21 Ağustos 2016 Pazar

...

Her şey iğrenç. Tüm dünya çok çirkin sanırım yazmak benim artık içimdeki zehirden kurtulmak için boğazıma soktuğum bir parmak gibi. Kusuyor, kusuyor, kusuyorum. Ancak hiç bitmeyecek gibi bu zehir. Umutlar artık insanı acıtan bir tarafta duruyor. Ne kadar çok umutlu, inançlı olursan o kadar tepeden yuvarlanıyorsun. Nefes alamıyorum. Küçücük çocuklara tecavüz edildiği bir dünyada nefes almak için sağa sola dönüyor; çırpınıyorum. Orada ise patlayıp paramparça olmuş bebekler ile karşılaşıyorum. Bu dünyayı değiştirme ihtimalinin yine o umudun içerisinde gizli olduğunu biliyorum. Oysa karşımızda öyle bir pislik var ki o kadar zalimler ki… üstelik zalimlikleri kör bir inanç ile kaplı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her olay sonrasında kötülük üzerine kötülük olabileceğini görüyoruz. Evren insanların var olduğu bölümünde öyle çirkin devam ediyor ki. *Yaşadığı vücudu kemiren kanserli hücreleriz. Dünyayı yok ediyoruz. Daha fazlası ve daha fazlası için…

ACIYOR
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

T.UYAR

1 Haziran 2016 Çarşamba

Rondo


"Ölümlerin, yaslarin yorulmuşluğunda;dayanılmaz sanılan bu şehrin sokaklarında nefes almamı sağladı."  
Tutunacak yeni bir şeyleri her daim bulmak zorundayiz. Umut arayan bir yüreği soğuk ve yaslı günlerde ancak birliğin sıcaklığı ısıtır. Ve güvensizlik içinde boğulurken kendini tutun(l)duğun insanın akışına birakiverirsin. Bir an sadece... Sürekli tetikte geçen hayatlarimizda güven duyduğumuz insanların yanında koyvermek değil mi bizi güçlü kılan, yaşatan?  O bir anlık koyverme hayatlarimizdan pek çok şey götürüyor. Üstelik geride kırılmış,eksilmiş duygular kalıyor.
 Meselenin basit olması can yakıyor. Her şey o denli basit ki artık insanlar çabucak tüketiyor. Rasyonellik ve irrasyonellik  arasında asla bir denge kuramıyorlar. Aslında tam manasıyla baktığında modern dünyanın bizi sürüklediği rasyonellik öyle bir hal alıyor ki zamanla akıl dışı dereceye geliyor. İçgüdülerden yoksun insanlar görüyoruz. Tamamen doğasına hayatına yabancılaşmış. Kafası her an karışık. Fikirleri hatta duyguları hızla değişen dönüşen insanlar yığını oluşuyor. Pragmatik düşünmekten kendini alamayan; pohpohlanmadığı zaman,egosu zarar göreceği an hayattan kaçan bireyler oluyorlar. Dürüstçe duyduğumuz gerçekler bizleri yaralıyor. Oysa herkesin dilinde bir lütufmuş gibi "en azından dürüst davranıyor" lafı dönüyor. İnsanlık öyle büyük bir yalanın içinde kıvranıyor ki dürüst sesler mucizevi geliyor. Aşk, arkadaşlık modern insanın  oynadığı parodilerden ibaret. Klişelerden yıkılan bir tiyatro sahnesinde "Seni üzmek istemiyorum. Sen iyi birisin" demek en mantıklı olan oluyor. Dürüstlük olmuyor. Güvenle kendini koyvermiş insanlar teker teker yere düşüyor. Bu korkaklıktır. Oyuna katılmayı reddetmek,replikleri söylemeyen biri olmak ise direnmenin bir şeklidir. Bu oyunu niye tekrarlayalım? Kurgusal bir hayat yaşayacaksak neden yaşayalım?  Aramızda ki tek bağ somut eşyalar ise hepsini yakalım gitsin. Gerçekten hissettiğimiz günlere dönelim.

19 Aralık 2015 Cumartesi

“Maraş Katliamının Basında Temsili: Tercüman ve Cumhuriyet Gazeteleri”

1.GİRİŞ
Bu çalışmanın konusu eleştirel söylem analizi çerçevesinde 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş ilinde gerçekleşen Alevi ailelere yönelik katliamın görece dönemin sol ve sağ gazeteleri olan Cumhuriyet ve Tercüman’ın haberlerine yansımalarını okumaktır. Medyanın toplumsal yapısı göz önüne alındığında başat bir konumda olduğu yargısı hem eleştirel hem de liberal-çoğulcu yöntemde de ortak kabul görmektedir. Bir bilinç endüstrisinin ürünü olan haberlerde ki ayrımcı ifadelerin varlığı aidiyetlere yapılan vurgular ile toplumu etkiler. Bu durum ötekileşme kavramının söylem ile ne derece körüklenebileceğini kanıtlar. “Haber; objektiflikten uzak sermaye devlet ve ideoloji kıskacında bir algı yönetme aracı haline mi gelmiştir?” sorusu yapılacak analizlerle cevaplanmaya çalışılacak. Bu ise günümüzde medya ile ilgili yanıt aradığımız “tekelleşen medyanın söylemi değişir mi?”, “haberlerin izleyiciler üzerinde ciddi etkileri var mıdır?”, “Bu etki algı yönetimi sürecinde devlet eli ile medyanın kullanılmasına yol açar mı?” gibi bir çok alt soruyu sormamızı sağlayacaktır.
Kendisi de yapısalcı anlayışa dayanan Bakhtin, Saussure’cü dilbilimcilerin dili mutlak bir sistem olarak gören anlayışlarına karşı çıkarken; dilde anlamı belirleyenin sistemin işleyişinden çok, herhangi bir sözlü iletişimin karşılıklı ilişkisi demek olan sosyal bağlam olduğunu söyler. Eleştirel kuram Batı Marksizmine kadar götürülebilmekle birlikte adı Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü ile birlikte anılmaya başlanmıştır. Marksist yaklaşımda kapitalist toplum sınıf hakimiyetine dayalı bir toplumdur. Medya da değişik sınıf görüşlerinin belli sınıfların tahakkümü çerçevesinde çatıştığı ideolojik arenanın bir parçasıdır. Medya, 12 eylül askeri darbesini hazırlayan bu dönemde gerek iç politika ve gerekse dış politikaya yön veren egemen odaklardan biri halindedir. Doğal olarak, medyanın topluma dönük bu tür manipülatif uygulamalar gerçekleştirmesinde toplumsal gerçekliğimizin de etkisini yadsımamak gerekir. Kendi içine kapanık, “farklı” ve “yabancı” olanı kuşkulu ve şüpheci bakışlarla ele alan, milliyetçi duyguların baskın olduğu bir toplumsal gerçeklik karşısında medyada manipülatif politikalarının zemin bulması kaçınılmazdır.
