla oluşan anlamlı dil bütünü ile alakalı geniş bir alana hakim sosyal
ve kültürel araştırmalar içinde kullanılan bir araştırma yöntemidir. Söylem
analizinin teoriksel arka planında sosyal bilimlerdeki sosyoloji, psikoloji,
dilbilim, medya, siyasal bilimler gibi pek çok farklı alan yer almaktadır. Bu
alanların her biri söylem analizini kendi bakış açılarına ve bilimsel
yöntemlerine dayalı olarak kullanır ve söylem analizine ilişkin kendi
kurallarını oluşturur. Söylem analizine ilişkin yaklaşımların çeşitliliğe
rağmen, hepsinin dayandığı ortak kurallar bulunmaktadır. Post-modern çağın
anahtar kavramı “dile dönüş” söylemin eleştirisi biçiminde olur. Bu noktada,
tıpkı söylem kavramında olduğu gibi, söylem çözümlemesinin açılımını sağlayan
kavramlar; Yapısalcılık, Post-yapısalcılık ve Hermeneuitik’tir
3.1.Yapısalcılık
Yapısalcı anlayış
varoluşçu biçimin devamı olarak 1950’li yıllarda Fransa’da doğmuştur.
Rasyonelliğin yükselişi ile hümanizme bir eleştiri olarak yükselmiş özneyi yok
saymıştır. Temelde Saussure’ün etkisi vardır ancak onun geleneksel tarzını
yanlış bulur ve karşı çıkar. Dili bir nesne gibi sistematik bir biçimde
incelemeyi öngörür. Bu matematiksel yaklaşım ile Saussurecu yaklaşımdan tamamen
kopulur. Bu haliyle dil, dilin göstergesi haline gelir. Dili bilimsel olarak
incelemek gerektiği yapısalcılığın temel argümanlarından biridir. Dili
nesneleştirmenin ana nedeni de bu durumdur. Dili anlamak demek, dilin öğeleri
arasındaki oluşmuş sistemi çözümlemek
demektir. Dil düşüncenin aracı değil, aksine düşünce dilin aracıdır. Dil
gerçekliği yansıtmaz, gerçekliği üretir ve sözcüklerin anlamını nesneler değil,
dil belirler. Yapısalcılık, dili tarihsel ilerleyişten koparmıştır. Kapalı bir
yapı olarak inceleyen bir dilbilim temeli yaratmıştır. Söylem araştırmaları
dilin bir iletişim formu olduğu düşüncesinden yola çıkar. Dil göstergesel bir
tertip sağlayan enformasyon aracıdır. Yapısalcıların üstlendiği görev, farklı
kültürlerin organize ettiği algılama ve dünyayı anlama biçimlerine dayalı kavramsal
yapıları açıklığa çıkarmaktır. Yapısalcılık, bir şeyin somut gerçekliğinden çok
kişilerin onu nasıl anlamlandırdıklarına yönelir. Yapısalcı kuramlar
semiyolojiyi ardında ki yapıyı unutmadan irdelerler.
Saussure’e göre bir
dilin var olması için bir topluluğun/cemaatin bulunması gerekir bu bağlamda
dilin toplusal varoluş dışında varlığından söz edilemez. Bu haliyle dil, dilin
göstergesi haline gelir. Günümüzde söylem teorileri Saussurecü dilbilim
sistemini kabul eder, ancak bütün söylemlerin ardında tek ve genel bir sistem
fikrini reddeder (Sözen, 1999) ve diğer dilbilim açıklamalarından beslenir.
Günümüzde söylem teorileri Saussurecü dilbilim sistemini kabul eder, ancak
bütün söylemlerin ardında tek ve genel bir sistem fikrini reddeder (Sözen,
1999) ve diğer dilbilim açıklamalarından beslenir. Söylem çözümlemesi esas
Ferdinand de Saussure’le, ama daha ziyade Saussure sonrası araştırmacılarla ve
özellikle de Roland Barthes ve Michel Foucault’yla geliştiğini belirtmek
gerekir (Cevizci, 2005: 1541).Semiyoloji (göstergebilim) alanında kitle
iletişimi inceleyen ve popüler kültürün ideolojik yönünü ortaya koyan ilk isim
Roland Barthes olmuştur. Mitler egemen değerleri topluma aktarır, tarihi yok
eder ve yaptığı tanımlamalarla insanların kimlerle özdeşleşeceklerini ve nelere
karşı çıkacaklarını belirtir. Mitler açıklamalardan ziyade totolojilere
başvurur, statükocu fikirleri korur. Sağduyu yaratarak eleştirel aklı köreltir.
(Yaylagül,2013:123) Yapısalcılık “yapı” sözcüğünden türetilmiş bir sistemi
işaret eder. Bu nedenle parçaları incelemek yapının görevidir.
Fredric Jameson’un
dediği gibi, yapısalcılık her şeyi dilbilimin terimleriyle yeni baştan, bir kez
daha düşünme girişimidir (EAGLETON 1996:123-158). Bu parçalar toplumda özgür
olarak dolaşırlar. Kültür ve toplumla ilişkili olması nedeniyle yapının bir
parçasına olan etki bütünü etkiler. Bu mantıkla hareket eden yapısalcılık,
parçalar arasındaki karşılıklı bağdan bütüne doğru yönelimi açıklayarak
araştırmacılara, kültürel sistemi bir bütün olarak inceleme olanağı verir.
Yapısalcı eleştiri bir metinde ki hakikati görmeye bizi yaklaştırır.
Yapısalcılık zamanla kendi içinden ve dışarıdan eleştirilere maruz kalmıştır.
Bu eleştiriler Post-yapısalcılığın doğmasına kaynaklık etmiştir.
3.2.Post-Yapısalcılık
Yapısalcılığa karşıt
bir tez olarak nitelendirilebilecek post-yapısalcılık ise, esas itibariyle,
nedensellik, özdeşlik, insan öznesi, anlam, doğruluk gibi kavramların
eleştirisi biçiminde ortaya çıkmıştır. Post-yapısalcılığa göre her şey bir
yapıdır ve bu yapının merkezi ve sınırı yoktur. Dil kendi içinde kapalı bir
sistem değil açık ve esnek bir sistemdir (Orkunoğlu,2007). Post-yapısal
anlayışta metin odak nokta değildir. Okur merkezli bir anlayış hakimdir.
Post-yapısalcı yaklaşım metin merkezli bir yaklaşımdır. Bu görüş, her metinin
ötesindeki yapının önemini arttırıp okuyucuyu önemsizleştiren yapısalcıların
tersi bir anlayıştadır. Bu durumda metnin anlamını yazar değil, okuyucu
belirler. Çok fazla okuyucu olduğu için, metnin de birden çok anlamı oluşur. Metni
oluşturanların oluşturduğu iktidar kaybolmaya başlar. Bu anlayış çerçevesinden
bakıldığında metni oluşturan yazar değildir, metni okuyanlardır.
Post-yapısalcılık kavramı modernitenin yitimi üzerine varolmuştur. Bu yitimin,
daha doğrusu modernizmin aşılması ve yıkılması durumu dile de yansımıştır.
Post-yapısalcılık,
büyük oranda 1968lerin ürünü olarak ortaya çıkan bir yaklaşım biçimi görülüp
literatürde de zaman zaman post-modernizim ile eşanlamlı olarak
kullanılmaktadır. Post-yapısalcılık konusundaki tartışmalar içinde, aynı
zamanda post-modernist tartışmalar içinde de adı geçen Derrida, Guattari,
Foucault, Lyotard gibi isimler yer almaktadır. Yapıbozum kavramı da özellikle
ABD ve Fransa'da Postgörüngübilimsel (post-phenemolojical) ve Post-yapısalcılık
adları altında yapılan tartışmalar içinde sıkça yer almaktadır. Yapıbozum
kavramı da 1960'lı yıllarda Derrida ile güncel hale gelmiştir. Bu kavram da
yapısalcılığın eleştirisi içinde ortaya çıkmıştır (Sanıp 1995: 4-159). Dile
yansımalar post-yapısalcılığın oluşumu ile görülmüştür. Ancak tüm bu yansımalar
hayata nüfuz etmiş ve genel toplumsal kuram çerçevesine almak gereği
oluşmuştur. Bu aşamada post-modernizmi açıklamak gereklidir.
3.2.1.Post-Modernizm
Post-modernizm kavramı,
ilkin 1960'larda New York'taki sanatçılar ve eleştirmeler arasında kullanılmaya
başlanmış, daha sonra 1970'li yıllarda Avrupalı kuramcılar tarafından
geliştirilmiştir. Bu kavram, bir yönüyle evrensel bilginin ve temelciliğin
(foundationalism) eleştirisi içinde tanımlanmaktadır. Post-modernliğin çıkış
noktası ve tanımı konusunda çeşitli görüşler vardır. Kimilerine göre
post-modernlik, modernliğin bir parçası ve uzantısı, kimilerine göre ise
modernlikten köklü bir kopuştur (Sanıp 1995: 156-158). Modernizmin insan
merkezli, bireyci yaklaşımı hümanizmi yükseltmiştir. 19. Yüzyıl modern toplum
tasarımının altın çağıdır. Aydınlanma felsefesi ile gelişen modern insan
rasyonel ve akılcı bir biçim almıştır. Ancak bu rasyonel akıl 20. Yüzyılda
çıkan savaşlar, kanlı katliamlar sonucu başarısızlığa uğramıştır. İnsan
merkezli olan modernite tasarımı yenilmiş, hümanizm darbe almıştır. Post-modern
kavramını Almanya’da ilk kez kullanan Habermas’tır.
Postmodernistler,
pozitivizm ve onun uzantısı durumunda olan diğer kuramlarla (mantıksal
pozitivizm, yapısalcılık-işlevselcilik vb.) da uzlaşmaz bir tutum içinde
görünmektedirler. Onlara göre gerçeklik, önemli ölçüde dilsel bir alışkanlık
olup dil, sadece bir araç olmayıp aynı zamanda, insanların dünyayı
anlamlandırmalarına yarayan biricik çerçeveyi de oluşturmaktadır (Murphy 1995:
73).
Post-modernizm
“modernizmin sonrası” anlamındadır. Batılı toplumların entelektüel yaşamında en
tartışmalı alanlardan biri haline gelen post-modern algı kimine göre
modernizmin devamı kimine göre modernizme bir eleştiridir. Ancak post-modernizmin
ortaya çıkmasında modern çağın getirdiği derin boşlukların doldurulma ihtiyacı
vardır. Postmodern kültürde toplumun, büyük anlatılarda (meta-narratives) ileri
sürüldüğü gibi bir bütün (totalite) olduğu ya da mükemmel bir sistem olduğu görüşü
terkedilmekte. mutlak bilginin yokluğu kabul edilmektedir (Murphy 1995: 61).
3.3. Hermeneutik
Hermeneutik, genel
anlamda, herhangi bir ifade, anlam, metin ya da sanat eserini yorumlama
sanatıdır. Yaygın olan diğer bir tanıma göre hermeneutik, anlama öğretisidir.
Hermeneutik tarihsel gelişim süreci içerisinde çeşitli alanlara uyarlanmıştır.
Bu alanlardan başlıcaları teoloji, hukuk, filoloji, tarih ve felsefedir.
Hermeneutik, bir konuşma, yazılı kelimeler ya da resimlerden oluşan metnin
ayrıntılı okunması ya da incelenmesine vurgu yapar (Neuman, 2008). Bir görüşe
göre parça bütn ilişkisi hermeneutikte oldukça önemlidir. Parçalar bütünleri
etkiler, bütünler ise parçaları etkiler. Birlikteliğin uyumunun incelemesi
yapılacak bir yorumu doğru kılar. Ancak Gadamer, bu yorumu oldukça tarihçi
bulur. Diyalektik mantık ile yürütülen bu yorumlama biçimine karşı çıkarak
metin ve okuru birbirine yaklaştırır, bir olmalarını sağlar. Ona göre
hermeneutik başka bir dünyada gelişmiş olan söylemin günümüzde var olması ile alakalıdır.
Ortak bir akıl sağlamak doğru bir yorum getirmeyi de sağlar. Dilin hermeneutik
yapısı üzerinden dili inceleyerek yorumlamak kültürel kodları çözümleme yolunda
en uygun yöntemdir. Felsefî hermeneutik deyince akla ilk gelen filozof şüphesiz
ki Hans-Georg Gademer’dir. Gadamer, baş yapıtı “Wahrheit und Methode”
(Gerçeklik ve Metot)’ta Heidegger’in insan varlık analizinden hareketle felsefî
hermeneutiğin temellerini oluşturmaya çalışır. Gadamer’e göre yorum; yapay
anlamın maskesini düşürmek, gizlenen ya da başka bir biçimde aktarılan anlamın
üzerindeki örtüyü kaldırmaktır. Yorumlama bir gelenekte yaratılan söylemin
açıkça ifade edilmesidir. Diğer bir ifade ile yorum için söyleme/lere ihtiyaç
duyulmaktadır. Herkesin söylem olarak kabul ettiği bir metnin veya insanın
demek istedikleriyle kastedilen ifadeler, yorumlama ile açık bir hale gelir. Bu
süreç yorumlayan ile yorumlanan arasında bir köprü kurarak boşluğu ortadan
kaldırır (Sözen, 1999). Genetik ile ilgili dil metaforlarla iç içedir. Genleri
bir şifre biçiminde kodlayan DNA, bilim ile metaforun her zaman iç içe
olduğunun kanıtıdır. Tüm bunları bilimsel açıdan değerlendirebilmek için
bilimin etkin olarak okunmasına ihtiyaç vardır. Bunu ise modern hermeneutiğin
salt yorumlayıcı/anlamacı tutumu ile gerçekleştirmek olanaksızdır. Bilime etkin
ve kurucu olarak katılmanın yolu yeni bir anlayışı talep eder. Post-modern
hermeneutik bu yeni yoldur. Bu anlayışa göre, bilim hermeneutiği ile
hermeneutik bilim felsefesinin birbirinden ayrılması gerekir. Söz konusu yaklaşım
hermeneutiğin yalnızca bilim felsefesi ile sınırlandırılmaması gerektiğini,
bilimin hermeneutik bir kavrayış ışığında da yapılabileceğinin altını çizer.
Bilim de yorumlayıcı anlayış bu sayede salt anlamacı boyutu aşar.
4. MEDYA, İKTİDAR
İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA ELEŞTİREL SÖYLEM
Eleştirel Realizm,
Bhaskar tarafından geliştirilen, kökenleri hem Kantçı görüşe hem de Marksizme
dayanan bir epistemolojidir. Anglosakson akademik dünyasında itibarı yüksek
olan bir felsefî görüştür. Temel faraziyesi gerçekliğin katmanlardan
oluştuğudur. Düşüncenin bir ayağı Marx’a dayanmaktadır (Groff, 2008). Marx,
Kapital’in üçüncü cildinde “Eğer ki gerçeklik gördüğümüz gibi olsaydı, bilim
diye bir şeye gerek kalmazdı” demektedir. Gerçeğin salt göründüğü gibi
olmadığına ancak yine de dipte bir gerçekliğin var olduğuna işaret etmektedir.
Eleştirel realizm,
dilin sosyal gerçekliğimizi inşa ettiğini kabul eder; ancak bu inşalar maddi
koşulların kısıtlamaları ve olasılıkları dâhilinde olabilir. Eleştirel
realistlere göre, materyal pratikler, söylemsel pratiklerden bağımsız biçimde
ontolojik anlamda vardırlar ancak aynı zamanda onlarla ilişki içerisindedirler.
Rölativist olmaktansa eleştirel realist olmanın getirisi, analizin söylemsel
pratikleri göz önünde bulundurduğu kadar insanların maddi koşullarını da göz
önünde bulundurabilmesine yol açan teorik imkanlardır (Sims-Schouten, Riley,
Willig, 2007).
Medyanın tanımına
geçmeden önce, bu kavrama açıklık getirmek, anlatmak istediğimiz konunun
anlaşılması yönünden önemlidir. Günümüzde yoğun olarak kullanılmasına rağmen
“medya” kavramının sınırları ve kapsamı belli değildir. Bir çok görsel, yazılı,
işitsel enformasyon aracı için genel biçimde “medya” kavramı kullanılmaktadır.