            12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi medya, yaşanan olayları sağ-sol çatışması halinde söylemlerine yansıtmıştır. Bu pek çok bakımdan sorunlu bir söylemdir. Emperyalizmin yıkıcılığının büyümesi, gelenekler, göz ardı edilmiştir. Diğer yandan ideolojileri dışlayıcı bir kisveye bürünen söylemler toplumda apolitizasyona neden olmuştur. Söz konusu söylem şiddetin taraflarını ülkücüler ve komünistler olarak sunar. Bu şekilde hem ABD emperyalizminin hem de devletin rolünü göz ardı etmektedir. Bu soğuk savaş döneminde ABD sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde açık veya gizli olarak sağcı-faşist rejimleri ve darbeleri desteklemekteydi. Kore'de , Küba'da (Domuzlar Körfezi Çıkartması, 1961),Vietnam'da (1965-73), Nikaragua'da (Somoza ve sonrasında Contra'lar), Şili'de (Pinochet darbesi, 1973) ABD tarafından bizzat yürütülen veya desteklenen savaşlar veya darbeler meydana gelmiştir. Tam burada akıllara Gramsci’nin söz ettiği ideolojik hakimiyet ile egemenlerin rıza üretme şekilleri gelmelidir. Gramsci’ye göre egemen sınıfın fikir ve görüşlerinin topluma yayılmasında organik aydınların önemli bir görevi vardır. Bunlar, kafa emeği olarak kullanılan din görevlileri, öğretmenler, kitle iletişim araçlarında çalışanlar vb.dir. Bunlar egemen sınıfın fikirlerini günlük dil aracılığıyla topluma yayarlar. Burjuva sınıfının egemen blok olmasını sağlarlar. Dolayısıyla işçi sınıfı arasında bir sınıf bilincinin gelişmesinin önünü kesmek için tüccar, sanayici ve küçük burjuva sınıfının çıkarlarının ifadesi olan milliyetçi sağ görüşlerin sağduyu ve his haline getirilmesini sağlarlar”(Yaylagül,110)
Bu araştırmada, Foucault’nun disiplin toplumları olarak tanımladığı modern toplumlarda iktidarın birey üzerinde tahakküm kurmasını sağlayan kuralların yeniden üretiminin medya sayesinde olabileceği varsayımından yola çıkılmıştır.
Foucault’e göre insanlar sadece söylem sınırlamaları içinde düşünebilirler. Söylem; amaç, geleneksel destekler, güç ilişkilerinin yeniden üretilmesi ve bunların ideolojik etkilerini inşa eden ifade sistemi olarak tanımlanabilir. Söylem analizinin merkezinde eleştiri vardır ve söylem analizi bu eleştirisini genelde sosyal grupların veya bireylerin gücü elde etmek ve ideolojik görüşlerini yaymak için dili nasıl kullandığı üzerine çevirir. Söylem, farklı yaklaşımlara dayanarak farklı açıklanmalar getirilmesi mümkün olan bir kavramdır. “Bazı araştırmacılara göre söylem, bütün konuşma ve yazma eylemleri olarak değerlendirilirken, bazı araştırmacılara göre ise sadece konuşma ağı türevlerinden oluşan uygulamalar olarak değerlendirilir. Foucault ise, söylemi daha genel, tarihi ve gelişmekte olan dil uygulamaları olarak görür. (Potter & Wetherell, 1987).”  Foucault’a göre her birey farklıdır bu ve bu farklılık bireylerin söylemlerinin de faklı olmasına kaynaklık eder. Farklı tarihsel zaman dilimlerinde insanlık, birbirlerinden farklı kendilik maskeleri kullanmışlardır. Ve dolayısıyla her bireyin söylemi, hem tarihsel açıdan, hem de içinde bulunulan zaman açısından birbirinden farklıdır.(Parker, 2002)
Söylem analizinin türleri bakımından en çok üzerinde durulanı ''eleştirel söylem analizi'' türüdür. Eleştirel söylem analizi, güç, hâkimiyet, hegemonya, sınıf farkı, cinsiyet, ırk, ideoloji, ayrımcılık, çıkar, kazanç, yeniden oluşturma, dönüştürme, gelenek, sosyal yapı ya da sosyal düzen gibi temaları ön plana çıkaran ve araştırma alanı olarak bu konuları işleyen söylem analizi yöntemidir. Eleştirel söylem analizi güç ilişkileri, değerler, ideolojiler, kimlik tanımlamaları gibi çeşitli toplumsal olguların dilsel kurgulamalar yoluyla bireylere ve toplumsal düzene nasıl yansıdığı ve nasıl işlendiği ile ilgilenir.
Bu çalışmada haberin söyleminde yer alan ideolojik unsurların ortaya konulabilmesi için metin dilbilimi bulgularına dayanarak gazete haberlerini sistematik bir biçimde inceleyen ve haberi kamu söyleminin bir formu olarak kabul eden Teun A. Van Dijk’ın eleştirel söylem çözümlemesi modeli kullanılmıştır. Eleştirel söylem analizi ideolojik yapıyı ortaya koyarken öne çıkan bir yöntem olmuştur. Gazeteler siyasi ileti araçları haline geldikçe  “Bizim hakkımızda olumlu şeyler söyle. Onlar hakkında olumsuz şeyler söyle” (Dijk, 2003: 57).  anlayışı ağır basmıştır. Devletin İdeolojik Aygıtları eğitim sistemi, dinsel örgütler, sendikalar, aile ve medya gibi kurumlar ve bu kurumların sürekli olarak propaganda aracılığıyla topluma aktardıkları değerlerden ve fikirlerden oluşur. İnsanlara birey olmanın ne anlama geldiği bu kurumlar tarafından öğretilir ve öğretilen o rolün gereği olan bir takım pratikler o bireyden beklenir. Ona göre ideolojik pratikler olmasa sınıflı toplumlar kendilerini yeniden üretemezler. İdeoloji bu toplumlarda sömürü ilişkilerini gizler. Toplumsal hayata ilişkin olarak sahip olunan düşünce ve pratiklerin toplumsal yapı tarafından belirlendiği düşünülür. Van Dijk'in tanımına göre, eleştirel söylem çözümlemesi; toplumsal sorunlara yönelen, iktidar ilişkilerinin söylemsel karakterini ortaya çıkarmaya odaklı, söylemi tarihsel ve ideolojik bir işleyiş olarak gören ve bundan hareketle, metin ve toplum arasındaki ilişkiyi yorumlayıcı ve açıklayıcı bir çerçevede kurmaya çalışan bir çözümleme yöntemidir (Baş 2008: 30). Van Dijk’ın daha çok medya metinlerinin yapılarını açıklamaya çalışan eleştirel söylem analizi yöntemi de medya söyleminin gerisindeki toplumsal yapının (güç ilişkileri, değerler, ideolojiler ve kimlikler) nasıl dilsel kurgulara dönüştüğü ile ilgilenir. Metin çözümlemelerimde, eleştirel metin analizinin önde gelen isimlerinden Teun A.Vandijk’ın geliştirmiş olduğu modeli kullanmamın temel nedeni konumun sosyo-politik ve sosyo-ekonomik bağlardan kopamayacak bir konu olmasıdır.