Bu kavram oldukça geneldir ve karmaşa yaratır. Bu karışıklığı gidermek için
“medya” söylemi yerine “kitle iletişim araçları” (KİA) ifadesinin kullanılması
yerinde olur. KİA’nın dünyada etkili
olarak kullanılması yazılı basın ile başlamıştır. Daha sonra 1930’lardan
1950’lere kadar radyonun etkili bir elektronik basın aracı olduğu görülmüştür.
Özellikle bu dönemde radyo, siyasi iktidarların propaganda aracı olarak
kullanılmış, 1950’lerden sonra televizyon, çok hızlı bir biçimde toplum hayatı
içinde yerini almaya başlamıştır. Teknoloji alanındaki gelişmeler, iletişim
araçlarına da yansımış ve hızlı bir
değişim dönemine girilmiştir. Günümüzde iletişim araçları alanında yaşanan
hızlı gelişmelerden dolayı, iletişim ‘toplumu kavramı’ çağımızı anlatmak için
çokça kullanılır olmuştur. Diğer taraftan, iletişim alanındaki teknolojik gelişmeleri
takip etmek bile artık zorlaşmıştır. İki görece karşıt gazetenin; yani yazılı
basının haberlerinin ele alındığı bu çalışma yorumlama ile iktidar ilişkilerine
eleştirel bir analiz sunacaktır. Bu ise ideolojiyi doğru okumakla mümkündür.
Türkiye açısından bakıldığında 1980 sonrası “televizyon medyası” öne geçmiştir.
Ancak o günlere kadar yazılı basın etkili bir iletişim ve ideoloji aracı
olmuştur.
İdeoloji kavramı köken
olarak, modern toplumsal bilime temel olan Bacon'un "idola"
düşüncesine kadar uzanır. Bacon'un ve hatta Hobbes'un ardından gelen Holbach'ın
düşünceleri ideoloji kavramının kavramsal ana çizgisini verir gibidir:
"...bizi yanlış yöne götürmekten başka işe yaramayan hayalleri
yıkabileceğimiz araçları aramak..." (Holbach,1999: 16).
Dünya görüşümüz
oluşurken BİZ-ONLAR şeklinde bölünmelere gidilir. Sosyolojide ki iç-dış grup
benzeri bir yapılanmadır. Bu karşıtlıklar ideolojinin beslendiği çatışma
alanlarıdır. Söylemlerini de bu alanda yaratır. Bu söylemleri yaratmaya çalışan
egemenlerin iletilerini göndermek için Althusser’e göre belli ideolojik
aygıtlar vardır. Bu aygıtlar devletle birebir ilişkili olabileceği gibi
devletin çok dışında gözükebilir. Althusser ideolojiyi sadece zihin ile
sınırlamamış onu pratik bir biçimini ortaya koymuştur. Eleştirel aklın
inşasında çok büyük çalışmalarda bulunmuştur.
İdeolojinin oluşumu
maddidir. Yani onu oluşturan yapı ve işleyişler maddi oluşumludur
(ALTHUSSER,1995:299). Devletin ideolojik aygıtları maddi bir yapı olarak kendi
içindeki ideolojik oluşumları topluma haber ileti olarak, gönderirler. Bu
noktada bilinmeli ki Kitle İletişim Araçları ideolojik aygıtların en
önemlilerindendir. İdeoloji kişiler üzerinden yeniden üretilir bu da statükoyu
yeni ve yeniden üretmeye yarar.
Egemen yapı
ideolojilerini sunarken meşruiyet kazanma çabasındadırlar. Ancak
unutulmamalıdır ki meşruiyet isteği benimsenen ideolojiye göre söylemlere
yansır. Gerçekliği saklama algıyla oynama kimi ölüm haberlerinin
doğallaştırılması bununla ilgilidir. Biz-Onlar ayrımında yapılan Biz vurgusu
üzerinden propaganda yaparak insanları birleştirme ideolojik bir propagandadır.
Tam bu noktada değindiğimiz Onlar kavramı yani yabancı olana, bize dahil
olmayana kin ve düşmanlık beslenir. Bu durumda tam tersi olan bölünme yolu
seçilir. Şeyleştirme yani somutlaştırma da geçmişten günümüze süre gelen bazı
durumları hep öyle kalacak gibi göstermeye dayanır. “Kadınlar fiziksel olarak
yetersizdir, kendilerine bakamaz” tarzı bir söylem modern toplumdaki eşit iş
gücü hakkı ile tersini kanıtlamıştır. Ancak ataerkil söylemde yerini hala
korumaktadır. Aynı somutlaştırma konum dahilinde yer alan Alevi ailelere
yapılmıştır. Geçmişten bu yana sık sık isyan ettiği ve iktidara karşı çıktığı
için zulüm gören Alevilerin solcu-devrimci, isyancı olarak somutlaştırılmalarına
neden olmuştur. Medya metinlerinin üretim ve tüketim süreçlerinin, ideoloji
merkezli çalışılması İngiliz Kültürel Çalışmaları ile başlamıştır. İngiliz
Kültürel Çalışmaları'nın medya metinlerine yaklaşımını, doğal olarak medyaya
ilişkin bakış açıları belirler. İngiliz Kültürel Çalışmaları medyayı, toplumda
hakim ideoloji ve değerleri yeniden üreten bir kurum olarak görür. Bu yaklaşım
medya metinlerinin ideolojik analizinin gerçekleşmesini sağlamıştır. Stuart
Hall’a (1982:64) göre, medya dünyadaki olaylar hakkında anlamlar üretir. Medya
imajları basit bir şekilde dünyayı yansıtmaz, dünyayı yeniden üretmek yerine
yeniden sunar. Bunu yaparken medya, olayları ve olguları seçer, yapılandırır ve
biçimlendirir. Böylece medya hali hazırda var olan bir anlamı iletmek yerine
kendisi bir anlam üretir ve ürettiği anlamı iletir. Gazetelerin kurumsal
işleyim yapısının incelenmesi gazetelerin toplumsal etkileşimini ve kendi iç
etkileşimini çözümlemede önemli veriler sağlar. Bunu gerçekleştirmek yapılacak
en kestirme yol gazeteleri toplumsal ve tecimsel bir kurum olarak iki ayrı
boyutta incelemek olacaktır. Bunların yanında gazetelerin kurumsal
yapılanmaları incelenirken işleyimsel yapılanmalarına da değinmekte fayda
vardır. Bu yapılanmanın çözümlenmesi, gazetelerin haber üretim sürecine belirim
kazandıracak ve böylelikle, tecimsel örgütlenme ile toplumsal yapılanmalar
arasındaki bağ açıklığa kavuşacaktır. Gazetelerin toplumsal bir kurum olması,
toplumsal iletişimde edindiği bir takım işlevlerden ileri gelmektedir. Kitle iletişiminin
toplumsal yaşamda edindiği bu konum, ondan bazı işlevleri yerine getirmesi
yönünde beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kitle iletişiminin
toplumsal işlevleri dört ana başlıkta toplanabilir. Bunlar basının halk
temsilciliği yönünde geliştirilen bir toplumsal dizilenimin ışığında
oluşturulmuştur. Böylelikle, basının asli görevlerinden ilki topluma haber ve
bilgi sunmak olarak belirlenmiştir (Işık, 2000: 59). İngiliz Kültürel
Çalışmaları’nda ideoloji kavramının kültürel metinlere yansımasını daha
ayrıntılı bir biçimde ele almak yerinde olacaktır.
4.1. İngiliz Kültürel
Çalışmaları
İdeoloji, İngiliz Kültürel Çalışmaları'nda
merkezi bir konuma sahiptir. Storey (1996:4) bir çok ideoloji tanımı olduğunu,
ancak kültürel çalışmalar için Hall'un formülasyonunun kabul görmüş bir tanım
olduğunu söyler. Hall, Gramsci'nin hegemonya kavramına dayanarak ideolojik
mücadele süreçlerini "eklemlenme" (articulation) ile açıklar.
Eklemlenme kullanım sırasındaki üretimdir ve kültürel metinler ve pratikler eklemlenme
ile anlam kazanır. Millner (1994) Hall 'un Gramsci yorumunun yapısalcılık ile
post-yapısalcılık arasında bir yerde konumlandığını öne sürer. İdeolojiyi
anlamlar çerçevesinde geçen bir mücadele olarak gören Hall; ideoloji ile ilgili
olarak şu üç şeyin altını çizer (Aktaran Larrain, 1994:74) Birincisi ideolojiler izole olmuş kavramlardan oluşmaz.
İkincisi, ideolojiler farklı ögelerin, farklı anlamlar setine eklemlenmesinden
oluşur. Üçüncüsü ise ideolojik önermeler bireyler tarafından yapılır, ancak ideolojiler
bireysel bilincin ya da niyetin ürünü değildir, aksine niyetler ideoloji içinde
oluşur. İdeolojiler özneleri (bireysel-kolektif) oluşturarak çalışır. İngiliz
Kültürel Çalışmaları'nda ideolojiye verilen ağırlık Batı Avrupa Marksizmi'nden
ve dolayısıyla yapısalcılıktan kaynaklanır. Yapısalcı yaklaşımda konu
"gösterge" sorununa dönüşür. Yapısalcılık konusunda değindiğimiz
üzere anlam toplumsal bir pratiktir ve "dil" aracılığı ile
gerçekleşir. Dil ve sembolleştirme anlamın üretildiği araçlardır. Althuserci
Marksizm ve dil bilimin ortak çalışması, "medya metinlerinin"
çalışılmasına önemli bir katkı getirmiştir. Geleneksel Marksizm ideolojinin
dışsal toplumsal ve ekonomik belirleyicileri ile ilgilenirken, Althusser'in
simgelerin, ardındaki iç ilişkileri derinine inmesi metin analizleri konusunu
kuramsallaştırmıştır. Ekonomi-politik yaklaşıma göre medya başat ekonomik
üretim tarzına bağlı geniş anonim yapılar, olması ölçüsünde ideolojiktir.
Matterlart'a göre "ideoloji" bir sınıfın tahakkümünün rasyonelliğine
ilişkin göstergeler doğrusudur. Bu göstergeler verili bir toplumun temelini
gizleme işlevleriyle düzenlenmiştir. Burada ideoloji, gerçek koşulları
perdelemeye yarayan göstergeler oluşturur. Başka bir deyişle, egemen sınıf
göstergeleri tersine çevrilebilir, imgeleri öteki sınıfların, bunları
gerçekliğin kendisi olarak kabul etmelerini sağlayacak şekilde bozabilir
(Aktaran Sholle, 1994:216),
İngiliz Kültürel
Çalışmaları'nın en önemli temsilcilerinden Stuart Hall ideolojiyi anlamlar
çerçevesinde geçen bir devinim mecrası olarak görür. Bu bağlamda Gramsci'den
yola çıkar. Hall, ideolojinin kökenleri ile ilgilenmekten çok nesnel
göstergelerine yönelmiştir. Stuart Hall'un medya konusundaki görüşlerini
çözümlemek için, öncelikle kodlama ve kod açımlama konusundaki fikirlerini
anlamak gereklidir. Hall medya metinlerini üretim-tüketim ve "yeniden
üretim" kavramı çerçevesinde ele alır.
Bu bağlamda üretim
pratiklerine ilişkin kullanılan bilgiler, tarihsel olarak tanımlanan teknik
beceriler, profesyonel ideolojiler, kurumsal bilgi, tanım ve varsayımlar
iletinin kendisini biçimlendirir (Hall, 1980:129). Hall kitle iletişim
araçlarının işleyişinini şöyle tanımlar (Hall, 1994:200): "Modem iletişim
araçları kültürel ve ideolojik alanı tedricen kolonileştirmiştir. Toplumsal
gruplar ve sınıflar üretici ilişkilerinde olmasa da 'toplumsal' ilişkilerinde
giderek parçalanan ve kısımlar halinde farklılaşan hayatlar sürdürürken kitle
iletişim araçları (a) grupların ve sınıfların öbür sınıflara dair bir hayat,
anlam, pratik ve değer 'imgesi' inşa etmelerinin temelini sağlamaktan, (b) tüm
ayrı ve bölük pörçük parçalardan toplumsal totalitenin tutunumlu bir şekilde
bir 'bütün' olarak kavranabileceği temsilleri ve düşünceleri sağlamaktan
giderek daha çok sorumlu hale gelir."
Hall’a göre medya
metinlerinin üç tür okuması vardır. "Egemen/hakim (hegemonic/dominant)
okuma" ile egemen ideolojiyi yeniden üretilir. Hall'a göre ikinci okuma,
"tartışmalı" (negotiated) okumadır. Bu okuma türünde okuyucu metnin
seçtiği bir kısmını kendine yakın bulur, bir kısmını eleştirir. Bazı okurlar
ise metinde ki düz ve yan anlamların hepsini fark eder. Bu okumaya "karşıt
(oppositional)" okuma denir. Hall'un tartışmalı ve karşıt okuma yapan
izleyicisi aktif bir biçimdedir. Bu açıdan post yapısalcıların aktif öznesi ile
çakışmaktadır. Ancak Hall özneyi yapan tarihsel, toplumsal koşulları dışlamaz
ve bu koşulları genel olarak kültürle özdeşleştirir. Bu yönüyle de
yapısalcılığa yaklaşır. Hegemonyanın güç-iktidar ilişkisinin en önemli
araçlarından biri olduğu önermesi üzerinden hareket eden İngiliz Kültürel
Çalışmaları medyanın tahakküm ilişkileri ile de ilgilidir.
4.2. Güç-İktidar
İlişkisinin Medya Üzerindeki Etkisi
Kitle iletişim
araçları, günümüzde toplumsal denetimi sağladığı gibi, toplumsal değişimin de
başlıca araçlarından olan bir güç-iktidar kaynağı olarak kabul edilmektedir.
Daha da önemle vurgulanması gereken şeyin medyanın kamusal olayların yer aldığı
bir alan oluşturduğu, toplumsal yaşamda gerçekliğin ne olduğu konusunda
tanımlar medya aracılığıyla oluştuğu (ve/veya oluşturulduğu) ve aktarıldığı
savunulmaktadır. Bu yüzden medya, topluma sürekli bir “anlam sistemi” sunmakta
olağan ve doğal olan ile olağan dışı ve doğal olmayanın neler olduğunu
göstermekte, kısacası, normalin ne olduğunun başlıca belirleyicisi olmaktadır
(Demir, 2006:7). Medya araçları bizleri
sürekli düzenlemektedir diyebiliriz. Bu düzenleme düşünce dünyasında da
gerçekleşir. Olaylar karşısında aldığımız tutumlar, konumlar ve olaylara
verdiğimiz tepkiler bu dayatılan egemen algı ile şekillenir. O halde medya bir
kitle iletişim aracı olmaktan çok egemenlerin kitlelere iletmek istedikleri
iletileri gönderen bir araç olmuştur. Bu araç, egemen sınıfının ideolojisinin
topluma aktarıldığı bir kanaldır.
İncelediğim bir
araştırmada (Gölcü, 2009), medya-siyaset ilişkisini siyasi seçim kampanyaları
süreci ele alınmış, Türk basınının siyasal partilere nasıl yaklaştığı siyasal
kurumlar ve medya ilişkisi bağlamında ortaya koymaktır. Çalışma seçim öncesi
yapılmış siyasi haberlerin söylem analizini yapmıştır. Böylelikle siyaset ve
medya ilişkisine dikkat çekmiştir. İncelenen gazetelerin yayın politikalarının
ve sahiplerinin siyasi ilişkilerinin, haberlerin yapımını ve yayın şeklini
belirlemede çok önemli olduğu görülmüştür.
Bir başka araştırma da
(Şimşek, 2009) medyada egemen olan işverenler kendi çıkarlarını korumak ve
gündem üzerinde söz söyleyebilir olmak istemiştirler varsayımı ile medyanın
taraflı davrandığını söyler. 2009 yerel seçimlerini örneklem olarak
kullanmıştır. Bulgulardan, medyanın hükümetler ve muhalefet partilerinden
herhangi birinin yanında veya karşısında yayın yaptıkları belirlenmiştir
Birçok çalışmada, medya
ve siyaset ilişkisi değişik araştırma yöntemleri ile incelenmiştir. Bu
çalışmanın farklı olan yönü siyaset ve medya ilişkisinin yanlı taraflarını
gazete haberlerinin makro ve mikro yapılarını çözümleyerek ortaya çıkarılmasını
istemesidir. Çalışmanın sorunsalını 1970’lerde tekelleşmeye başlayan
gazetelerin güç ve tahakküm ilişkileri oluşturmaktadır.