Maraş Katliamı fiili katliamcıların bazıları tarafından “Kürtlerin Düğünü”  bazıları ise “Alevilerin Son Günü” olarak nitelendirmişlerdir.(Tunç,Aziz, Maraş Kıyımı,syf.279 ) Maraş katliamı yakın Türkiye tarihin en tahripkar, en dehşetli ve bir o kadar da muammalı katliamlarından birisidir. Bu tespit, özgün bir tespit değil bilinen ve kabul gören bir gerçekliktir. Buna rağmen Maraş katliamının yeterince incelenip araştırılmadığı, tam tersine hafızalarda kalanlarla anlatılıp anlaşılmaya çalışıldığı ve bilinen ezberlerle yetinildiği de bir o kadar gerçektir. Araştırmam sırasında yaşadığım literatür sıkıntısı ve böyle bir katliamın kırk yılı aşkın bir süredir sosyolojik veya siyasal bağlamda araştırılmaması egemen gücün büyük yıkımları unutturma çabasının kanıtı niteliğindedir. Maraş Katliamı,  ilgili dönemde yaşanan diğer katliamların bir alt başlığı olarak tartışılamayacak kadar önemli bir politik projenin sonucudur. Bu olgusal gerçeklik, günümüzde doğru bir biçimde anlaşılamamıştır. Aynı tarihsel dönemde yaşanmış olan diğer katliamların kimler tarafından ve ne amaçla yapıldığına dair belli hakim görüşler oluşmuştur. Maraş katliamı başından beri kamuoyuna farklı açılardan sunulmuştur. Bunu ise söylemleri ile en başta medya yapmıştır. Maraş’ta alevi ailelere karşı yapılan katliamda dönemin siyasi, politik ve ekonomik durumunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu durum için özellikle Maraş ilinin geleneksel yapısının derinlemesine bilinmesi söylem analizinin yorumlanmasında ve ilerlemesinde yardımcı olacaktır.
1970’lerin sonunda Türkiye’ye büyük bir siyasal şiddet hakimdir. Maraş Katliamı bir çok cinayet, ölüm, kargaşa ve kaos halinin bir parçasıdır. Bu parçalar bizi Sıkıyönetime zorlanan bir hükümet ile birlikte 12 Eylül 1980 darbesine götürmektedir. Solda aşırı uçtan üniversiteli gençlik grupları ile sağda Bozkurtların ve dinci radikallerin sokaklarda hakimiyet için çatıştığı 1970 sonrası bu dönem basın da kendi içinde bir çatışma halindedir. Medya baskıların yoğun olduğu 1970 sonrası dönemde ciddi ayrışmalara gitmiştir. Partileri yahut onların egemen görüşlerini temsil eden gazeteler çıkmıştır. Devletin yaşadığı hegemonik kriz içinden çıkamayacağı bir sürece girmiştir. Devletin tüm ideolojik aygıtları da bundan etkilenmiştir.  Kentsel merkezi hegemonya zayıflamış, demokrasi söylemleri sağ-sol çatışmasının uzlaşmaz potasında eritilmiştir. Tüm bunlara söylemleri ile medya da destek olmuştur. En dar anlamı ile medya katliamı getiren, ayrımcı, ırkçı, şoven nefret söylemleri ile toplumu önyargılara sevk etmiştir. En geniş anlamı ile ülkede özgürlükleri kesintiye uğratan darbelere götüren bu olaylarda medyanın ayrılıkçı, şiddet içeren söylemlerinin büyük rolü vardır. Çünkü medya egemen güç ilişkileri ile ilişkilendirilebilir.
Teun A.Van Dijk’a göre, eleştirel söylem analizi içinde medya söylemlerine baktığımızda, kitle iletişim araçlarının sunumunda stereotipleştirme, önyargı, cinsiyetçi ya da ırkçı imajlar, metinlerde, fotoğraflarda ve görüntülerde ortaya çıkmaktadır. Eleştirel söylem analizi politik amaca hizmet eden konuların çözümlenmesinde kullanılacak en doğru yöntemdir.
Fairclough ve Wodak (1997:271-280) eleştirel söylem analizinin ana ilkelerini aşağıdaki gibi özetler;
1. Söylem sosyal problemlere işaret eder.
2. Güç ilişkileri tutarsız ilişkilerdir.
3. Söylem toplum ve kültürü meydana getirir.
4. Söylem ideolojiktir.
5. Söylem tarihidir.
6. Söylem, metin ile toplum arasındaki aracıdır.
7. Söylem analizi, yorumlamacı ve açıklayıcıdır.
8. Söylem, sosyal eylemlerin bir formudur.
Söylem analizi; sadece söylenenler cümleyi baz alan dar kapsamlı bir dil analizi değildir. Dilin sosyal çevreyi, benzer şekilde sosyal çevreninde/dil kullanıcılarında dili nasıl yapılandırdığı üzerinde duran ve tüm bunlara dayanak oluşturulan anlam inşasının nasıl gerçekleştiğine dair üst düzey bir yorumlama imkânı sağlayan ve sosyal bilimler alanına geniş kapsamlı bir bakış açısı sunan bir nitel araştırma yöntemi olarak değerlendirilebilir. Söylem analizi pozitivist düşüncenin egemenliği altında kalan bilim anlayışına ve dünya görüşüne alternatif bir bakış açısı olarak görülebilir. Tercüman ve Cumhuriyet gazetesi haberlerini bu çerçevede incelemenin konunun geçmişi ve sosyal ve politik hassasiyeti nedeni ile önemli olduğunu düşünüyorum.