Çağdaş toplum,
kendisine baş kaldırma eğilimi gösteren merkezkaç güçlerini, eski toplumsal
yapılar gibi kaba kuvvet kullanarak değil; bir yandan teknolojik etkinliğini,
bir yandan da “hayat standardı”nı yükselterek hizaya getiriyor. İşte bu “hizaya
getirme” operasyonunda, yani muhtemel merkezkaç güçlerinin yerleşik toplum
yapısı tarafından özümsenmesi işinde en büyük rolü kitle iletişim araçları
oynamaktadır (Avcı, 1990: 31)
4.2.1.Türkiye’de
Siyaset Medya İlişkisi
Siyaset ve medya
arasındaki ilişki daha cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yakın bir biçim
almıştır. 1946 yılına kadar tek partili bir sistem sürmüştür. Takrir-i Sükûn
kanunuyla istibdatçı bir dönem yaşanmıştır. Medya, kendi çıkarları ve iyiliği
için cumhuriyete muhalefet etmemiştir. Rejim yeni ve hassas bir yapıdadır.
Basından beklenilen destek ilk zamanlar ikna yöntemiyle oluşturulmaya
çalışılmış ancak mümkün olamayınca kanuni düzenlemeler ve İstiklal Mahkemeleri
vasıtasıyla basın denetim altına alınmıştır (Demir, 2007:139). Siyaset de
partiler arttıkça medyaya ihtiyaç artmıştır. Siyasiler halkın güvenini kazanmak
ve onlara ulaşmak için özellikle yazılı basını kullanmaya başlamışlardır.
Tek parti döneminde
medya siyaset ilişkisini çapıcı bir şekilde açıklayan örnek O döneme ait olan
Ulus gazetesi örneğidir. Ulus gazetesi Cumhuriyet Halk Partisinin gayri resmi
yayın organı görevini yapıyordur ve Ulus gazetesinin dışında gazetenin
yayınlanmasına izin verilmemektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında medya- siyaset
ilişkisine baktığımızda doğrudan bir ilişki görülür. Son zamanlarda ki medya
siyaset ilişkisi içerisine bir de ticaret karışmıştır. Büyük holdinglerin satın
aldığı gazeteler günümüzde tekelleşmekte istedikleri ticari sorunları
gazetelere yansıtmakta, siyasiler ile kirli pazarlıklara girmektedirler. Bu
nedenle bir çok çekişme ve kavga ortaya çıkar.
Son dönem medya siyaset
çekişmesine bir örnek; Doğan Medya Grubu’nu ve doğrudan gazeteci Can Dündar’ı
hedef alan açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Doğan
Medya Grubu’nun sahibi Aydın Doğan’a meydanlarda açık bir biçimde seslenen
Erdoğan, Doğan Grubu’na bağlı gazetelerin kendine yönelik kasıtlı haberler
yaptığı iddiasında bulunmaktadır. Doğan Grubu ise son zamanlarda sık sık vergi
operasyonları ile sarsılmakta, ekonomik zorluklar yaşamaktadır.
Medya siyaset ilişkinsin
en çarpıcı örneği olarak ise 28 Şubat sürecini verebiliriz. 28 Şubat MGK
kararları öncesi ülkenin irticai bir yapıya doğru sürüklendiği, rejimin tehlikede
olduğu gibi iddiaların medya tarafından üretilmesi ile bir hükümet yıkılmıştır.
Medyanın ortaya atmış olduğu iddialar bir iktidarın yıkılmasına neden
olabilecek derecede mühimdir. Yeni hükümetin yaptığı ilk toplantıyı o dönem
Doğan grubu başkanı Aydın Doğan’la yapması medyanın gücünü gösterir. 28 Şubat
sürecinin bizzat medya tarafından desteklenen bir rant kavgası olduğunu merkez
medyanın içinde bulunan gazetecilerin(M. Ali Birand, Ergün Babahan, Nazlı
Ilıcak) yazılarında görmek mümkündür. İktidar-medya ilişkisi karşılıklı çıkar
ile ilgilidir. Chomsky’ye göre medyanın en önemli görevi propagandadır ve bunu
sadece totaliter rejimlerde değil, demokratik rejimlerde de yapmaktadır.
Chomsky, medya patronu olan insanların ekonomik güce sahip olmayanların sesini
medyada hesaba katmadıklarını ileri sürmektedir (Göker ve Arkadaşları,
2009:236).
Türkiye’de medya
iktidar ilişkisi dönem dönem farklılıklar gösterse de karşılıklı çıkar ilişkisi
üzerine kurulmuştur. İktidar medyaya krediler, ihaleler ve ticari bir takım
çıkarlar sağlayarak kendine destek sağlamakta, medya da kamuoyunu yönlendirme
gücünü iktidardan yana kullanarak iktidarın ona sağlamış olduğu avantaja destek
çıkmaktadır. Medya ile siyaset arasındaki ilişki en genel ifadeyle
karşılıklıdır (Arabacı 2004: 109). Medya bazen siyaset (cumhuriyetin ilk
yılları), bazen de sermaye endeksli etkilerin odağında (son zamanlar) olmuştur.
Bu durum medyanın temel işlevi olan haber ve bilgilendirme ile kamuoyunun
sağlıklı oluşumuna katkıda bulunmak yerine kendi oluşturduğu dünyanın topluma
enjekte edilmesini sağlamaya çalışarak kamuoyunun sağlıklı gelişimini zaafa uğratmıştır.
4.3.Medya Metinlerinde
Eleştirel Yöntem Analizi
Kitle iletişim
araçlarının toplum üzerindeki etkileri temelinde yapılan araştırmalar kuramsal
yöntemler ve ideolojik anlamda farklı iki yaklaşım etrafında yoğunlaşmıştır.
Bunlar liberal ve eleştirel yaklaşımlardır.
Çalışmanın temel
yaklaşım şeklini oluşturan eleştirel paradigmanın kökleri Batı Marksizm’ine
kadar uzanır. Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü ile adı anılır
olmuştur.
Haber kavramı
üretildiği toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıyla arasındaki yakın ilişkiler
göz önünde bulundurulduğunda, üzerinde kesin bir anlaşma sağlanabildiği sürece
sadece bir tanımla ifade edilemeyecek kadar geniş bir açılımı kapsar. Haberin
en çok sorgulanan kısmı gerçeklik ile ilişkisidir. Habere yönelik bir çok
tanımın olmasının temel nedeni bir çok işlevi ve toplum üzerinde değişik
etikleri bulunmasıdır. Eleştirel yaklaşımlar haberin kaynaklarının sınırsız
olduğundan ancak üretimde haber seçme şansının sınırlı olduğundan bahseder.
Birincil tanımlayıcı olarak beliren siyasiler, bürokratlar haber kaynaklarını
başıdır. Bu nedenle açıklamaları ile medyayı yönlendirir. Profesyonel
gazetecilik anlayışında iki çeşit kaynak vardır: birinci elden kaynaklar ve
ikinci elden kaynaklar. Birinci el kaynaklar doğrudan haberi sunan muhabirdir.
İkinci el kaynak ise habere doğrudan ulaşılamayan durumda başvurulan ajans,
siyasi bildiri, dernek açıklaması gibi dış etkenli bir süreci işaret eder.
Profesyonel
gazetecilikte her görüşten habere dengeli bir biçimde yer vermek gereklidir.
Aksi taktirde belli bir grubun görüşlerine ağırlık veren gazete “parti
gazetesi” olmak ile itham edilebilir. Bu durum haberde gerçekliği zedeler.
Ancak gazeteler, belirli bir dünya kavrayışına sahip olan bir okuyucu
kitlesine, çevresinde bulunan erklere ve reklam pastasını elinde tutan ve onu
her an bundan mahrum edebilecek konumda bulunan çeşitli yapılanmalarla her an
uzlaşı içerisinde olmak zorundadırlar. Kuşkusuz, bu etken gazetenin olaylar
karşısında kuracağı söyleme, yani haberi üretim biçimine yansıyacak ve bu
süreçte çevresel koşullar gazetenin ideolojik yapılanmasını belirleyecektir.
Bir olay haber olana kadar bir çok çeşitlilik, yaşar. Araca göre yaşanan kelime
değişiklikleri ve anlam içeriği, üslubu üreten zihinsel arka planla ilgilidir.
Üslup seçimleri sosyal ve ideolojik etkileri açığa çıkarır; haber aktörleri ve
olaylar; sosyal, iletişimsel durumlar ve gazetecinin fikirleri hakkında bilgi
verir. Cümlenin sentaksı da üslubun bir diğer görünüşüdür. Dolayısıyla kitle
iletişim araçları, büyük ölçüde ideoloji aktarımı yapan araçlardır.
Söylem çözümlemesi,
“keşif yoluyla bilgi elde etmeye yönelik bir analizdir. Keşfedilen şey, bilgi
hakkındaki bilgidir. Burada, bir pratik alanda dil incelenir ve bilginin
yapılanmış anlamlarına farklı yollarla ulaşma biçimleri gösterilir. Söylemi
incelenebilir kılan şey kurallar ve dilin fonksiyonlarıdır; bunları eylem ya da
pratiğe dönüştüren; anlatım/ifade, beyanlar, yani konuşma yolları/eylemleridir
”(Sözen, 1999: 86). Eleştirel söylem çözümlemesi, haberde yer alan ideolojik
unsurların seçilen dil formları içerisine yerleştirildiği ve kolayca
görünemeyeceği noktasından hareket etmekte ve haber söylemine yerleşmiş
ideolojik unsurların ancak eleştirel söylem çözümlemesi ile ortaya
konabileceğini vurgulamaktadır. Bu nedenle, medya dilinin rolünün eleştirel bir
şekilde çözümlenmesi gerekmektedir. Haber söylemindeki ideolojik pratiklerin
ortaya konulmasıyla toplumsal eşitsizliklerin nasıl yeniden üretildiği de
ortaya konulabilmektedir (Özer, 2008: 400). Eleştirel söylem çözümlemesi
alanında Teun A. van Dijk öne çıkmış bir isimdir.
4.3.1.Teun A. Van Dijk’in Eleştirel Söylem
Analizi
Van Dijk ise
çalışmalarında kognitif yapılara yer vermektedir (1997, 2006, 2009). Onun
kuramı (Eleştirel Söylem Çalışmaları) eleştirel realizmin hem Marksist hem de
Kantçı (aydınlanmacı) yönüne gönderme yapar. Bir yandan toplumdaki baskın
söylemin gücü elinde bulunduran elitlerin söylemi olduğunun altını çizen Van
Dijk, diğer yandan söylem ile ideoloji arasındaki bağın doğrudan bir bağ
olmadığını ve bu bağın arasında bir de zihinsel süreçlerin yer aldığını öne
sürer. Söylem-biliş-toplum üçgeninde klasik söylem analizi modelleri hep söylem
yapılarına ve toplum yapılarına odaklanır. Bu söylenenlerin anlamı toplumun
dışında bir söylemin ya da bilişin mümkün olabileceği değildir. Aksine,
insanlar olarak dil kullanıcıları olduğumuzdan ve grup ve toplulukların üyeleri
olduğumuzdan temsillerimiz de bu sosyal yapılardan doğru oluşur. (Altınal,2010)
Gazetelerin en temel
özelliği birer metin oluşlarıdır. Bu yönüyle balkıdığında gazeteler bir kurum
veya aygıt olmaktan çok söylemsel alanda ortaya çıkmış yazılı bir ürün olarak
karşımıza çıkarlar. Gazetelerin aygıtsal özellikleri onun metinsel alımlanışı
üzerinde etkili olan unsurlardır. Bununla birlikte, gazetenin metinsel
boyutunun asıl konusu anlam kuruluşunda yatmaktadır. Anlam kuruluşu, temelde,
iki boyutta gerçekleştirilir. Birincisi tek tek metinlerin oluşturulduğu mikro
düzey, ikincisi de gazetenin bütünselliği içerisinde anlamlanan makro düzey.
Mikro düzeyde aslolan sözceleme yapıları, ve bu yapılar arısındaki
bağlantıların kuruluş şeklidir. Makro düzeyde ise, mikro alanda kurulan
metinlerin etkileşimi söz konusudur. Bu noktada, birbiriyle etkileşen metinler
bir meta anlam yaratır ve bu meta anlam, okuyucu tarafından en az basit
metinlerdeki kadar çözümlenebilirlik taşır.
Dijk, farklı
ideolojilerin kurumsal yapıları niteliğinde olan gazetelerin bu amacı
gerçekleştirmek için aşağıdaki gen güdümü kullandıklarını belirtir: “Bizim
hakkımızda olumlu şeyler söyle. Onlar hakkında olumsuz şeyler söyle” (Dijk,
2003: 57). Teun A. van Dijk’in çalışmalarında, makro (tematik ve şematik
yapılar) ve mikro düzeyler büyük önem taşımaktadır. Tematik çözümlemede, özet
niteliğinde olan üst ya da ana başlık, başlık, alt başlık, spot ve haber
girişleri kapsamında, hikâyelerin ya da olayların hiyerarşik yapısı ele
alınmakta, başlıkların birbiriyle bağıntıları incelenmekte ve aynı zamanda,
başlık ve metin ilişkisi sorgulanmaktadır. Şematik çözümlemede ise, daha çok
duruma ve yorumlara yer verilmekte, hikâyenin ya da olayın örgüsü, ana olayın
ya da olayların sonuçları, ardalan ve bağlam bilgisi ile haber kaynakları
değerlendirilmektedir. Mikro düzeyde ise, cümle yapıları, sözcük ve sözcük
öbeklerinin seçimi ve retorik (fotoğraflar ve alıntılar gibi) incelenmektedir
(van Dijk 1988a: 30-54; 1988b: 72-99). Retoriğin eleştirel olarak
değerlendirilmesi, metin aracılığıyla iletilen iktidarın, kimliğin, ideolojinin
ve hegemonyanın ve dolayısıyla da, ifade biçimleri, üslup ve ima gibi belirli
söylemleri inşa etmek için metinde kullanılan temel stratejilerin eleştirel
çözümlemesini gerektirmekte ve dilbilimsel eleştiri, toplum bilimsel bir
perspektifle birleştirilmektedir (aktaran Crawshaw 2007: 1609). Eleştirel
söylem çözümlemesi, egemenliğin (yeniden) üretiminde dilin, dilin kullanımının
ve söylemin rolüne ilişkin bir açıklama sunmakta ya da sağlamaktadır (Van Dijk
1993: 279). Eleştirel söylem çözümlemesi, söylem çözümlemesindeki diğer
alanlardan ya da yaklaşımlardan farklı olarak egemenlik/güç ve eşitsizlik
üzerine odaklanmayı gerektirmekte ve söylem çözümleyenlerin aksine, eleştirel
söylem çözümleyenler, bakış açılarını, perspektiflerini, ilkelerini ve
amaçlarını ayrıntılı bir şekilde açıklayarak, belirgin bir sosyo-politik tutum
alabilmektedir (Van Dijk 1993: 252).
Makro yapı haber
başlıkları, giriş, sonuç genel fikir verirken, haberin ana metininde esas olay,
arka plan bilgileri bağlam ve yorumlar yer alır. En önemli bilgiler öncelikle
verilerek okuyucuya neyin daha önemli olduğunu işaret etmektedir (Bulut ve
Yaylagül, 2004: 126). Mikro yapıda ise, sözcük seçimleri, sözcükler arası
bölgesel uyumu, peşi sıra gelen cümlelerin birbiriyle ilişkisi incelenir.
Ayrıca haberin retoriğini ortaya çıkarmak amacıyla da, cümlelerin
uzunluğu-kısalığı, basit ya da birleşik, etken ya da edilgen olması,
fotoğraflar ve haberin inandırıcılığı için kullanılan grafik, sayısal veriler
göz önünde bulundurulur (Mora, 2007).
Eleştirel Söylem
Analizinde, haber söyleminde yer alan ideolojik unsurların ancak eleştirel bir
çözümleme ile açığa çıkarılabileceği vurgulanır.
Eleştirel söylem
çözümlemesinin kullanılma amacı medya metinlerindeki seçilmiş sözcük ve sözcük
öbeklerinin bireylerin yaşamı algılamalarında, düşüncelerinde ve
değerlendirmelerinde söyleme yansıyan toplumsal ideolojilerini belirlemektir.
Bu yöntemle açık dilsel yapılardan örtük ideolojik yapılara ulaşmak amaçlanır (
İnceoğlu ve Çomak, 2009: 12) Sonuç olarak, Van Dijk toplumsal bağların
oluşmasını ve yeniden üretilmesine neden olan ideolojik söylemlerin yorumunu
yapmamızı sağlayan, sınıflar arası ayrımı ortaya koyan tutarlı bir yaklaşım
sunmaktadır.
5.Araştırma Bulguları
(Haberlerin Makro ve Mikro Yapılarının Çözümlenmesi)
5.1.Cumhuriyet Gazetesi
Eleştirel Söylem Analizi
Haber Başlıkları:
İstanbul’da bir sütçü, K. Maraş’ta bir öğretmen vurularak öldürüldü (22 Aralık
1978)
Haberin Girişleri:
Haber girişi olarak başka olaylar hakkında bilgi verilmiştir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Sütçü ve öğretmen özne olarak başlığa çekilerek ana olay konumuna
alınmıştır. Ölen kişilerin başlık, giriş ve haber boyunca meslek gruplarına
özellikle değinilmiştir. Ölümün herkesi etkilediği algısı yaratılmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Meslek gruplarına değinilmesinin arka planında silahlanmanın ve
vurularak ölmenin toplumun her kesiminden insanın başına geldiği algısını
oturtmak vardır. Vurulan sütçü solcular tarafından öldürüldüğü haberlere
yansımış biridir. K.Maraş’ta öldürülen öğretmen ise sol görüşlüdür ve sağcılar
öldürdü düşüncesi hakimdir. İki siyasi taraftan ölümü yansıtmaya çalışmıştır.
Ancak gazetede sütçüyü kimin öldürdüğünün açıkça bilinmediğine değinilmiştir.
K.Maraş ile ilgili ajans bağlamında bilgiler yer almaktadır.
Haberin Kaynakları:
Ajans kaynaklı günlük bir haberdir. Cumhuriyet Gazetesi 22 Aralık 1978 tarihli
bir haberdir. Resmi kaynaklara başvurulmamıştır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haber dili doğrudan haber vermeye dayalıdır. Sade anlaşılır
kelimeler vardır ve mecaz kullanılmamıştır. Ancak fiilden önce getirilen
“vurularak” yardımcı fiili ölümün şekli ile ilgili vurgu yapmaktadır.
Metnin ana fikri:
Toplumun her kesiminden insan silahla öldürülüyor.
Haber Başlıkları:
K.Maraş’ta 2 öğretmenin cenazesini kaldırtmayan sağ grupların gösterilerinde 2
kişi öldürüldü (23.12.1978)
Kahramanmaraş’ta ülkücüler
terör yarattı (haber iç sayfa başlığı)
Haber başlığının
haberin devamında değiştiği görülmektedir. Başlık ilk sayfada bilgi vermeye
dönükken iç sayfa da yer alan haber devamında özne “ülkücüler” olarak doğrudan
belirtilmiştir. İlk haber başlığı edilgen biçimde kurgulanıp “öldürüldü” fiili
ile sonlandırılmıştır. Gazete doğrudan sağ grupları hedef alan bir söylem
geliştirmiştir. İç sayfada verdiği haberde sağcıların MHP ile ilişkilendirilmiş
bir kesimini “terör” yarattığı söylemiyle hedef göstermiştir. Fiil “yarattı”
olmuş, etken bir biçim almıştır. Bu durum doğrudan özneyi fiili gerçekleştiren
konumuna sokar.
Haberin Girişleri:
“TÖB-DER’li iki öğretmenin camiye
götürülen cenazelerine ‘Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz’
diye protesto gösterilerine girişen saldırganlar 300’e yakın işyerini tahrip
etti. İsyan biçiminde nitelendirilen olaylar öğleyin başlayarak saat 20.30’da
kontrol altına alınabildi, 30 kişi yaralandı.”
Birinci sayfada yer
alan bu giriş metninde özne net olarak işaret edilmemiştir. “saldırganlar”
söylemi üzerinden metin ilerletilmiştir. Gazete olayların “isyan biçiminde”
nitelendirildiği sözünü bir özneye dayandırmamıştır. Haberin devamında “bir
ilgili” ve “bir yetkili” özne olarak gösterilmiştir.
Ancak muğlaklık ortadan kalkmamıştır.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: “Ülkücüler, sağ gruplar, sol gruplar ve öğretmenler” özne konumuna
alınan kişilerdir. Baş sayfada “sağcı gruplar” söylemi kullanılmıştır. Ancak iç
sayfa da ki haberin devamında “özellikle MHP ve ülkücülerin önderliğinde”
söylemi kullanılarak özne “sağcı” bir genellemeden “ülkücü” bir özele
kaydırılmıştır. Öğretmenler ile ilgili kısımlar bilgi verme amacı güdülerek
yazılmıştır. Sol gruplar ile ilgili “Vali Tahsin Soylu Cuma namazı nedeniyle
cenazenin ikindide kaldırılmasını istemiş, nitekim sol gruplar da buna
uymuştur.” cümlesi sol grupların “isyankar” bir tavırda olmadıklarını belirtmek
amacıyla kurgulanmaktadır. “Devrimci” gruplar olarak haber dilinde yer verdiği
solcuları “solcu gruplar” olarak kullanıp öznede objektiflik yakalamaya
çalışmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Sol görüşlü iki öğretmenin öldürüldüğü bu olayda Cumhuriyet Gazetesi baş
sayfada oldukça nesneldir. Ancak iç sayfa da daha sert söylemlere ve mecazlara
açıkça yer vermiştir. İlk sayfada sert söylemlerde bulunmaması haberin
okunurluğunu arttırmak amacıyla yapılmıştır. İlgili olan insanlara isyan
çıkabilir uyarısı yapılmıştır. Sola yakınlığı ile bilinen gazete Alevilere
sahip çıkan, tüm ülkücüleri hedef gösteren bir tavır sergiler.
Haberin Kaynakları:
Vali Tahsin Soylu’nun açıklamaları kaynak olarak kullanılmış. 23.12.1978
Cumhuriyet Gazetesi haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haber dili ilk sayfa sade, anlaşılır bir biçimde kurgulanmıştır.
Ancak iç sayfada üslup bir cenahı işaret eden bir konuma gelmiştir. “terör”
kelimesi siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere;
resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet
içeren yolun kullanımıdır. Ülkücülerin sivillere ve yönetime baskıda bulunduğu
anlamı vardır. Aynı haber içerisinde üç defa “Komünistlerin ve Alevilerin
cenaze namazı kılınmaz”, “bir isyan olarak nitelendirilen olay” ifadeleri
kullanılmış ve bir pekiştirme yoluna gidilmiştir. Maraş’ta Alevilere karşı bir
isyan var ifadesi söylemde belirginleşir. “Ordu bizle el ele” diye bağıran
ülkücülerden söz eden gazete orduyu taraflı olmakla suçlamıştır.
Metnin Ana Fikri:
Maraş’ta ülkücüler Komünist ve Alevilere karşı isyana girişmiş. Asker ile yakın
ilişkide olan ülkücüler rahatça saldırı düzenlemektedir. Maraş’ta bir isyan
başlangıcı vardır.
Haber Başlıkları:
Kahramanmaraş’ta sağ terör sürdü (24.12.1978)
31 kişi öldü, 150
yaralının 65’i ağır
24 Aralık günü
sürmanşet ve manşet şeklinde verilen bu haberin üslup olarak sertliği
artmıştır.
Bir önceki gün içerde
kullanılan “terör” ifadesi baş sayfaya yansımış ve genel olarak tüm sağ hedef
hale getirilmiştir. Devamında kullanılan başlık ise sadece bilgi verme amacı
gütmektedir.
Haberin Girişleri:
Sağcı saldırgan gruplar, CHP’li ve Alevi yurttaşların ev ve işyerlerini tahrip
ettiler.
Saldırganların sağcı
olduğu özel olarak vurgulanmıştır. Komünistlere yönelik saldırı söylemi yerini
“CHP’li” öznesine bırakmıştır.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: “sol eğilimli öğretmenler” söylemi tercih edilmiştir. Bunu TÖB-DER’e
saldırıların gerçekleşmesi sonrası olayların büyümesini önlemek biçiminde
yorumlarız. “Sağcıların saldırıları” en sık kullanılan ifadedir ve bu olayı
sağcıların yaptığını açıkça belirtir. Bir iddia olarak değil kesin bilgi olarak
sunulan bilgilerdir.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: “…saldırganların Alevi vatandaşların bulunduğu mahallelerde katliama
giriştikleri…” söylemi ile Alevilere yönelik bir katliamın başladığını ilk kez
söylemine yansıtmıştır. “Müslüman Türkiye” söyleminin saldırganlarca
kullanıldığını belirten gazete olayları siyasi boyuttan dini boyuta çekmiştir.
Milliyetçilik duygularının yanında “din” etkili olmuştur varsayımında
bulunabiliriz.
Haberin Kaynakları:
Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber 24.12.1978 Cumhuriyet
Gazetesi baş sayfa haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: “Sağ terör” başlıkta dikkat çeken bir betimlemedir. Terörü
yaratanların sağ görüşlüler olduğu öne sürülmüş ve tüm sağ suçlu
gösterilmiştir.
“31 kişinin hunharca
öldürüldüğü bildirilmiştir”
“hunharca” kana
susamış, kan dökücü şekilde anlamı barındırır. Ölümlerde ki vahşiliğe vurgu
yapılmıştır. Açıklayıcı bir anlatım üsluba hakimdir. Zamansal bütünlük ile konu
anlatılmış ve okunabilirlik sağlanmıştır. “Valiliğin sokağa çıkma yasağına
rağmen…” sözlerin otoritenin zayıflığına ve saldırganların düzen karşıtı
olduklarına gönderme vardır. Uzun bağlamsal cümleler kurulmuş. Çok şey
anlatılmaya çalışılmıştır.
Metnin ana fikri:
Sağcılar, Kahramanmaraş’ta CHP’li ve Alevi yurttaşlara hunharca bir katliam
başlatmıştır.
Haber Başlıkları:
Katliam tüm yurtta nefretle karşılandı (25.12.1978)
Sürmanşetten verilen bu
başlık katliamın her kesimden insanı kapsayacak biçimde tepki doğurduğu mesajı
verilerek saldırganların onaylanmadığını kesin bir biçimde belirtiyor.
Haberin Girişleri:
Başbakan: “Cana kıyanların canına kıyılmıyorsa bu devlet gücünün insanca
kullanılmasındandır”
Hükümeti suçlayan
Demirel : “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtmezsiniz” dedi.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Girişte sunulan kişiler Başbakan’ın ve Süleyman Demirel’in
açıklamaları doğrudan verilmiş. Demirel’in açıklamasının başına “hükümeti
suçladığı” eklenmiştir. Ancak yan yana verilmesi tesadüf değildir. Hükümeti
aklama çabası vardır. Demirel’in hükümeti suçlayan tavrına hükümetin verdiği
cevaba yer vermiştir. Ayrıca Başbakan’ın açıklamasının sonuna herhangi fiil
getirmemiş kendi sözüymüş gibi kullanmıştır. Oysa Demirel’in açıklamasına
“dedi” fiili getirilerek gazetenin görüşü değil bir aktarım olduğunu
vurgulamıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Cumhuriyet Gazetesi’nin haberlerde gün gün bağlamlar kurduğunu
görüyoruz. “Terör”, “Katliam” kelimeleri etkisi dikkate alınarak kullanılıyor.
Tepki görmediği takdirde başlıklara taşınıyor. Ellerinde silahları ile gezen
askerler ve eli sopalı saldırganların birlikte verilen mesaj “asker müdahale
etmiyor.” Yada “yetersiz,güçsüz”.
Haberin Kaynakları:
25.12.1978 Cumhuriyet haber merkezine ait bir haberdir. Süleyman Demirel,
Bülent Ecevit, DİSK, Milli Birlik Grubu, dönemin önemli devrimci-sol örgüt ve
partilerinin açıklamaları yer almaktadır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haberde üslup ve dil özellikleri giderek sertleşmiştir. Olayların
ilk günlerinde “sağcılar” olarak kullanılan ifade “sağcı zorbalar” olarak
değişmiştir. Hedef gösteren ve suçlayan bir dile bürünmüştür. “katliam”
kelimesi ise “kitle katliamı”, “kırım” gibi daha sosyolojik tabanlı sözcüklerle
değiştirilmiştir. Bülent Ecevit’in açıklaması müdahale olmaksızın verilirken
Milli Birlik Grubu’nun açıklaması “hükümeti suçlayan” açıklama olarak
değerlendirilip sunulmuştur. Dil sade ve akıcıdır. Ancak eleştirel özellikler
hissedilmektedir.
Metnin ana fikri: Sağcı
zorbalar Maraş’ta bir kitle katliamı gerçekleştirerek ülkeyi bölme
çabasındadırlar. Başbakan kimsenin canına kıyılsın istemiyorken Demirel
hükümeti suçluyor.
Haber Başlıkları:
MARAŞ’TA ÖLÜ SAYISI ARTIYOR(25.12.1978)
Doğrudan bilgi verme
amacı ile atılmış bir başlıktır. Manşet haber şeklinde girilmiştir.
Haberin Girişleri: Ölü
sayısı 70 olarak bildirildi, 1000’e yakın yaralı var.
Haber girişinde de
doğrudan başlıkla bir uyum vardır. Doğrudan bilgi vermeye dayalı bir biçimde
şekillendirilmiştir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Haber daha çok bir tutanak düzleminde gözlem üzerinden anlatılmıştır.
Olaylar birbiri ardına zamansal olarak tutarlı bir biçimde dizilmiştir. Bağlam
olay akışını sıralama ile yapılmıştır. Kişiler katliam kurbanlarıdır.
“Yurttaşlarımız” olarak anılır. “Biz” ön plandadır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Haber daha çok bir tutanak düzleminde gözlem üzerinden anlatılmıştır.
Olaylar birbiri ardına zamansal olarak tutarlı bir biçimde dizilmiştir. Bağlam
olay akışını sıralama ile yapılmıştır. İdeolojik bir değerlendirmeden çok
olayların nasıl gerçekleştiğine dair gözlemler vardır. “Amerikan yapımı M-1
tüfek” saldırganların elinde bulunduğu söylenmiştir. Burada ki gönderme
“Emperyalist bir kurgu olabilir” diyebiliriz.
Haberin Kaynakları:
Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber 25.12.1978 tarihli bir
manşet haberidir. Devamı 9. Sayfada yer almaktadır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haberin dili bir ajans haberine benzer. Oldukça sade anlaşılırdır.
Akıcı ve haber verme amacı gütmüştür. Olayın dehşetini belli etmek için
kullandığı “hunharca” sözcüğü dışında mecaz anlatımlara, betimlemelere
girmemiştir.
Metnin Ana Fikri:
Maraş’ta ölü sayısı artıyor. Maraş çok karışık günler geçiriyor. İnsanlar büyük
acılar çekiyor.
Haber Başlıkları: Maraş
kıyımı durduruldu(26.12.1978)
Başlığa taşımada
izlediği istikrarı bozmayan Cumhuriyet Gazetesi bir önce ki gün haberine
yansıttığı “kıyım” söylemini başlığına yansıtıyor. “kıyım” sözcüğü tüm
anlamları bakımından olumsuzluk çağrıştırıyor. Acımayıp öldürmek, acımayarak
büyük bir kötülük etmek, zulmetmek, çok ince ve küçük parçalar biçiminde
doğramak gibi çok etkili anlamları olan bu sözcük olaylar bittiğinde tercih
ediliyor.
Haber Girişleri:
“Alevilerin oturduğu yerlerde yeni cesetler bulundu, ölü sayısı 134’e
yükseldi.”
Haber girişi doğrudan
bilgi verme işlevini yerine getirmektedir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: “sağcı güçlerin” çıkarttığı yangınlar diyerek özne olarak sağ görüşlü
olanları belirtmiştir. Burada parti veya odak kullanmıyor ancak genelliyor.
Olay Bağlamı ve Arka
Planı: “yabancı kökenli otomatik silahlar ele geçmiştir” söyleminde dikkat daha
önce de olduğu gibi silahları temin edenlerin yabancı güçler olduğudur.
Saldırganların durmayacağı ve saldırmaya devam edeceği özellikle belirtilen
durumdur. Bunun aslında bir bastırma olduğu ifade ediliyor. Şehirde yanan
evlere müdahale edilemediği bir çok sağcının hala yakalanamadığı söyleniyor.