2.MARAŞ KATLİAMI
2.1.Türkiye’de ve Maraş’ta Dönemin Siyasal ve Sosyal Yapısı
“1977-80 arasındaki dönem, çok boyutlu bir organik kriz süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreçte birikim tarzı kriz, hegemonik kriz, devlet krizi içiçe geçerek dönemin sonunda bir askeri darbenin koşullarını hazırlamıştır.” (Özkazanç,2012:84)
1961 anayasasının özgürlüklere, sendikalaşmaya, örgütlenmeye tanıdığı haklarla özgürlükçü bir anayasaya kavuşmuş olan Türkiye’de sol hareket gittikçe büyümekte işçiler sendikalarda örgütlenmeydi. Dünya’da Sovyetlerin Stalin döneminde Macaristan’ın bağımsızlık mücadelesini baskıcı yöntemlerle püskürtmesi TKP (Türkiye Komünist Partisi) gibi Moskova yanlısı bir partiye güveni sarsmıştı. Amerika “büyük tehlike komünizm” ile büyük bir savaş haline girişmişti. Dönemin Türkiye’sinde siyasetinde sol ve sağ siyaset şöyle şekillenmekteydi:
CHP’de Turhan Feyzioğlu ve Bülent Ecevit “ortanın solu” hareketini 1965 seçimleri öncesi yazdıkları sosyalist ögelerle süslenmiş bir bildiri ile duyurdular. Bu iki isim partide giderek yükselmekteydiler. 1969 seçimleri bu siyasetin yükselişini göstermişti. Ancak yine de sonuç tatmin edici değildi. 1960’larda entelektüeller ve gençlerden oluşan bir sol hareket sadece Türkiye’de değil Dünya’da yükseliyordu. “Türkiye’deki gençlik hareketi, 1968’lerden itibaren, Almanya ve özellikle de (öğrencilerin Mayıs 1968’de bir devrim başlatıp neredeyse General de Gaulle’ü alaşağı edecek gibi oldukları) Fransa’daki gençlik hareketlerinin etkisi altındaydı.” (Zürcher,2010:370) Boykotlar, gösteriler, işyeri işgalleri yaygınlaşmıştır. Muhalefet lideri bunları bir yerde arkalarken Demirel de: “Yürümekle sokaklar aşınmaz” biçiminde demokratik gelişme yolunda çok doğru olan bir yaklaşımı savunuyordu. (Çavdar, 1989: 2092) 1970’ten itibaren, Milli Demokratik Devrim yanlısı gençler söylemler ile devrimin olmayacağı görüşüne vardılar. Ülkede zaten istikrarsız süren rejimi sarsmak amacı ile kent gerilla savaşını başlattılar.
Sağ kesimde ise Türkiye’ye dönen Albay Alparslan Türkeş CKMP’ye girdi ve siyaset yapmaya başladı. “CKMP’nin yeni ideolojisi, Türkeş tarafından yayınlanan “Dokuz Işık” adlı bir kitapçıkta bildirildi…Türkeş’in programı pek çok bakımdan 1930’ların Kemalizm’inden çok uzak düşmüyordu ancak fiiliyatta vurgulanan unsurlar, şiddete yönelik (ve ayrıca Asya’daki bütün Türklerin yeniden birleştirilmesi anlamında Türkçü) bir milliyetçilik ve komünizm aleyhtarlığıydı. 1969’da partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değişti” (Zürcher,2010:371-372) Demirel ise AP ile iktidardaydı ancak siyasal şiddet ve militarizm elini zayıflatıyordu.
12 Mart 1971’de ordudan müdahalenin yaklaştığına dair bir muhtıra verildi. Atatürkçü düşünce ile yönetilen bir ülke isteniyor ve anarşinin sona erdirilmesi bekleniyordu. Aksi halde ordu “anayasal görev” olarak addettiği darbeyi gerçekleştirecekti. Süleyman Demirel istifa etti, CHP’nin sağ kanadından Nihat Erim’e görev verildi. Sol kesim için bir umut olan bu muhtıra büyük bir yıkım olmuştu. THKP-C üyelerinin İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırıp öldürmesi sonucu sola baskılar ve tepkiler arttı.
NATO üyesi ülkelerde, komünist örgütlenmelere karşı “kontrgerillalar” örgütlenmişti. “Solun bastırılmasında, ücret ve silahları ordu tarafından temin edilen sağcı sivillerin yeraltı örgütü olan “Kontrgerilla”nın da rol oynadığı anlaşılıyor. Bu örgüt komünistlerin yönetime el koymaları halinde direnişi örgütlemek amacıyla 1959’da Amerikalıların yardımıyla kurulmuştu. Halk kontrgerillanın varlığından 20 yıl sonra Ecevit başbakanken haberdar oldu.” (Birand,1987)
Siyasal şiddet hızla artmıştı. Partiler arası söylemler keskinleşip ideolojik farklar derinleşmişti. Uzlaşmacı bir siyaset güdülmemesinin temel sebebi seçmen kaybetme korkusuna dayanıyordu. 1975’ten 1977 Hazirana kadar muhalefet görevini yerine getiren CHP,  Milli Cephe hükümetinin tutum ve davranışlarına karşı koymuştur. Oyların % 41.4’ünü alan ve 213 milletvekili çıkaran CHP yine de tek başına iktidar olamamıştır. AP ile uzlaşması mümkün olmayan CHP iktidara gelememiştir. “İlk sağcı MC (Milli Cephe) koalisyonu ile sağcı partilerin iktidara gelmesi ve devletten faydalanmaya başlamaları radikal sol ideolojiyle olan çekişmeyi artırmıştır. MHP’nin gençlik teşkilatı komandoları (Bozkurtlar) şiddet eylemlerine girmiştiler” (Samim, 1987: 162-163) MC’nin bir kolu olan “MHP; 1965 seçimlerinde % 2.2, 1969’da % 3, 1973’de % 3.4, 1977’ de % 6.4 oy almıştır (DİE, Genel Seçimler). 10 yıllık bu gelişme trendi düşünülürse, partinin geldiği aşama hakkında bir fikir edinebiliriz. MHP’ in en çok oy aldığı iller dinsel-etnik açıdan karışık olan illerdir. Bu seçimlerde MHP ideolojik kutuplaşmayı daha da artırmıştır. Bunun sonucu ise, kanlı şiddet olayları ve ölümler olmuştur. 1978 yılında Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve 1980’de Çorum’da meydana gelen, sivil şiddet ve katliam olaylarının MHP’nin dinsel ve etnik gerginliği kışkırtarak ortaya çıkarttığı iddia edilmiştir.” (Altıntaş,2003:18)
Karşılıklı sosyal ve kültürel farklar derinleşiyor BİZ-ONLAR ayrımı aidiyetler üzerinden şiddet eksenli vurgulanıyordu. Kültürel kimliğin mutlaka bir “siyasal kimliğe” denk düştüğü varsayımının, dünyanın farklı bölgelerinde çatışmalara/savaşlara yol açtığını belirten Bayart’a göre, “Aslında bu ‘kimliklerin her biri, olsa olsa kültürel bir inşa, siyasal veya ideolojik bir inşa, yani eninde sonunda tarihsel bir inşadır. Kaçınılmaz olarak kendisini bize dayatan doğal bir kimlik yoktur.” (Bayart 1999: 9) Söylemlerden beslenen “önyargı” içinde şüphe, kin ve saldırganlık barındırır. Zenofobi (yabancı düşmanlığı) bu sebeple büyür. Ülke çapında yükselen milliyetçi militarizm solun örgütlü kent gerilla yapısı ile bir savaş halindeydi. Ancak “hassas bölge” olarak tanımlanan ve çarpık kentleşen Maraş, Malatya, Çorum gibi şehirleri kapsayan alan, bir iç savaş yahut katliam için uygun kültürel kodlara sahip yerlerdi.