“Bir daha aynı olayları yaşamamak için kentten göç edenlerin” olduğu
belirtiliyor. Metin de bir korku dolu bir söylem hakimdir.
Haberin Kaynakları:
Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber 26.12.1978 sürmanşetten
bildirilen bir Cumhuriyet Gazetesi haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haberin dili oldukça akıcıdır. Açıklayıcı bir anlatım vardır. Ancak
muhabirlerin önceki haberlerinin aksine hikayeleme artmıştır. Betimlemeler ve
ajite durumu görülmektedir.
Metnin Ana Fikri: Maraş
katliamı durduruldu dediğimize bakmayın. Bastırıldı demek daha doğru olur.
Çünkü sağcı güçler Ecevit “Her şey sakin” dediği an tekrar öldürmeye
başlayacaktır.
Haber Başlıkları:
İstanbul süresiz, Ankara 7, Ege Üniversitesi 2 gün kapatıldı, liselerde boykot
yapıldı (26.12.1978)
Doğrudan haber verme
işlevi üzerine atılmış bir başlıktır.
Haber Girişleri:
Maraş’ta sağcıların giriştiği katliama karşı tepkiler yoğunlaştı.
Demokratik kuruluşlarca
yayınlanan bildiride hükümetin faşist odaklarca tezgâhlanan saldırıların
üstesinden gelemediğine dikkat çekilmiştir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: İki adet haber girişi kullanılmıştır. İlkinde özne olarak sağcılar
kullanılmış ve gençlerin onlara tepki gösterdiğine dikkat çekilmiştir. İkinci
girişte açıklamayı benimseyici bir üslup vardır. Yayınlayan kuruluşların
demokratik olduğuna yani “güvenilir” olduğuna vurgu yapılmış ardından
saldırganların “faşist odaklar” olduğunu belirtmiştir. O halde bir önceki
girişte belirtilen saldıranların sağcılar olduğu belirtildiğinden “faşist
odaklar” aynı zamanda sağcıdır, der. Fiil açısından bakıldığında benimsemeyi
görürüz. “dikkat çekilmiştir” söylemi kullanılmıştır. Olmayan bir duruma dikkat
çekilemez.
Olay Bağlamı ve Arka
Planı: Şehirlerde solun gücünü ve zedelenen demokratik itibarı yüceltmek
amaçlanarak yapılmış bir haberdir. “Olaylar sırasında polisin bir yerden bir
yere yetişemediği görülmüştür.” Cümlesi kalabalığın gücünü yansıtmak amacı ile
kullanılmıştır. Gösterilerin “korsan” yapıldığı belirtilmiş öğrencinin haberi
yapılsa da öğrenciyi tam destekler bir tavır gösterilmemiştir.
Haberin Kaynakları:
Tabipler Odası, TÜSİAD gibi kuruluşların açıklamalarının yanı sıra devrimci sol
gençlik örgütlerinin kaynak olarak alındığı 26.12.1978 tarihli bir haberdir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Öğrencilere devrimci dememiş onları sadece “solcu” olarak
nitelendirmiştir. Buna rağmen “Devrimci memur” söylemini kullanmıştır. Memurun
devletle doğrudan ilişkili olması açısından söylemin “devrimci-sol bir devlet”
etkisi uyandırmıştır.
Metnin Ana Fikri:
Maraş’ta faşist sağcıların düzenlediği katliamdan sonra büyük kentlerde gençlik
bastırılması güç bir biçimde ayaklanmıştır.
Haber Başlıkları:
Maraş’ta olaylardan sanık 75 kişi tutuklandı 30 kişinin daha sorguları
yapılıyor (27.12.1978)
Haber Girişleri: Haber
girişi olarak bir spot girilmemiştir. O nedenle ilk paragraf haberin girişi
olarak kabul edilmiştir. Ölü sayısının ve yaralıların bildirildiği ve günlük
hayatın normale döndüğünün değinildiği bir giriş yapılmıştır.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Olumlu yönde ki açıklamalarla başlayan haber gittikçe olumsuza
ilerlemiştir. Maraş’ta insanların mezbahalarda otopsi edildiğine değinilmiş.
Belediye başkanının sol örgütleri suçlayan açıklamasına son satırda yer
verilmiştir. Savcı yardımcısının resmi kararı yazılmış “isyana teşvik, yağma”
gibi ifadelerine yer verilmiştir.
Olay Bağlamı ve Arka
Planı: Kahramanmaraş’ta yaşanan olaylar boyunca ilk defa müdahale etmeden sağ
görüşlü birinin açıklamasına yer verilmiştir. Bunun nedeni sıkıyönetimin bu
tarihte kabul edilmiş olması ve bu bağlamda basına olan baskının artması
olabilir. Diğer haberlere görece yansız doğrudan ifadelere sahip olması önemli
bir ayrıntıdır. Gazete bu haberde yayın politikasını farklı bir noktaya çekip
sükunet tavrı izlemiş ve ajite edici unsurlara yer verilmemiştir.
Haberin Kaynakları:
Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber bir Cumhuriyet Gazetesi
haberidir. Kahramanmaraş belediye başkanı AP’li Ahmet Uncu’nun, Vali Tahsin
Soylu’nun ve Savcı yardımcısının sözleri kaynak olarak alınmıştır. Resmi kurum
ve kuruluşların sözlerinin kaynak olarak seçilmesi haberin güvenilirliğini
arttırmaktadır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: haberin dili açıklayıcı ve anlaşılırdır. Yazım kurallarına
uyulmuştur. Olay yerinden bildirilen bir haber olduğu için aynı muhabirlerin
anlatım tarzında ki hikayeci bağlam kullanılmıştır.
Metnin Ana Fikri:
Kahramanmaraş yaşanan cinayetlerin ardından sakinleşmiş, hayat normale dönmeye
başlamıştır. Ancak ölen kişiler ile ilgili aydınlanması gereken pek çok konu
vardır.
Haber Başlıkları:
Maraş’ta ölü sayısı 104 olarak açıklandı
Haber Girişleri: Sokağa
çıkma yasağının 18-05 arasında uygulanacağı bildirildi. Evleri yakıp yıkılan
aileler için 250 prefabrik konut yapılacak..
Fotoğraf altı yazıları
da girişe dahildir. Fotoğraf altı yazısı açıklayıcı nesnel haber ile bütünleşen
bir dile sahiptir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Olay ve kişiler oldukça nesnel bir biçimde sunulmuştur. Bilgi verme
işlevi ön plandadır. Haber manşet altına konumlandırılmıştır.
Olay Bağlamı ve Arka
Planı: Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin kurulduğu bir dönemdir. Bu nedenle Maraş ile
ilgili baş sayfa haberleri kısalmış. Keskin hiçbir söylem yoktur. Sadece bilgi
vermeye dönük yorumsuz cümleler ile haber metni oluşturulmuştur.
Haberin Kaynakları:
Ziraat Bankası Genel Müdürü Turgut Erdem ve Vali Tahsin Soylu kaynak olarak
kullanılmıştır ve haberde inandırıcılık sağlanmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Anlaşılır bir dili vardır. Giriş bölümünde “yakıp” kelimesi cümle de
bir anlam bozukluğu oluşturmuştur. “yanan” kelimesi ile değiştirildiğinde bu
sorun çözülecektir.
Metnin Ana Fikri:
Kahramanmaraş’ta ölü sayısı artmıştır, mağdur olan ailelere devlet yardım
etmektedir.
Haber Başlıkları:
K.Maraş’ta ölen 104 kişiden kimliği belirlenen 44’ü toprağa verildi
Haber Girişleri:
Senato’da gündem dışı bir konuşma yapan eski Kahramanmaraş Valisi CHP’li
Senatör İbrahim Öztürk “tüm siyasi partilerin iş birliği yapmasını ve bir
‘İçgüvenlik Kurultayı’ toplanmasını” önerdi.
Haberin içeriği ile
doğrudan bağlantılı olmayan CHP’nin bu açıklaması giriş olarak habere
yansımıştır.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Kahramanmaraş olayları sonrası şehirde yaşanan gelişmelere değinen
bir haberdir. Sürmanşetten verilmiştir. Savcının açıklamasında kişilerin
evlerde öldürülme şekilleri verilmiştir. “Satır, balta ile” denmiştir.
Olay Bağlamı ve Arka
Planı: Katledilenlerin satır, balta ile öldürüldüklerine değinilmesinin sebebi
öldürenlerin vahşiliğine dikkat çekmektir. Cumhuriyet Gazetesi’nin Sıkıyönetim
hükümetçe benimsendiğinden beri sert hiçbir açıklamaya yer vermediği
görülmektedir. Bu durum sık sık yaşanan baskı ve sansürlerin bir sonucudur.
Haberin Kaynakları:
Resmi kaynaklara başvurarak güvenilirlik sağlanmıştır. İmar ve İskân Bakanı’nın
ve Savcı Dündar Saner’in açıklaması üzerinden metnin ilerletilmesi
güvenilirliği arttırmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haber oldukça açık bir dille yazılmıştır. Yazım hataları yoktur.
Edilgen ifadeler kullanılmış, suçlayıcı fiillerden kaçınılmıştır.
Metnin Ana Fikri:
K.Maraş’ta yaşanan olaylarda vahşi biçimde öldürülen insanlar gömülmeye
başlanmıştır. Saldırganların bir kısmı tutuklanmış, hayat normale dönmeye
başlamıştır.
Haber Başlıkları:
DİSK, MARAŞ KATLİAMINDA ÖLENLER İÇİN TÜM
EMEKÇİLERİ 5 DAKİKALIK SAYGI DURUŞUNA ÇAĞIRDI
Haber Girişleri: DİSK
Yönetim Kurulu ve Başkanlık Konseyi’nin iki gün süren olağanüstü toplantısı
sonuçlanmıştır. Dün yapılan yazılı açıklamada Kahramanmaraş katliamında
ölenlerin anısına tüm emekçi halk 5 ocak günü 11’de bulunduğu yerde 5 dakika
sürecek saygı duruşuna çağrılmıştır.
Haber girişi olarak bir
spot olmadığından haberin ilk paragrafı giriş olarak sayılmıştır. DİSK’in
açıklaması “katliam”, “emekçi halk” söylemlerine sahiptir. Sol yapının
söylemlerine gazete, haberinde müdahalesiz yer vermiştir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Manşet altı haberi olarak verilmiştir. DİSK’in açıklamaları bir özet
halinde sunulmuş. “özetle şunlar denilmiştir” ifadesi vardır. Bu durum DİSK’i
açıklamasının kısa bir yorumunun sunulduğunu ifade eder.
Olay Bağlamı ve Arka
Planı: DİSK’in açıklamasını açıkça verebilmesi medya üzerindeki baskıların
azaldığını düşündürebilir. DİSK’in açıklamasına baktığımızda durum değişir.
Açıklamada sıkıyönetim karşıtlığı söz konusudur. DİSK, “özgürlüklere kısıtlama
gelmesi halinde Başbakan ve hükümet
sorumlu olur” söyleminde bulunmuştur. Gazete bu söylemi destekler bir tavır
içindedir. Gazetenin Sıkıyönetimin baskıcı tavrını eleştiren bir sendikanın
haberini öne çıkarması kendi üzerindeki baskıya dikkat çekmeyi amaçlar.
Hükümeti destekleyen bir gazetenin; suçlayıcı bir tavır içine girmesi ciddi bir
rahatsızlık duyduğunun göstergesidir.
Haberin Kaynakları:
DİSK haber kaynağı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyet İstanbul Haber Merkezi’nin
bir haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: DİSK’in sert açıklamalarını tamamıyla almıştır. Gazete sert
söylemlere ter vermediği iki günün sonunda hükümete yönelik bu sert açıklamayı
baş sayfaya almıştır. Bir örgüt açıklaması olduğu için örgütün siyasi diline
ait kelimeler barınmaktadır. “hak, özgürlük, ilericiler, sosyalistler, faşizme
karşı mücadele” gibi sol siyasetin argümanları kullanılmıştır.
Metnin Ana Fikri:
DİSK’in açıklamalarına göre, CHP faşizme karşı mücadele edeceğini söylemiş
ancak bu konuda başarısız olmuştur. Sıkıyönetim ile gelen baskıların
sorumluları da hükümettir.
5.2.Tercüman Gazetesi
Eleştirel Söylem Analizi
Haber Başlıkları:
SOLCULAR KARDEŞİNE BENZETTİKLERİ BİR SÜTÇÜYÜ ÖLDÜRDÜLER (22.12.1978) Maraş
haberi içinde başlıkta yer almıyor.
Haberin Girişleri: SÜT
SATARKEN ÖLDÜRÜLDÜ. Abdullah Can adlı 24 yaşındaki sütçü, Abbasağa Parkı önünde
yolunu kesen 6 kişi tarafından Kuyu Sokak’a giderek kurşuna dizildi… Fotoğrafta
sütçünün kanlar içinde ki cesedi ve süt güğümleri görülüyor. Bu fotoğraf Türkiye’de
insan hak ve özgürlüklerinden sonra ticaret erbabının da katledildiğini
gösteren acı bir tablodur.
Haberin bir girişi
yoktur. Fotoğraf altı yazıları giriş özelliğindedir. Kahramanmaraş ile ilgili
olaya tek bir cümle şeklinde yer vermiştir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: “Kahramanmaraş’ta bir öğretmen öldürüldü.” Maraş’ta yaşanan olayla
ilgili tek cümledir. “Kim yaptı?”, “Neden”, “Ne zaman?” gibi temel soruları
karşılamamıştır. Ayrıca girişte ve başlıkta yer alan sütçü ile ilgili anlam
boşlukları vardır. Başlıkta solcuların vurduğu söylenmiştir. Ancak kim, hangi
örgüt yapmıştır açıklanmamıştır. Başlıkta görüldüğü gibi doğrudan” solcular”ı
hedef göstermiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Halka yakın bir ağız kullanılmıştır. Bunun temel nedeni daha çok okunmak
isteğidir. Hitap edilen kitlenin de bunda çok büyük bir payı vardır. Sağ
görüşlülerin tercih ettiği bir gazete olması sebebi ile geleneksel söylemlere
yer vermektedir.
Haberin Kaynakları:
Resmi haber kaynaklarına az yer vermişlerdir. Tercüman gazetesinin 22.12.1978
tarihli manşet altı bir haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Başlık anlam bakımından bozuktur. Solcular kendi kardeşlerine
benzettikleri bir sütçüyü mü kardeşine benzettikleri bir sütçüyü mü öldürmek
istemişlerdir. “Solcular” ifadesinden sonra “virgül (,)” konmalıdır. Haberde
mecazlara, deyimlere yer verilmiştir. “ekmek parası peşinde koşmak”, “acı bir
tablo”, “can vermek” gibi söylemler ile haberde etkileyicilik ve okuma oranı
arttırılmaya çalışılmıştır.
Metnin ana fikri: Ekmek
parası peşinde koşan insanlar can vermektedir. Öldürenler ise solculardır.
Haber Başlıkları:
Kahramanmaraş’ta 50 iş yeri tahrip edildi ölü 39 yaralı var (23.12.1978)
Haberin Girişleri: Öldürülen iki öğretmenin cenaze töreninde
çıkan olaylar büyüdü, şehirde hava çok gergin
Giriş uzun değildir.
Ayrıntılı bilgi girişe yansımamıştır.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Haberin içeriğinde “olaylara
sebep olan öğretmenler” ifadesi kullanılmaktadır. Oysa öğretmenler
öldürülmüştür. Ana olay ise cenaze de yaşanan saldırılar ve sonrasında
şehirdeki yağmadır. Öğretmenlerin ne için öldüğünü, cenazede saldırıların hangi
nedenle çıktığını açıklamamıştır. Saldırıda ölen iki kişinin isimlerini ve
öldürülme şekillerini ayrıntılı biçimde vermiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Öldürülen öğretmenler sol görüşlüdür. Onların öldürülme biçimlerine ve
kimler tarafından öldürülmüş olduklarına yer verilmemiştir. Saldırıları
yapanların kim olduğu da açıkça ifade edilmemiştir. Bu nedenle cenazeyi
kaldıran grubun saldırdığı kanısı oluşmaktadır.
Öldürülen ve ölüm şekilleri açıkça belirtilen “Memili Bakıcı ve Cemil
Karadutlu” ise sağ görüşlüdür. Haberden solcuların sağcılara saldırmış olduğu
sonucu çıkarılır.
Haberin Kaynakları:
Vali Tahsin Soylu’nun açıklamasına ve Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin
sözlerine yer verilmiştir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: “can vermek” “havanın gerginleşmesi” gibi mecazlar kullanılmıştır.
Genel olarak edilgen bir dil kullanılmış, özneye bir isim yerleştirilmemiştir.
Saldırıya uğrayanları belirtmiş. Fiilleri edilgen yapılarla tamamlamış tarafsız
bir konum sergilemiştir. Bu yapıyı bozan tek bir cümle yapısı vardır. “Olaylara
sebep olan öğretmenler” ifadesi özneye öğretmenleri bir mağdurdan çok olay
nedeni olarak alan bir yapı kurmuştur.
Metnin ana fikri: Kahramanmaraş’ta
öldürülen öğretmenlerin sebep olduğu olaylarda çok sayıda iş yeri tahrip
edilmiş, iki kişi öldürülmüş, bir çok kişi yaralanmıştır.
Haber Başlıkları:
K.Maraş’ta iç savaş (24.12.1978)
Haberin Girişleri:
Sokağa çıkma yasağına rağmen çıkan olayları bastırmak için Islahıye’den bir
zırhlı tugay Kayseri’den bir hava tugayı geldi
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Bir önceki gün öğretmenleri hedef gösteren söylem yumuşamıştır. “İki
öğretmenin cenaze töreni sırasında çıkan olaylar” şeklinde düzenlenmiş öğretmenler
özne konumundan alınmıştır. “Askeri birliklerin gayretlerine rağmen” olayların
kontrol altına alınamadığı söylemi olayın askerin yetemediği bir konumda
olduğuna göndermedir. Askeriye’nin Kahramanmaraş’ta yaptığı çalışmalara
ayrıntılı yer vermiştir. “Hükümeti protesto eden ve gittikçe büyüyen topluluk”
olarak nitelendirilen saldırganlar etken bir biçimde saldırı ile
ilişkilendirilmemiştir. Mehmet Taşkesen isimli birinin olayları başlattığı öne
sürülmüştür. Özne olarak bu isim hedef gösterilmiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Resmi kaynaklara çok sık başvurulmasının temel nedeni olayın çok hassas
bir yapıda olmasıdır. Başlık oldukça sert bir başlıktır. “iç savaş” tan söz
edilmektedir. Oysa iç savaş karşılıklı ölümleri gerektirmektedir. Gazetenin olay
anlatımı sonucu birbirlerini öldüren bir halk görülmektedir. Bu olayların ise
kışkırtma sonucu başladığına değinilmiştir. Olayın bir “mezhep çatışması
karakterine büründüğü” söylemi bağlamsal açıdan önemlidir. Çünkü olayların
neden çıktığına, kime saldırıldığına dair en açık ipucu buradadır. Alevilere
yönelik gerçekleştiği açıkça yazılmamıştır. İlk sayfa da iç savaş başlığının
altına yerleştirilen tank ve asker görüntüleri savaş algısını güçlendirmiş ve
bir panik olgusu yaratmıştır. Mehmet Taşkesen Kahramanmaraş’ta DİSK
yöneticisidir. Hedefe alındığı bu söylem sade vatandaş Mehmet Taşkesen’i hedef
almanın dışında bir örgütsel hedefte içerir.
Haberin Kaynakları:
Jandarma Komutanlığı, Bülent Ecevit, Vali Tahsin Soylu, Anadolu Ajansı, dönemin
İç İşleri Bakanı haber kaynağı olarak alınmış. Haberde kaynakların resmiyeti
arttırılarak güvenilirlik sağlanmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: “yangınların önünü almak mümkün olmamıştır”, “büyük güçlük
çekilmektedir”, “topluluğun tansiyonu büsbütün artmıştır” ve başlıkta
gördüğümüz “iç savaş” gibi ifadeler dikkat çekmektedir. Haberin dili bilgi
verme yönündedir. Ancak mecaz, benzetme ve abartmalarla bir anda metnin
dinamiği değiştirilmektedir. Anlaşılır bir dil yapısını sahiptir. Dil anlatım
yönünde bozukluklar yoktur.
Metnin ana fikri:
Kahramanmaraş ilinde mezhep çatışmaları karakterine bürünen saldırılar
başlamıştır. Askeriye tüm gayretiyle bu saldırılara müdahale etmiş ancak
olaylar kontrol edilememiştir.
Haber Başlıkları:
Savcı: “Ölü sayısı 200’ü geçer” (25.12.1978)
Haberin Girişleri:
İnsanlık dışı suçlar işlendi diyen Savcı Saner’e göre “Yaşlı ve çocklar gaz
dökülerek yakıldı. Üçer-dörder ceset birlikte bulunuyor.” Çatışma ve baskının
köylere yayıldığı bildiriliyor. Milli Eğitim Müdürü “Çokyaşar Köyünde en az 15
ölü var. 4 kişi gözümün önünde öldürüldü” dedi ve köylere acil yardım istedi.
6 ayrı resmi baş
sayfaya taşıyan Tercüman Gazetesi bu fotoğrafların her birine yazı
yerleştirmiş. Bu yazılar da girişe dahil edilerek incelenecektir.
Resim altı yazıları
haber dilinden uzak söylemlere sahiptir. Daha çok öyküleyici bir anlatım yapısı
hakimdir. Resimdeki olguları hikâyeleştirmek amacı ile yazılmıştır. Büyük
fotoğrafta yine asker ögesine yer vermiş ve “yeni bir kıyımın gelmemesi için
çalışıyorlar” söyleminde bulunulmuştur.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Kişilerin ölümleri ile ilgili “gaz dökülerek yakıldı” söylemi
yasalarca da yasaklanan bir durumdur. Öldürme şekli bu derece ayrıntılı bir
biçimde kitle iletişimde yer alamaz. Dehşet ve paniği arttırır. “Dün silahlı
1000 kişi hükümet binasına yürüdü.” Saldırganlardan bahsedilen bu ve benzeri
cümlelerde özneye saldırganlar “silahlı 1000 kişi” olarak alınmıştır. Kişilerin
siyasi görüşü yada neye karşı silahlandığı hakkında ifadelere yer verilmemiştir.
Savcı’nın söylemi üzerinden “mezhep çatışması” bir kez daha vurgulanır. TRT
maksatlı yayın yaparak Kahramanmaraş halkının tepkisini almış söyleminde TRT
özneleştirilmiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Askere karşı bir minnet fotoğraf altı yazılarından açıkça
anlaşılmaktadır. “gece gündüz gözlerini kapatmadan nöbet tutan asker” gibi
betimleyici söylemlere yer verilmiştir. Genel olarak haberde korku dili
hakimdir. Ölü sayısının arttığı bu ölümlerin vahşice olduğu vurgulanmıştır.
Ancak diğer haberlerde olduğu gibi bu olayları kimin yaptığına dair herhangi
bir özne yoktur. İlk sayfada hakim olan korku dilinin sebebi okunurluğu
arttırmak iç sayfaya yönlendirmektir. Haberin devamında aynı dili görmeyiz.
Haberin bilgi verme yanı ağır basar. Mezhep çatışması konusunun güvenilir bir
kaynak ağzından verilmesi inandırıcılığını arttırmak içindir. “Savcı Dündar
Saner olayların tamamen bir mezhep çatışması olduğunu belirterek şunları
söylemiştir” der. Savcı’nın söylemleri ile bunun bir mezhep çatışması olduğu
inandırıcı hale getirilmiş ve “tamamen mezhep çatışması” denilerek pekiştirme
yapılmıştır.
Haberin Kaynakları:
Tamer Özdemir, Bilal Tipi ve Mehmet Yapıcı adlı AKAJANS muhabirlerinin
Kahramanmaraş’tan bildirdiği bir haberdir. Savcı’nın açıklaması doğrudan başlığa
taşınmıştır. Haber kaynağını başlık olarak kullanılmıştır. Resmiyeti öne alarak
güvenilir bir söylem yarattığı görülür. Milli Eğitim Müdürü’nün söylemleri de
kaynak olarak gösterilmiştir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Fotoğraf altı girişleri hikayeleştirilmiş olması açısından dil ve
sözcük seçiminde çok sık mecazlara, benzetmelere, yöresel ifadelere yer
verilmiştir. Örneğin; “kan ve barut kokan caddeler, kardeşin kardeşi vurduğu
Kahramanmaraş, ölümün kol gezdiği mahalleler” gibi benzetmeler yoğun olarak
kullanılmıştır. Ancak baş sayfada bu şekilde ilerleyen sözcük seçimleri haberin
devamı olan iç sayfada değişmiştir. Sade, anlaşılır ve akıcı bir haber dili ve
bilgi verme üzerine şekillenmiştir.
Metnin ana fikri:
Kahramanmaraş’ta üç gündür kardeşin kardeşi vurduğu bir çatışma vardır.
Savcı’nın açıklamasına göre yaşanan Alevi-Sünni çatışması sonucu ölümler 200’ü
geçebilir. Şehre büyük bir kaos hakimdir.
Haber Başlıkları:
Kahramanmaraş’ta bulunan ceset sayısı 136’ya çıktı
Hassas Bölge’ye dikkat!
Haberin Girişleri:
“Uyarıyoruz yangın yurdu sarabilir. Tedbir alınmazsa “Sıcak Hat”tın çevrelediği
bölgede yeni patlamaların olacağı belirtiliyor.”
Bu girişin dışında
fotoğraf altı yazısı da mevcuttur. Bir önceki günün fotoğraf altı görselinden
farklı olarak hikâyeleştirmeden çok açıklayıcı bir anlatım seçilmiş.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Öne sürülen iddialarda özne
koyulmamakta ve edilgen bir dil tercih edilmektedir. Örneğin; Kars ve Adana
arasında ki olayların büyüyeceği bir sıcak hat olduğunu acil tedbir alınmazsa
olayların büyüyeceği söylenmektedir. Ancak kimin söylediği belirtilmemiştir.
Ayrıca büyük illerde gerçekleşen öğrenci gruplarının eylemlerini buna
bağlayarak habere kişisel yorum katılmıştır. “Nitekim son tesbiti doğrulayan
bazı gelişmeler görülmüş. İstanbul, Ankara, İzmir’de öğrenci grupları çeşitli
şekillerde eyleme geçmişlerdir” Bu “sıcak hat”tın oluşmasında hükümet ve özelde
Ecevit hedef gösterilmiştir. “hükümet işi hafiften almakta ve üstelik memur
tayinlerinde ideolojik kıstaslarla hareket ederek” söylemiyle doğrudan bir
suçlama yapılmıştır. “bölücülük olaylarına adı karışmış ve mahkemelere
sevkedilmiş şüpheli şahısların da ısrarla bu yerlere tayin edilmesiyle”
denilerek Adana-Kars arası bölgeye atanmış görevli memurların bir kısmı bölücü
ve şüpheli olmak ile suçlanmıştır. CHP milletvekili Orhan Sezak’ın ağlayarak
Ecevit’e önlem alması için çektiği telgrafı belirtmiş ardından AP’li Halit
Evliya’nın Ecevit’i tahrik ve şov iddiaları ile suçladığı telgraf ile Ecevit’i
özne konuma almıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Öğrenci grupları o olay ile harekete geçmemişlerdir. Dönemin siyasi
yapısına bakıldığında öğrenci grupları sürekli bir hareket içindedirler.
Haberde yer verilen bu yorum çarpıtma içerir. Haber bilgi vermekten çok yoruma
dayanır. TRT’nin maksatlı yayın yaptığına dair iddialarda olayların bir grubun
üzerine yıkılmaya çalışıldığı belirtilmiştir. Burada bu duruma dikkat
çekilmesinin sebebi “çatışma” durumunun olduğudur. Çatışma; 1. Çatışmak işi 2.
Silahlı büyük kavga, arbede 3. ask. Savaş maksadıyla düşmana karşı ilerleyen
bir birliğin karşı tarafın keşif ve güvenlik kollarıyla arasındaki ilk silahlı
vuruşma. Yani çatışma karşılıklı olan bir durumu temsil eder. Öldürülen
ailelerin hepsi Türk-Kürt Alevî’dir. TRT’nin yayını ile durumun bir “çatışma”
değil bir tarafın diğer tarafı öldürmesine indirgendiği iddia edilmiştir.
Gerçeğin bu olmadığı savunulmuştur.
Ecevit hakkında çekilen
telgrafların yayınlanmasında iki zıt partiden milletvekilinin söylemlerine yer
verilmiştir. İçeriğe önce Ecevit’ten bir yardım isteyen bir CHP’li söylem daha
sonra onu suçlayan AP’li karşıt bir söylem konulmuştur.
Haberin Kaynakları:
CHP’li vekil Orhan Sezak ve AP’li vekil Halit Evliya’nın telgrafları kaynak
olarak alınmıştır. Kahramanmaraş Valisi’nin ve İçişleri Bakanı’nın söylemleri
ile resmiyet kazandırılarak gerçekçilik güçlendirilmiştir.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Birer paragraf süren uzun cümleler kurulmuştur. Akıcı bir dil söz
konusu değildir. Ancak sade ve anlaşılır sözcük kullanımına dikkat edilerek uzun
cümle yapılarını okumak kolaylaştırılmıştır. Açıklayıcı bir üslup habere
hakimdir. Haber metninin başında yoruma çok daha fazla yer verilirken sona
doğru bilgi verme işlevi artmıştır.
Metnin ana fikri:
“Sıcak hat” diye adlandırılan bölgede gerilim artmakta ancak hükümet tüm bu
gelişmelere rağmen bir tedbir almamaktadır. TRT’nin maksatlı yayınları
sebebiyle Kahramanmaraş’ta olaylar devam etmektedir. CHP’liler ağlayarak yardım
istemekte AP’ye göre ise Ecevit sorumsuz davranmaktadır.
Haber Başlıkları: İSTANBUL
TEDİRGİN BİR GÜN YAŞADI
Başlık İstanbul ili
üzerinden konumlanmıştır. Ülkenin en çok nüfusa sahip olan ili üzerinden
oluşturulan başlık okuyucu kitlesini arttırmaya yöneliktir.
Haberin Girişleri:
200’e yakın okulda boykot yapıldı, 11 okul işgal edildi, binlerce solcu korsan
yürüyüş yaptı
Haber girişi bilgi
vermeye dayalıdır. Yürüyüşü yapan özneye etken bir fiille “solcu”
yerleştirilmiştir. Diğer cümlelerde fiiller edilgen yapıdadır. Özne
kullanılmamıştır. Fotoğraf altı girişleri de açıklayıcı anlatım yapısı ile
oluşturulmuştur.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Haberin girişi ile birlikte özneye yavaşça çekilen “solcu” kavramı
etken hale getirilmiş. İçerikte ise ilk cümle ile hedef gösteren ifadeler
kullanılmıştır. “Çayancı Grup’tan Devrimci Sol’a mensup gruplar Kahramanmaraş
olaylarını protesto eylemleri ile şehirde terör havası estirdi.” Terör; yıldırı
yani korkutma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş anlamlarına
sahiptir. İçeriğin devamında da “terör” kelimesine sıkça yer verildiği görülmektedir.
“İGD’li ve DEV-GENÇ’li militanlar dairelerde memurları işlerini bırakmaya
zorlamışlar, okullarda ise zorla boykot ilan ettirerek ders yaptırmamışlardır”
ifadesinde özne konumuna alınan iki örgütün üyeleri “zor kullanmak” ile itham
edilmektedirler. Boykot; bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma
anlamındadır. “Polis ve jandarmanın eylemlere müdahale etmediği görülmüştür”
ifadesi ile polis ve jandarma hedef konuma alınmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Sol görüşlü çeşitli gruplar “terör” yarattıkları gerekçesi ile özne
konumuna getirilmiştir. Ancak Kahramanmaraş’ta yaşanan olaylarda aynı söyleme
yer verilmemiştir. Oysa terörün kelime anlamı Kahramanmaraş’ta yaşanan olayları
karşılayacak niteliktedir. Bu ideoloji ile doğrudan bağlantılıdır. Polis ve jandarma
ile ilgili Kahramanmaraş olaylarında ki yüceltici ifadeler yerini “solculara
müdahale etmeyen polis ve jandarma” ifadeleri ile değiştirmiştir. Oysa haberin
devamında polisin 100 solcuyu tutukladığı ifade edilmekte ve “devrimci”
grupların polise ve jandarmaya “savaş” açtıkları vurgulanmaktadır.