Bu dönem Türkiye anlaşıldığı gibi bir çok sosyal-siyasi değişimler yaşıyordu. Bu değişimlerin en önemli ayağını göçler, kentleşme, aniden “modernleşen insan” oluşturuyordu. Maraş’a göç edenler daha çok Türk-Kürt Alevi aileleriydi. Göçle gelenlerden bir kısmı şehre geliyor, çalışıyor ardından köyüne dönerek orada geçinmeye çabalıyordu. Köylerde ki en yoksul olan ve toprak sahibi olamamış kesimi oluşturuyorlardı. Daha sonra yakın ilçelerde (Nurhak, Pazarcık gibi) ev tutup şehre yaklaşan Alevi kesim yerleşik şehirleşmeye adım attılar. Ekonomik olarak durumu düzelen köylüler çocuklarını okula yollayıp ticaret ile uğraşmaya, şehre yerleşmeye başladı. “Köylülerin göçmeye başlaması köylülüğü ve bağlı olarak yaşam normlarını değiştiriyordu. Yoksul köylü, şehirde yeni bir kimlik edinirken, öğrenci olarak şehre gelen köylü genci ise politik gelişmeleri taşıyordu köylere.” (Tunç,2011:248) 1960’larda Maraş Alevileri politize olmuş ve siyasal mücadelenin öznesi haline gelmişlerdi. Bunun Aleviliğin tarihsel pek çok kodu ile bağlantısı vardır. İttihatçıların döneminde öze dönme çabalarında Aleviler ilk defa siyasal söz söyleyebilir olmuşlardır. Oysa sık sık göç ettirilen ve baskılara maruz kalan bir toplum olarak bilinmektedirler. CHP’nin “laiklik” ilkesini ve ilerici anlayışını yaşam tarzlarının teminatı olarak görmüşlerdir. Ecevit’in “ortanın solu” siyaseti yürütmesi ve solcuları koruyan siyasi söylemleri CHP ile ilişkilendirilen Alevilerin etnik köken gözetmeden solcu-devrimci olarak kabul edilmesine neden oldu.
“Köyden kente göç olgusu Maraş’ın Türk-Sünni köylülerinde, daha düşük hızla yaşanıyordu. Maraş’ın Türk-Sünni köylüleri geleneksel yaşama bağlılıklarının derin olmasından ve şehir yaşamının neler getireceğinden duydukları tedirginlik ve kaygıdan dolayı daha az göçüyorlardı.” (Tunç,2011:248) Bu dönemde Türk-Sünni köylüler kendi içlerine kapalı bir yapıdaydılar. Bu durum ise dine olan bağlılığı arttırıyor, yoksulluğa karşı “tevekkül” kültürünü geliştiriyordu. Aleviler Maraş içinde kalıcı şehirleşmeyi sağlayan işyerleri açıyor, mülk ediniyorlardı. Sonuçta göçler Maraş’ı etnik ve kültürel açıdan çeşitlendirmiştir. Çerkesler diğer bir önemli kesimi oluşturuyordu. Türklere bir minnet ile yaklaşan Çerkesler Sünni olmalarının da etkisi ile öz kültürlerini kaybetmişlerdi.
Maraş’ta yaşanan katliamın sadece siyasi bir çatışma olduğunu söylemek indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Tezcan’ın (1996: 107) belirttiği gibi, şiddet çok yönlü bir olgudur. Tek bir neden şiddeti doğurmaz. Ekonomik, psikolojik, toplumsal boyutlar şiddet olayında birlikte söz konusudur. Şiddetin tek bir nedene indirgenerek algılanması, bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Alevi aileleri şehirleşmede hızlanınca ekonomik refah düzeylerini arttırmaya başlamışlardı. Sünni kesim için bir “mülksüzlük” kıskacı oluşmuştu. Üstelik temel besin gıdaları zor bulunur bir hal almış, yoksulluk –özellikle kırsalda- keskin bir biçimde hissediliyordu. Dini referansların hızla güçlendiği ve metafiziğe doğrudan bağlanmaya neden olan ekonomik zorluklar önemli bir gerilim ağı oluşturmuştu. Alevi erkek ve kadınların birlikte eğlenmesi yahut kadınların Sünni dini referansların dışında giyinmesi, kültürel çatışmayı da beraberinde getirmiştir. İrrasyonele geçiş aşamasında ekonomik, siyasi, kültürel her tür şiddet sonuna kadar baş göstermiştir.
Maraş’ın o dönem özeline bakıldığı zaman 1977 genel seçimlerinde CHP birinci parti çıkmıştır. Belediye seçimlerinde ise tüm sağ partiler ortak aday çıkararak belediyeyi almıştır. Belediye binasından katliam sırasında rahatça anons yapılabilmesinin bir nedeni de sağ bir belediyeye sahip olunmasıdır. Aleviler CHP ile ilişkilendirilmiştir ancak TİP’e yönelen çok sayıda Alevi de vardır. Nurhak, Pazarcık çevresinde yoğunlaşan çalışmaların varlığı THKO gerillaları Sinan Cemgil ve arkadaşlarını o bölgeye çekmiştir. 1974’te DİSK, Tekstil İşçileri Sendikası’nı kurmuş ve işçi örgütlenmesi başlamıştır. İleri Çapa-İş tarafından Maraş’ın merkezinde ilk kez bir miting düzenlenmiştir.