Haberin Kaynakları:
Haber kaynağında resmi olarak sadece “Emniyet yetkilileri” ifadesi mevcuttur.
Ayrıca bir bildiriden bölüm alınmıştır. Resmi kaynakların az olması sebebiyle
inandırıcılık azalır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: “devrimci sol”, “savaş”, “korsan”, “devrimci şiddet” tırnak işareti
içinde kullanılmıştır. İzlenimci bir anlatım söz konusudur. Açıklayıcı
anlatımların yanında yorumlara yer verilmiştir.
Metnin ana fikri:
Devrimci şiddet yanlısı sol gruplar ve öğrenciler Kahramanmaraş olayları
sebebiyle şehrin pek çok yerinde korsan eylemler düzenlemiştir. Polisin ve
jandarmanın müdahale etmediği görülmüştür. Memurları ve öğrencileri boykota
zorlayan devrimci sol gruplar polise ve jandarmaya savaş ilan ederek terör
havası estirmiştir.
Haber Başlıkları:
Kahramanmaraş’ta Sıkıyönetim ile birlikte hayat normale döndü
Haberin Girişleri:
Haber girişi olarak madde madde oluşturulan metin ile Kahramanmaraş’tan son
bilgiler aktarılmıştır. Bilgi vermeye dönük, haber diline uygun aktarımlardır.
Fotoğraf altı girişlerinde açıklayıcı olan anlatım değişmiş öyküleyici bir
söylem uygulanmıştır. Fotoğraf altlarında betimlemeler, mecazlar söz konusudur.
Fotoğraf altı girişin
betimleyici yönlerine; “ …bacaklarını odun kırar gibi kırmışlar…”, “Hiçbirinin
feryadı dinlenmeden, acımasızca katledilmişler” söylemleri örnektir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Başlıkta sunulacak olayın vurgulanan yönü “sıkıyönetimin hayatı
normale” döndürmesi olduğu görülmektedir. İçerikte de askeri öven söylemlere
yer verilmiştir. “askerin güven veren koruyuculuğunda” gibi ifadeler
bulunmaktadır. Kimsenin giremediği yerlere askerin girdiği vurgulanmıştır.
Askerler gelince sorunların çözüldüğünü vurgulayan gazete “dün yeni hiçbir olay
kaydedilmedi” diyerek bunu pekiştirmiştir. Ancak iki paragraf sonra “askerin
ilk defa girebildiği bir mahalleden üzerine ateş açılmış…” diyerek tezat
oluşturacak bir söylemde bulunur. İlk defa olayları yapanlar ile ilgili açık
bir söylem yayınlanmıştır. “hükümetle birlikte TÖB-DER, POL-DER ve parti
militanı bazı devlet memurları” diyen Belediye Başkanı Ahmet Uncu’nun sözleri
“öne sürmüştür” diyerek yayınlanmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Sıkıyönetimin basın üzerinde baskı uygulamaya başladığı bir döneme denk
gelen bu haberde Sıkıyönetim’in hayatı normalleştirdiği vurgulanarak
baskılardan kaçınılmıştır. Başlıkta anlaşılan bu durum içerikte kendini daha
kesin bir biçimde göstermiştir. Askerin halka güven verdiğinin, halkı
koruduğunun vurgulanmasının temel sebebi Tercüman’ın yayın politikası ile
doğrudan bağlantılıdır. Bu dönemde hükümette Ecevit iktidarı vardır. Görece sol
karşıtı yayınlar yapan Tercüman için Sıkıyönetim hükümetin düşmesini sağlayacak
bir etkidir. Ayrıca Sıkıyönetim baskısı söylemlerini yumuşatmıştır. “öne
sürmüştür, iddia etmiştir” gibi söylemler sıkça kullanılmış çekimser bir tavır
sergilenmiştir. Ancak resmi bir haber kaynağı olan Belediye Başkanı’nın sözü
güvenilirlik sağlar. İlk paragrafta değinilen bu söylem son paragrafta başkanın
açıklamasının tamamı verilerek pekiştirilmiştir.
Haberin Kaynakları:
Bilal Tipi’nin haberidir. Belediye Başkanı Ahmet Uncu’nun basın toplantısından
sözleri kaynak olarak alınmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haber dilinde betimleyici ögelere sık sık başvurulmuştur. “olaylar
şehri”, “olayların ağırlığını taşıyan” Kahramanmaraş gibi tanımlamalar
kullanılmıştır. Uzun, bağlaçlar ile birbirine bağlanan cümleler vardır. Bir
cümlenin bir paragraf kadar sürdüğü görülmektedir.
Metnin ana fikri:
Olaylar şehri Kahramanmaraş’ta Sıkıyönetim ile birlikte sorunlar çözüme
kavuşmaya başlamıştır. Ölenlerin kimlikleri tespit edilmekte şüpheliler
tutuklanmaktadır. Belediye Başkanı Ahmet Uncu sorumlunun hükümet, TÖB-DER ve
POL-DER olduğunu ileri sürmüştür.
Haber Başlıkları:
KAHRAMANMARAŞLI ÖĞRENCİLER “OLAYLARIN TERTİPÇİSİ AYDINLIKÇILAR, YARDIMCILARI
İSE HÜKÜMETTİR”
Haberin Girişleri:
Haberin bir girişi bulunmadığından ilk paragraf giriş olarak kabul edilmiştir.
Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan öğrencilerin açıklamasının yer aldığı
girişte sol fraksiyonları ve özellikle Aydınlıkçıları hedef alan söylemler
“belirtmişlerdir, demişlerdir” fiilleri ile tamamlanmıştır. Sadece sondaki
“kanlı olayların bazı çevrelerin uzun vadeli hesaplarının malzemesi olarak
kullanıldığı” söylemi “öne sürmüşlerdir” olarak ele alınıp iddia olarak
verilmiştir.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Bir çok kurumun açıklamasının yayınlandığı haberde başlığa en sert
açıklamayı yapan grup alınmıştır. Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan
öğrencilerin açıklamalarındaki hedefe alınan Aydınlıkçı grup büyük bir
katliamla ilgili suçlanmıştır. Gazete bunu iddia olarak ele almamıştır. Ancak uzun
vadeli hesaplar yapıldığının iddia olduğunu belirtmiştir. Girişten sonra
komünist kesime yapılan ve doğrudan isimlere yönelik olan suçlamaları iddia
bağlamında ele almıştır. Türk Eczacılar Birliği, MTTB, PETROL-İŞ, Mustafa Kemal
Derneği, Akıncılar Derneği gibi kurumların açıklamalarını sırasıyla
yayınlamıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Birinci sayfada verilmiş olan başlık fiilsiz kullanılmıştır. “ileri
sürdü, dedi” gibi eylemler eklenmemiştir. Bu benimseyici bir söylemdir. Talebe
Yurdu’nda kalanların Kahramanmaraşlı olmaları söylemde öne geçmelerinde etkili
olmuştur. Katliamda çok sayıda sol görüşlünün ölmesi nedeniyle sağ görüşlülerin
bu katliamı yaptığı iddiası gündemdedir. Sol aleyhine gelişen iddiaları
Tercüman Gazetesi söylemde yer vermiştir. Ayrıca Aydınlıkçıları hedef alan
söylem iki defa verilerek pekiştirme uygulanmıştır. Haberin devamında yer alan
kurumları “DİĞER TEPKİLER” adı altında genelleştirilerek sunmuştur. Bu
kurumların söylemlerine karşı bir benimseme söz konusu değildir.
Haberin Kaynakları:
Haberin ilk kaynağı başlığa da konu olan Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan
öğrencilerdir. Türk Eczacılar Birliği, MTTB, PETROL-İŞ, Mustafa Kemal Derneği,
Akıncılar Derneği diğer kaynakları oluşturur.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haberin dili sade ve anlaşılırdır. Sık sık kaynak söylemlerine
başvurulmuştur. Bu nedenle kaynakların ideolojik dili görülmektedir. Haberin
bilgi verme işlevine dönük bir anlatım söz konusudur. Bir çok ara başlığa
ayrılarak okuma kolaylığı sağlanmıştır. Dil anlatım yönünden hata yoktur.
Metnin ana fikri:
Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan öğrencileri düzenledikleri basın
toplantısında Kahramanmaraş olaylarının tertipçisinin sol fraksiyonların en
kuvvetlisi olan Aydınlıkçılar olduğunu söyleyip hükümetinde baş yardımcı
olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca Türk Eczacılar Birliği, MTTB, PETROL-İŞ,
Mustafa Kemal Derneği, Akıncılar Derneği gibi kurumlardan olaylar ile ilgili
tepkiler gelmiştir.
Haber Başlıkları:
K.MARAŞ’TA KİMLİĞİ BELİRLENEMEYEN CESETLER TOPLUCA DEFNEDİLECEK
Haberin Girişleri: Haberin bir girişi bulunmadığından ilk
paragraf giriş olarak kabul edilmiştir. Girişte açıklayıcı bir üslup ağır
basmaktadır.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: “Sıkıyönetimin ilanından sonra Kahramanmaraş’ta tam manasıyla huzur
sağlanmış ve dün sabahtan itibaren hayat normale dönmüştür” cümlesi yer alır.
Sıkıyönetim lehine söylemler üretilmiştir. Tam manasıyla huzurun sağlandığı ilk
paragrafta kullanılmıştır. “Yörükselim ve Mağaralı semtinde oturan vatandaşlar
hala şehre inememektedirler” söylemi ise son paragrafta kullanılmıştır.
“Hayatın normale döndüğü” söylemi ile çelişmektedir.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Günün haberi ve gündem konusu ülke çapında alınan Sıkıyönetim kararıdır.
Sıkıyönetim haberlerin yapılış şeklini ani bir biçimde değiştirmiştir. Hiçbir
iddiaya yer verilmeyen bir haber yapılmıştır. Tercüman Gazetesi Kahramanmaraş
olaylarını manşetten indirerek iç sayfaya, gündem haberlerinin arasına
taşımıştır.
Haberin Kaynakları:
Tamer Özdemir’in Kahramanmaraş’tan bildirdiği haberde Vali Tahsin Soylu ve
Savcı Saner kaynak olarak kullanılmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: Haber oldukça sade ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Bilgiler
doğrudan verilmiştir.
Metnin ana fikri:
Sıkıyönetim Kahramanmaraş’a huzur getirmiştir. Resmi açıklamalara göre zararlar
tanzim edilecektir. Kimliği belirsiz cesetler topluca gömülecektir. Sorunlar
çözülmektedir.
Haber Başlıkları: MHP:
K.MARAŞ’TA MARKSİSTLERİN HALKA ATEŞ AÇTIĞI KESİNLEŞTİ
Haberin Girişleri:
Köseoğlu “Bazı bakanlar Kahramanmaraş’a tahkikatı saptırmak üzere gitti. TRT
neşriyatı ile olumlu davranmadı. Resmi araçlarla çatışmalara silah taşındığı
yaygın söylenti halinde” dedi.
Olayın ve Kişilerin
Sunuluşu: Haber boyunca doğrudan hedefe konulan Marksist kesime, gazete
ideolojisi doğrultusunda yaklaşmaktadır. “Marksistlerin Maocu kesimine mensup
bir grubun” denilerek özne oluşturulmuştur. “Bildirmiştir” yani haber
vermiştir. MHP’li Köseoğlu’nun söylemlerinin iddia değil güvenilir bir haber
olduğu vurgusu vardır.
Olayın Bağlamı ve Arka
Planı: Köseoğlu’nun açıklamasında “Marksistlerin Maocu olan bir kesimi” ifadesi
yer alır. Bu çok genel bir söylemdir. O dönem bir çok Marksist Maocu örgüt
vardır. İfadeleri iddia bağlamında vermeme nedeni doğrudan bir örgüt ismi yada
kişi adının suç ile ilişkilendirilmemesidir. Ancak gazetenin ideolojisi
doğrultusunda genel olarak komünizm karşıtlığı söylemlerine sık sık
yansımaktadır.
Haberin Kaynakları:
Ankara AKAAJANS’ın haberidir. MHP Genel Sekreter Yardımcısı Nevzat Köseoğlu’nun
açıklamaları kaynak gösterilmiştir. Haberin devamında İmar ve İskan Bakanı’nın
ve AP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Doğan’ın Kahramanmaraş ile ilgili
açıklamaları vardır.
Haberin Dili ve Sözcük
Seçimleri: İddia olan bu ifadelere yer verirken “belirtti, ifade etti, dedi”
gibi fiiller kullanılmıştır. İdeolojik olarak keskin ifadelerde bulunan bir
grubun söylemine yer verdiği için metin içinde de ideolojik söylem ağır basar.
“bildirmek” ifadesi kullanılmıştır. Haber vermek anlamındadır.
Metnin ana fikri:
MHP’nin düzenlediği basın toplantısında Genel Sekreter Yardımcısı Nevzat
Köseoğlu Kahramanmaraş olaylarını Marksistlerin Maocu bir kesiminin yaptığının
kesinleştiğini bildirdi.
SONUÇ
Bu çalışma; 12 Eylül
1980 askeri darbesine giden yap-bozun büyük bir parçası olan Kahramanmaraş
Katliamı’nın Türkiye yazılı basınında yayınlanan haberlerin söylemine yansımalarını
ortaya koymak için yapılmıştır. Maraş ilinde yaşanan olaylar Türkiye’nin en
muammalı, tahripkâr olaylarından biridir. Bir çok suçlama yapılmış, çoğu yetersiz
kalmıştır. Ancak demokrasinin yerleşmesinin kesintiye uğradığı 12 Eylül
Darbesi’ne giden süreci hazırlayan en önemli olaylardan biri olarak konumunu
korumaktadır.
Bu çalışmada haberlerin
söyleme yansımasını incelerken birbirine karşıt görüşlerde yayın politikaları
izleyen gazeteler tercih edilmiştir. Gazetelerin okuyucu kitlesi de göz önünde
bulundurulmuştur. Cumhuriyet Gazetesi 1978 yılında ilerici kesimin, Tercüman
Gazetesi ise muhafazakâr kesimin tercih ettiği gazetelerdir. Çalışmanın
uygulama kısmında gazetelerdeki tüm ayrımcı söylemleri incelemek yerine somut
bir olay örneklem seçilmiştir. Felaket, şiddet durumlarında yapılan habercilik
gözlenmiştir. Türkiye medyasının felaket ve terör haberlerine yaklaşımı 1970’li
yıllarda ayrımcılığı besler biçimde yapılanmıştır. Çalışma sonucunda siyasal
erkler ve medya arasında hükümete yakınlık uzaklık gibi nedenlerin, medya
içeriği ve özellikle haber söylemi üzerinde farklı etkilere neden olduğu
anlaşılmıştır. Aynı zamanlarda yaşanan aynı olaylar söylemlerin müphemliği ile
iki gazeteye farklı biçimlerde yansımıştır. Cumhuriyet Gazetesi’nin söylemleri
hükümete ideolojik yakınlığı nedeni ile tamamen sağ kesime yönelmiştir.
Tercüman Gazetesi ise olayları sağ kesimin yaptığına dair olan hiçbir iddiaya
yer vermeyerek yayın politikasından ödün vermemiş, doğrudan hükümeti ve sol
kesimi suçlamıştır. Haberler hedef gösterir biçimde oluşturulmuştur.
Cumhuriyet Gazetesi
12
Mart döneminde bir ara yönetimin el değiştirmesi sonucu tutucu bir gazete
görünümü almış, 1973'te yeniden eski çizgisine dönmüştür.1971’de baş yazarı
İlhan Selçuk’un tutuklanması ile tekrar sarsılmıştır. 1978 yılı gazetenin
toparlanma çabası ile yeniden muhalefet etmeye çalıştığı ılımlı bir döneme denk
gelir. Ancak Milliyetçi Cephe'nin kışkırttığı ülkücüler, ve gazeteyi boykot
ettiren Dev-Yol'un muhalefetiyle karşılaşmışlardır. Cumhuriyet'in bir kısım
okuru daha radikal sol yayınları tercih etmeye başlamıştır. Cumhuriyet Gazetesi
bir fikir gazetesi olarak öne çıkar.