Sünni kesim ile Türk-Kürt Aleviler birbirlerini yeni yeni tanıyor ve kırılgan bir zeminde ilişkiler gelişiyordu. Tarihsel bir Alevi düşmanlığı olmasının yanında Aleviler hakkında geliştirilmiş yalanlar, cumhuriyet rejimine sahip çıkıyor gözükmeleri Sünni kesimi rahatsız ediyordu.“Bütün dinlerde, dönmeler açıktan açığa inançsız olanlardan çok daha fazla nefret toplamış ve onlara çok daha büyük bir kinle zulmedilmiştir.” (Bauman:73) Olay mezhepsel bir noktadan doğmuş gibi gözükse de olayların başlama nedeni öldürülen, TÖB-DER’li öğretmenlerden Mustafa Yüzbaşıoğlu Türk ve Sünni’ydi. Galeyana getirilen halka “Allah İçin Savaşa” gibi dini söylemlerde bulunuluyor, dini referanslarına bağlı kırsal kesimde ki vatandaşlara “cihat” çağrısında bulunuluyordu. Oysa saldırı dini durumuna bakmaksızın sol-devrimci olarak bilinen kişilere yapılmıştır.
Katliamda okunması gereken bir çok sosyolojik kod vardır. Bunlar konum kapsamına girmediğinden sadece kısaca değineceğim. Alevilerin evlerine katliam öncesi işaretler konulmuştur. Bu diğer pek çok ayrıştırma ve kırımda gördüğümüz sakıncalı olanı işaretlemeye örnektir. Hitler, Yahudileri kollarında bir bant ile gezmeye zorlamış, eşcinsellere pembe renk giydirmiştir. Köylerden “Ulu Cami” önüne toplanan kalabalığa “Aleviler kuran yaktı, Camiye saldırdı” gibi din içerikli söylemler kullanılırken katliam sırasında söylemler “Sütçü İmam Aşkına, Kızıl Komünistlere Vurun”  söylemlerine dönüşmüştür. Bazı tanıkların ifadelerine göre erkeklerin sünnetli olup olmadığına bakılmış, bir çok kişi siyah çarşaf giyerek kaçmaya çalışmıştır. Kişilerin kültürel olarak Alevileri tanımadıkları bir çok bakımdan bellidir. Ayrıca iki sene sonra ülke yönetimine el koyacak güce sahip asker şehirde çıkan çatışmaya oldukça geç müdahale etmiş, “Kurşun bitti” gerekçesi ile bir süre müdahaleyi durdurmuştur. İfadelerinde bazı saldırganları da ellerinden kaçırdıkları yer almaktadır. Maraş Katliamı’ndan sonra Ecevit hükümeti tamamen istikrarı yitirmiş ve Sıkıyönetim önce 13 daha sonra 21 ilde kabul edilmiştir.
2.2.“Kristal Geceler”, “Alevilerin Son Günü”, “Kürtlerin Düğünü”
Maraş Katliamı, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen ağırlıklı olarak Kürt-Alevilere yönelik uygulanmış sistematik kıyımdır. Katliam bilinen anlamıyla medyaya 1978 yılının Aralık ayında yansımıştır. Ancak öncesinde çevre illerde pek çok provakatif eylemler ve cinayetler gerçekleşmiştir. Tüm bu parçalar darbe sonrası büyük resmi görmemize yardımcı olacaktadır. Siyasal şiddettin yoğun bir biçimde yaşandığı dönemde Türkiye’nin ve Dünya’nın sosyo-politik durumunu anlamak medyanın kurduğu söylemi irdelememizde bize yardım edecektir. Özel bağlamda Maraş ve benzer sosyal, kültürel hassasiyetleri olan illeri iyi anlayabilmek de aynı derecede önem arz etmektedir.
Uğur Mumcu, Maraş’ta gerçekleşen bu katliamı 1500’lerin Fransa’sında Katolik ve Protestanlar arasında geçen ve binlerce kişinin ölümüne neden olan Saint Barthelemy Katliamı’na benzeterek “Kristal Geceler” ismiyle anmıştır. Ancak bu katliamı salt bir Alevi-Sünni çatışması olarak görmemek gerekir. Dini bir çatışma düzlemine indirilerek incelendiğinde sığ bir alanda kalacak bu tartışmayı derinleştirmek adına değindiğim dönemin Türkiye’sine ve özel bağlamda Maraş’ın kültürel kodlarına bakmak gereklidir.
Aralık ayının 10’unda Orhun Film Şirketi’nden gelen iki kişi ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ’ye gelerek “Güneş Ne Zaman Doğacak?” adlı filmin oynatılması için ikinci başkan Mustafa Kanlıdere ile görüşürler. Görüşmenin sonunda 16.12.1978 günü söz konusu film Çiçek Sineması’nda gösterilmeye başlanmıştır. (Tunç,:281) “Güneş Ne Zaman Doğacak?”  filmi dönemin ender milliyetçi ve komünizm karşıtı filmlerindendir. 19.12.1978 saat, 21.00’da Çiçek Sineması’nda tahrip gücü düşük bir bombanın patlaması sonucu yaralanmalar meydana gelir. Katliama giden olaylar silsilesinin ilk adımı bu patlama sonucu başlar. Bu bombalı saldırının sol görüşlüler tarafından yapıldığı düşüncesi ile eyleme geçen ülkücüler ellerinde ki sopalarla PTT ve CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) binalarına saldırırlar.  Bu sırada Salman Ilıksoy adlı Alevi bir genç bombalı saldırıyı gerçekleştirdiği sanılarak tutuklanır. Ancak korktuğu için kaçtığı anlaşılır. Patlamayı gerçekleştiren kişinin ülkücü Ökkeş Kenger olduğu anlaşılmıştır. Ökkeş Kenger daha sonra soyadını “Şendiller” olarak değiştirmiştir ve BBP (Büyük Birlik Partisi) ’den milletvekilliği yapmıştır.
Ertesi gün Alevi solcuların yoğunlukla gittiği Yörükselim Mahallesi'nde ki Akın  Kıraathane’si bombalanır. Bu saldırı da iki Alevi yaralanır, mahallenin ileri gelenlerinden Gıjgin Dede ölür. 21.12.1978 günü Maraş Meslek Lisesi’de çalışan TÖB-DER üyesi sol görüşlü iki öğretmen (Mustafa Yüzbaşıoğlu, Hacı Çolak) silahlı saldırı sonucu öldürülür. “Bu vurulma olayının Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrenci olup okuldan atılmak üzere disiplin kuruluna verilen Mükremin Sevim, Ömer Kayış ve Hamdi Kar tarafından azmettirilmiş olabileceğini belirtmiştir.” (Dava Dosyasından)
Katliam adım adım yaklaşmış, gerginlik hızla artmıştır. 22.12.1978 günü TÖB-DER üyesi iki öğretmenin otopsi sonrası cenazeleri kaldırılacaktır. Büyük bir cenaze konvoyu Devlet Hastanesi’nin önüne gelir ve saldırıları protesto eder. Dönemin, Devlet Hastanesi Başhekimi olan Çetin Diker otopside ki gecikmeden savcıyı sorumlu tutar. Ancak otopsiyi Savcı geciktirmemiş, Devlet Hastanesi Baş Hekimi Çetin Diker öğle namazının bitimine kadar cenazeleri bekletmiştir. Saldırının Perşembe Günü gerçekleşmesi bir rastlantı değildir. Çevre ilçelerden Maraş’ın merkezine Cuma günleri namaz kılmaya bir çok Sünni vatandaş gelmektedir. Saat 14,30’da cenaze için toplananlarla ilgili: “hareket etmeden önce kortejde bulunan şahısların üstleri aranmış… Bazı şahısların ellerinde bulunan taş sopa gibi maddeler toplanmıştır. Jandarma kuvvetlerinin 70’i kortejin sağ tarafına, 70’i kortejin sol tarafına 5’er metre aralıklarla dizilmiş polislerde kortejin ön ve arkasında tertibat almışlardır. Etrafı bu şekilde güvenlik kuvvetleri ile sarılı olan 4-5 binlik cenaze konvoyu” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:292) bilinen bilgiler bunlardır. Kortej olaysız bir biçimde cenaze törenin yapılacağı Ulu Cami önüne kadar gelmiştir. Ulu Cami’nin önünde 8-10 bin kişilik bir grup ile karşılaştılar. Örgütlü saldırganlar çevre ilçe ve köylerden Cuma namazına gelenleri örgütlemiş ve cenazelere tepki oluşmuştu. “200-300 kişilik kaleye çıkmış bir grup” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:292) cenazeler için toplanan kitleye ateş açar. Silahın yanı sıra pek çok yabancı madde kitleye atılmıştır. “Cenaze kortejini oluşturan sol grup karşı grubun saldırısı üzerine cenazeleri yerde bırakarak dağılmış ve güvenlik kuvvetlerinin himayesinde olay yerinden uzaklaştırılmıştır.”(Maraş Olayları Gerekçeli Karar:293)  22.12.1978 günü yaşanan bu saldırıda üç saldırgan öldürülmüştür. (Memili Bakıcı, Cemil Karadutlu, Hamza Yıldız) Kim tarafından öldürüldükleri hala açığa kavuşmamış üç sağcının ölümü etnik ve siyasi çatışmayı derinleştirmiştir. Saldırı sonrası çarşıya kadar inen saldırganlar Alevi vatandaşlara ait iş yerlerini tahrip etmişlerdir. Büyük bir planın parçası olan katliamı başlatan bu ilk olay sonucu üç kişi gözaltına alınmıştır.
Güvenlik güçlerinin yetersiz tedbirleri gelecek olan katliamı hazırlayanların işini kolaylaştırmıştır. Gece Maraş’ta sabaha kadar sürecek anonslar duyulur. “Kahramanmaraş Teknik Makine Sanatkârları Derneği ,Kahramanmaraş Ülkücü Gençlik Derneği ve Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş İlçe Başkanlığı, gerek 22 Aralık gecesi Ulu Cami’den gerekse sabahın erken saatlerinden itibaren belediye hoparlöründen ‘üç Müslüman din kardeşimiz komünistler tarafından öldürüldü bunların kanları yerde kalmayacak’ sözleri birçok kereler anons edilmiş ve halk bu şahısların cenazelerine çağırılmıştır” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:297) 23.12.1978 tarihinde saat 08.00-08.30 sıralarında Yörükselim Mahallesi’ne yönelen saldırı mahalledeki direniş ve askerin attığı uçaksavarlar ile tam bir savaşa dönmüştür. Gerekçeli Karar’da Yüzbaşı Bülent Engin’in belediye binasına gidip sokağa çıkma yasağı ile ilgili anons yaptırmaya çalıştığı, gün boyu yapılan anonsu yapanı sorduğunda “Bilmiyoruz” yanıtını aldığı ifadeleri yer almaktadır. Bu esnada birçok yangın çıkmakta ancak yangınlara müdahaleye gelen itfaiye erlerini saldırganlar engellemektedir. Yörükselim Mahallesi saldırı sonrası boşaltılmış ve bir kısım Alevi Askerî kışlaya alınmıştır. Şehrin iki yakasına konumlanan Alevi mahallerinde aynı saatlerde başlayan saldırılar bu saldırıların planlı olduğunun kanıtıdır. Katliamcılar ortak söylemlere sahiptirler. Dini öğeler üzerinden şekillenen sloganlar Aleviliği komünistlik olarak biçimlendirmeye dönmüştür. Katliamın en şiddetli yaşandığı Namık Kemal Mahallesi’nde görev yapan Asteğmen Rasih Mutlu, Gerekçeli Karar’da evlere saldıran 10 kişilik bir gruptan 3 kişiyi yakaladığını söylemiş ve saldırganları teslim alan askerlere yapılan saldırı sonucu saldırganların kaçtığını ifade etmiştir. “Askerin mermisi bittiği için müdahalede geç kalmıştır” (Maraş Olayları Gerekçeli Karar:327)
Resmi bilgilere göre “Kahramanmaraş’ta belirtilen tarihlerde cereyan eden olaylarda 111 vatandaş öldürülmüş, 552 ev, 289 işyeri, 8 oto tahrip edilmiş milyonlarca liralık hasar meydana gelmiştir.” Resmi olmayan beyanlara göre ise ölü sayısı 500'e yakındır. Şeyh Adil Mezarlığı'nda topluca defnedilen kurbanların defin yerinin tam olarak neresi olduğu ve defin tarihinde dini tören yapılıp yapılmadığı bile açık değildir. Birçok Alevî şehri terk etmiş, bu durum bilgi alma imkânını kısıtlamıştır. Mahkemede kullanılan ifade ile şehir katliam sonrası  “harpten çıkmış” hâle dönmüştür.
3.DİL,SÖYLEM VE İDEOLOJİ İLİŞKİSİ
Dil kişiler arası iletişimi sağlamasının yanında toplumsal pratiklerin ve kültürün yeniden üretimini sağlar. Dil genel anlamda toplumsal bütünleşmeyi sağlayan bir kurumdur.  Bir işaretler sistemi olan dilin anlamlı kültürel bir toplam haline gelmesiyle söylem oluşur. Söylem buradan da anlaşılacağı üzere anlama işaret eden bir durumdur. Bu nedenle dilin incelenmesinde yapısal boyutun söylem yanı önem kazanır. Bu noktada dili günlük dil ve teknik dil biçiminde sınıflandırmak yerinde olacaktır. Gündelik dil, teknik dilin onun üzerinde inşa edildiği temeldir. Günlük hayatta kullandığımız özel teknik tanımları, isimlendirmeleri üretirken bize alan sağlar. Bu teknik tanımları derinleştirmemizde yardımcı olur. Çünkü günlük dil toplumların birikimlerinin yansımasıdır. Bu nedenle, günlük dilin ve konuşmanın zengin olması terimler hakkında kavramsal olarak düşünmemizi kolaylaştıracaktır. Dil/konuşma eylemleri, Habermans’ın eleştirel teorisi ile de yakından ilişkilidir. Habermas’a göre söze dökülmüş şeyler kısacası söylenenler hiçbir zaman basit birer cümle ya da söz dizini değillerdir, söylenenlerin içerikten ayrı kendilerine has ruhları vardır. Söylem ve konuşma eylemlerinin anlamı, içinde yapılandığı öznelerarası içerikten türemektedir (Cohen, Manion ve Morrison,2005).