Tercüman Gazetesi’ne de
bir fikir gazetesidir. İdeolojik olarak milliyetçi ve muhafazakar görüşleri
benimsemiştir. TDK’nın dil dayatmalarına alternatif üretme çabasında olan, halk
ağzına yakın söylemler kullanan gazetenin haberciliği onu diğer yayınlardan
ayırır. Kemal Ilıcak gazetenin 1978 yılındaki sahibidir. 12 Eylül 1980
darbesinde Demirel’in Tercüman Gazetesi yazarlarından Nazlı Ilıcak’a mektup
aracılığı ile haber gönderdiği bilinmektedir. Her iki gazete de ideolojik
olarak belli fikirlerden yana olduğu için hükümete karşıtlıklarını yandaşlıklarını
söylemleri ile keskin bir biçimde belli etmişlerdir. Cumhuriyet ve Tercüman
gazetelerinin 1980 askeri darbesi sonrası kapatılması bu söylemlerin
keskinliğinin bir kanıtı niteliğindedir. Bu bağlamda ortaya siyasetin ve medyanın
çevrelediği bir ilişkiler ağı ortaya çıkmaktadır.
Cumhuriyet Gazetesi
boykotlar sebebiyle bir tiraj kaybı yaşamaktadır. Sıkıyönetimin ve baskıların
hissedildiği bir döneme gelen haberlerde birinci sayfada daha yumuşak olan
söylemler haber devamını oluşturan iç sayfada doğrudan hedef gösteren söylemler
ile yer değiştirmiştir. İlk sayfada “sağ grupların gösterilerinde 2 kişi
öldürüldü” söylemi yer alırken haber devamında başlık değişmiş “Kahramanmaraş’ta
ülkücüler terör yarattı” olmuştur. Mikro bağlamda ele aldığımızda Cumhuriyet
Gazetesi olayları Türkçe kurallarına uygun, haberin bilgi verme yönüne yakın
bir üslup ve dil yapısı ile sunmuştur. Ancak olayların ve kişilerin sunuluşunda
hükümetin söylemini doğrudan başlığa taşıyıp muhalefetin hükümeti suçladığını
belirtmiştir. Bu tür söylemler bir tarafı destekler niteliktedir. Ayrıca Maraş
Katliamı ile ilgili haberlerin sunumunda Cumhuriyet Gazetesi’nin daha çok bilgi
verdiği ve bu bilgileri daha sağlam kaynaklara dayandırdığı görülmektedir. Kullandığı
dilin ciddiyetinin de bu durum üzerinde büyük etkisi vardır. “Amerikan M1
tüfekleri” ile ilgili bir ayrıntıdan bahsederek bu katliamda emperyalist bir
etkinin olabileceği vurgusunu yapan taraf olmuştur. Doğrudan hükümeti eleştiren
bir haber yapmak yerine DİSK’in hükümeti yeren açıklamasını kullanmıştır. DİSK
haberi bu nedenle farklıdır. Sol bir sendikanın hükümeti eleştiren bir
açıklaması manşet altında yayınlanmıştır. Gazetenin Sıkıyönetim baskısı ile
karşılaştığı bu bildiriyi benimseyici tavrından anlaşılmaktadır.
Tercüman özellikle dil
özellikleri ve sözcük seçimleri ile söylemi yönlendirmiştir. Hikayeci bir
anlatım tercih edilmiştir. Bu anlatım türü olayları daha trajik göstermekte,
halka daha yakın gelmektedir. Günümüzde ki magazin medyasının dili ile
benzerlik gösterir. “iç savaş, ölü, ceset, dikkat, tedirgin bir gün” gibi
habere heyecan, okunurluk katan unsurları başlıklarda tercih etmiştir.
Sıkıyönetim sonrası Kahramanmaraş ile ilgili haber başlıklarında bu unsurlar
kullanılmamıştır. Gazetenin askeri öven haberleri mikro ve makro bağlamlarda
göze çarpmaktadır. Hükümeti ve sol kesimi Maraş Katliamı ile ilgili hedefe
almıştır. Sağ kesime yönelik iddiaları “TRT’nin yanlı tavrı” olarak ifade eden
Tercüman, bu durumun halkı kışkırttığını ifade etmiştir. MHP’nin açıklamasını
ilk sayfaya alarak Katliam öznesini “Marksistler” olarak belirtmiştir. Bu
söylemin nedeni gazetenin muhafazakar sağ bir ideoloji yürütmesi ile doğrudan
bağlantılıdır.
Söylemde “Biz-Onlar”
şeklindeki kendini gösteren sosyolojide iç ve dış grup olarak karşımıza çıkan
durumun gazetelerin söylemlerine “sol-sağ, Marksist-ülkücü” biçiminde yansıdığı
görülmektedir. Biz-Onlar ayrımında yapılan Biz vurgusu üzerinden propaganda
yaparak insanları birleştirme ideolojik bir propagandadır. Tam bu noktada
değindiğimiz Onlar kavramı yani yabancı olana, bize dahil olmayana kin ve
düşmanlık beslenir. Gazeteler büyük bir katliamı değerlendirmek yerine ayrımcı,
suçlayıcı, hedef gösteren haberler yapmışlardır. İdeolojik değerler her iki
gazetenin de fikir gazetesi olması sebebiyle öne çıkmıştır. Siyasetin hegemonik
bir kriz sürecinden geçtiği bu dönemde güç dengelerini medya iletileri ile kontrol
etmek isteyen egemen güçler görülmektedir. Bunun en açık örneği her iki
gazetenin de Sıkıyönetim’e tehdidine karşı söylem değiştirmesidir. Demokrasinin
tam olarak oturmadığı ve darbeler ile demokrasi yolunun sürekli tıkandığı
Türkiye’de, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin
geldiğini medya metinlerinden okumak da mümkün olmuştur. Haber;
objektiflikten uzak sermaye devlet ve ideoloji kıskacında bir algı yönetme
aracı haline gelmiştir. Toplumun algılarını; söylemde ki çarpıtmalar,
yönlendirmeler ile politize eden bir medya görülmektedir. Bu politize etme
sürecinde bilgi verme araç olarak kullanılmıştır. İletilerde ayrılıkçı
söylemler üretilmiş ve tüketime sunulmuştur. Kahramanmaraş ili ve şartları bu
tür ayrılıkçı söylemlerin derin kavgalar doğurabileceği bir zemindeydi. Zira
Malatya, Çorum, Sivas gibi illerde de Alevi kesime yönelik bu tür saldırılar
yaşanmıştır. 1980 askeri darbesi öncesi medya ideolojik bağlamda savaşların
yaşandığı bir arenaya dönmüştür. Karşılıklı suçlamalar haberlere yansımış,
toplumsal bölünmeler derinleşmiştir. Sadece söylenenler
değil söylemlere yansımayanlar da bu noktada önem kazanır. Gerçekliği saklama
algıyla oynamanın en önemli aracıdır. Bir çok ölüm haberi bu nedenle olağan
görülmeye başlar. Sonuç olarak çalışma
kapsamında incelenen gazetelerin yayın politikalarının ve mülkiyetlerinin
siyasi erklerle olan ilişkilerinin; gazetelerin yaptığı-yapmadığı haberleri ve yayın
akışlarını belirlemede etkili olduğu ortaya konulmuştur.
EKLER
KAYNAKÇA
Alpkaya,Faruk ve Duru,
Bülent (der.),(2012), 1920’den Günümüze Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim,
Phoneix Yayınevi, Ankara
Altınal, Berk Efe.
"Rölativizm mi, Eleştirel Realizm mi?: Sosyal İnşacılıkta Yöntemsel ve
Politik Sonuçları Olan Epistemolojik Bir Tercih." Eleştirel Psikoloji
Bülteni 3-4 (2010): 75-84.
Akçam, T. (1995),
“Hızla Türkleşiyoruz”, Birikim, Mart-Nisan.
Akdeniz İ.İ.B.F.
Dergisi (5) 2003, 1-31TÜRK SİYASAL SİSTEMİNDE SİYASAL PARTİLER VE KENTLEŞMENİN
KUTUPLAŞMA SÜRECİNE ETKİLERİ Hakan ALTINTAŞ
Aktar, A. (2006), Türk
Milliyetçiliği, Gayrimüslimler ve Ekonomik Dönüşüm, İletişim
Yayınları, İstanbul.
Alemdar, K. (1996),
İletişim ve Tarih, İmge Yayınları.
Aslan, Kemal (2004)
Haber Nasıl Okunur? Haberlerde İdeoloji, Söylem Anahtar Yayınevi, İstanbul
ATAÇ, Adnan, and Sevgi
ŞAR. "İRONİ VE ETİK SÖYLEM ÜZERİNE." 38. ICANAS: 13.
Bulut S. ve Yaylagül L.
(2004) Türkiye’deki Yazılı Basında Yargıtay ve Mafya İlişkisine Yönelik
Haberler, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Dergisi, (19), s.119-142.
Cumhuriyet Gazetesi
(Aralık-1978)
Çaplı, Bülent, and
Oğuzhan Taş. "Kriz haberciliği." Televizyon Haberciliğinde (2010).
Çavdar, Tevfik (1989)
Siyasal Partiler: Adalet Partisi, Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Ansiklopedisi,
Cilt:8, İletişim Yay., İstanbul.
Çelik, Hilal, and Halil
Ekşi. "Söylem analizi." Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi
Eğitim Bilimleri Dergisi 27 (2008): 99-117.
Çoban, Barış ve
Özarslan Zeynep (der.) (2003) Söylem ve İdeoloji Su Yayınevi, İstanbul
Din, İdeoloji, haz.
Barış Çoban ve Zeynep Özarslan, İstanbul: Su Yayınevi.
Duygu, T. Ü. R. K.
"Eleştirel gerçekçilik üzerine." Ankara Üniversitesi SBF Dergisi
67.03 (2012): 189-217.
Düzgit, Senem Aydın.
"Avrupa Birliği-Türkiye İlişkilerine Postyapısalcı Yaklaşım: Almanya
Örneğinde Dış Politika ve Söylem Analizi." Uluslararası İlişkiler 8.29
(2011): 49-70.
Gölcü, Abdulkadir.
"Haber söyleminde medya-siyaset ilişkisi: 29 Mart 2009 yerel
seçimleri." Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi 29 (2009): 81-101.
Gözübüyük,A.S. (2004)
Türkiye’nin Yönetim Yapısı , Ankara
GÜNAY, Mustafa.
"Çokkültürlülük Gerçeği ve Türkiye." identities 142 (2010): 14.
Işık, M. (2000),
İletişimden Kitle İletişimine, Konya: Mikro Yayınevi.
İlter, Tuğrul.
"Modernizm, Postmodernizm, Postkolonyalizm: Ben-Öteki İlişkileri ve
Etnosantrizm." Küresel İletişim Dergisi 1 (2006): 1-14.
İnal,Kemal (2005)
Eğitim ve İktidar, Ankara: Ütopya
İnal, Kemal.
"TÜRKİYE’DE BÜYÜK BURJUVAZİ VE EĞİTİM Türkiye Sanayici ve İşadamları
Derneği’nin Eğitim Raporlarının Eleştirel Analizi." Eğitim Bilim Toplum
11.42 (2013): 27-64.
İnceoğlu, Y. ve Çomak,
N. (2009) Metin Çözümlemeleri, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Kazancı, Metin.
"Althusser, İdeoloji ve İletişimin Dayanılmaz Ağırlığı." Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi 57.01 (2002).
Keane,John (1992) Medya
ve Demokrasi, İstanbul:Ayrıntı Yayınları
Maıgret, E. (2014),
Medya ve İletişim Sosyolojisi, İletişim Yayınları
Maraş Olayları
Gerekçeli Karar
Mardin, Şerif (1969),
Din ve İdeoloji (Ankara: SBF Yayını).
Mardin,Şerif (1992)
Türkiye'de Din ve Siyaset İstanbul: İletişim Yayınları
Mora, Necla.
"Medya çalışmaları medya pedagojisi ve küresel iletişim." (2011).
Nar, Mehmet Şükrü.
"Yapısalcılık Kavramına Antropolojik Bir Yaklaşım: Levi-Strauss ve
Yapısalcılık."
Orkunoğlu, Y. (2007).
Neitzsce ve postmodernizmin gerçek yüzü. İstanbul: Ceylan Yayınları.
Ortaylı, İlber (1999).
Alevilik, Nusayrilik ve Bâb-ı Âlî. In Kurt, İ. (ed.), Tarihi ve Kültürel
Boyutlarıyla Türkiye’de Aleviler Bektaşiler Nusayriler. İstanbul: Ensar
Neşriyat.
ÖZKIR, YUSUF, and BAŞAK
ŞİŞMAN "Soma Maden Kazasının İnternet Gazetelerinde Aktarılmasının Haberde
İdeoloji Bağlamında Değerlendirilmesi."
Parlar, Suat.
"Kontrgerilla Kıskacında Türkiye" (2006).
Purvis, Trevor, and
Alan Hunt. "Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji..."
Moment Dergi 11 (2014).
REVEL, Judith (2012)
Foucault Sözlüğü, çev. Veli Urhan, İstanbul, Say Yayınları.
SAMİM, Ahmed (1987) The
Left in Turkey in Transition, New Perspectives, Oxford University Press,
Oxford.
Sibel, Ü. S. T.
"FUZŪLĮ’NİN “USANMAZ MI” REDİFLİ GAZELİNİN YAPISALCILIK AÇISINDAN
İNCELENMESİ."
Sözen, E. (1999).
Söylem: belirsizlik, mübadele, bilgi, güç ve refleksivite. İstanbul:Paradigma
Yayınları.
Şimşek S. (2009)
Medya-Siyaset-İktidar Üçgeninde Medya Gerçeği, Selçuk Üniversitesi İletişim
Fakültesi Akademik Dergisi, 6(1), s.124-143
Şişman, Mehmet.
"Postmodernizm tartışmaları ve örgüt kuramındaki yansımaları." Kuram
ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 7.7 (1996): 451-464.
Tercüman Gazetesi
(Aralık-1978)
Tezcan Mahmut (1996),
“Bir Şiddet Ortamı Olarak Okul”, Şiddet, Cogito, Sayı: 6-7, Syf: 105-108
Tılıç,L.Doğan
Utanıyorum Ama Gazeteciyim (Türkiye ve Yunanistan'da Gazetecilik),İletişim
Yayınları
Tokgöz, Oya (2006)
Temel Gazetecilik, Ankara: İmge
Tunç, Aziz (2011) Maraş
Kıyımı, Belge Yayınları, İstanbul
Ünlüer, Ayhan Oğuz.
"Medyada etik söylem ve medya etiğini biçimleyen temel belirleyiciler
üzerine bir değerlendirme." Küresel İletişim Dergisi 2 (2006): 1-15.
Van Dijk, T (2006),
Discourse, context and cognition, Discourse Studies, 8(1), 159-177,2006.
Van Dijk, T ( 1987)
News as Discourse, New Jersey: Hillsdale
Van Dijk, T., (1988)
News Analysis, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates Publishers, Hillsdale
Van Dijk, T., (1999)
“Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları” in Medya İktidar İdeoloji Çev. M. Küçük, Ankara: Ark
Yaylagül, Levent (2006)
Kitle İletişim Kuramları, Dipnot Yayınları, Ankara
Yılmaz, Altuğ, (2013)
Medya ve Nefret Söylemi Kavramlar, Mecralar ve Tartışmalar, Hrant Dink
Vakfı,İstanbul
Zürcher, Eric Jan,
(2005) Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim
Web kaynakları:
Mora N. (2011, 26 Mart)
Haber Söylem Çözümlemesinde van Dijk Yöntemi, htttp://www.neclamora.com/?p:64.
(Erişim: 18 Mayıs 2015)
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/maruaebd/article/viewFile/1012001642/1012001372
(Erişim: 15 Mayıs 2015)
http://www.academia.edu/3793872/S%C3%B6ylem_Analizi_26.06.2013
(Erişim: 24 Nisan 2015)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mara%C5%9F_Katliam%C4%B1
(Erişim: 15 Mayıs 2015)
http://www.ozgur-gundem.com/haber/92624/35-yildir-kapanmayan-yara-maras-katliami-ii(Erişim:
15 Mayıs 2015)
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/111379-30-yil-once-maras-katliaminda-neler-olmustu(Erişim:
17 Mayıs 2015)
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/henuz_agiti_yakilmamis_1978_maras_katliami-1255547(Erişim:
15 Mayıs 2015)
http://www.alevikulturdernekleri.com/maras-katliami-hala-yureklerde-kaniyor/(Erişim:8
Mayıs 2015)
<http://momentjournal.org/index.php/momentdergi/article/view/38/99>.
(Erişim Tarihi: 31 May. 2015)