Söylem, belli bir kültür topluluğunun üyelerinin verili bir duruma bağlı olarak otomatik olarak kullanıma soktukları dile getirme biçimlerini kastetmekte ve verili toplumsal bağlamda kullanılabilen anlamsal ilişkilerden söz etmektedir. Her söylemsel olay, yani metin olarak incelenebilen her dil kullanımı ya da toplumsal pratik, belli bir toplumsal yapının ürünü olan kurumsal ve durumsal ilişkiler ağı içinde yer alan özneler arasında gelişen bir eylem olarak anlaşılmalıdır. Özneler, toplumsallaşma süreci içinde bulunduğu topluluğu yöneten inançlar, değerler ve tutumlardan oluşan ideolojiyi, söylem aracılığı ile içselleştirmektedir. (Mora,2008:18)
Bir değerlendirmeye göre daha doğrusu klasik yaklaşımlara göre ideoloji, olaylar üzerine kurulu, insanların düşünce ve davranışlarını etkileyen çeşitli kaynaklardan beslenen bir inanç sistemidir (Mardin, 1969: 16 vd.;Baechler,1976:18). İdeolojiler hala anlaşılamayan bir biçimde konumlanmıştır. Bir gün bir arkadaşınızın bir siyasi fikre delicesine inandığını görebilir bunu anlamlandıramazsınız. İdeoloji böyle bir durumdur. Marks'a göre "İdeoloji gerçeğin bir parçasını, insani zayıflığı; ölümü, acıyı, güçsüzlüğü içinde taşır. Böylece yorumlanmış ve aktarılmış gerçekle bir bağıntısı olduğundan bu gerçeğe geri dönebilir ve gerçekten canlı olan insanlara kurallar ve sınırlar koyabilir. İdeoloji dünyayı nasıl görmek gerektiğini bildirir ve yaşam biçiminin yorumlanmasını sağlar. Yani belirli bir noktaya kadar "praksis"e izin verir. İdeoloji kendilerini haklı görmek isteyen, göstermek isteyen egemen oluşuma yardım eder. O, bir dünya görüşüdür ya da dünya görüşünü temsil eder." (Lefebvre,1964:96) Tüm bunlardan hareketle ideoloji kendini ifade etme ihtiyacı duyar diyebiliriz. Karşıtlıklar ve çatışma dil aracılığı ile çözümlenmeye çalışılır. Ancak kültürel bir çok farklı kod nedeniyle dilde anlam sorunları ortaya çıkar. Anlam sorunlarına, dilin kullanımına bakılarak çözüm bulunması gerektiği düşüncesi oluştuğundan beri dil anlamsal bütünlüğü ile irdelenmeye başlamıştır. Bu çalışmalar ile birlikte dil felsefesine dayalı kuramlar geliştirilmiştir. “Dil ve söylem arasındaki bağlantı söz edimleri kuramına dayanmaktadır. Başlangıçta dil felsefesi kuramı olarak gelişen söz edimleri kuramı, tarihsel açıdan çözümlemeci felsefe olarak bilinen bir ekol içerisinde gelişip açınmıştır. Günümüz modern dünyası mücadeleler ve çelişkilerle karakterize edilir. Homojenlik hiçbir yerde mevcut değildir, buna karşın ideolojik ikilemler, parçalılık/bölünmüşlük, çoklu kimlikler mevcuttur (Wodak, ve Meyer, 2002).” Post-modern çağ ile birlikte netlikler ortadan kalkmıştır. Aynılıklara olan vurgular azalmış, kimlik ve aidiyetlere vurgular artmıştır. Tüm bunlar farklılıkların bir arada olması ile mümkün olmuştur. Ancak bunları kategorize etmeye ve düzen sağlamaya çalışan iktidar yapısı sürekli bir biçimde heterojen yapıları çözümleme yoluna gitmiştir. Bu çözümlemeler dile ve dolayısı ile söyleme de yansımıştır. İdeolojik, çoklu kimlik yapıları farklı dil sistemleri kurulmasını beraberinde getirmiştir. Toplumsal yapının bir arada kalmasının en önemli öğelerinden biri olan kültürün aracısı dildir. Kişiler, dil üzerinden ideolojilerini, karakterlerini, kısacası fikir dünyalarını kurgularlar. Bir çok kimlik yapısına sahip olan toplumsal hayatta ortak akıllar oluşturularak birlik sağlanır. Ancak günümüz toplumu farklı kimliklerin çatışmalarına sahne olmaktadır. “Bu çoklu kimlikleri anlayabilmek çoklu nedensellik bağlamında düşünmekle mümkün olabilir. Modern dünyanın bize getirdiği yapı karmaşık, müphem ve ikirciklidir. Bireyler söylem yaratamaz. Bunun yerine söylemler sosyal düzeyde mevcutturlar. Söylem, anlamı inşa eder ve böylelikle toplumlar mevcut semboller ve anlamlar arasında bağ kurar. Bu yolla toplumlar konular, olaylar ve olgular üzerinde nasıl düşünecekleri ya da iletişim kuracakları söylemler üzerinden kazanırlar (Potter, 1996).” Dilin söylem boyutu tıpkı bu kimlikler gibi çoklu, çatışmacı ve müphemdir. Toplum ile paralel gelişimler gösteren söylemsel boyut zaman tam da post-modern olgulara benzer. “Söylem, güçlü ve karmaşık bir yapıdır. Söylemin karşısında olduğunu iddia eden düşünceler söyleme göre şekillenir ve söylem içerisinde kendi yerlerini, değerlerini bulur (Sözen, 1999).” 
Dil anlamsız işaretler kümesidir. Anlamı ona katan bizim kazandırdığımız simgesel boyuttur. “Masa” dediğimizde gözümüzde her birimizin farklı renk ve boyutlarda ayaklar veya bir destek üzerine oturtulmuş tabladan oluşan bir mobilya gelecektir. “Masa” sözcüğünün simgesel olarak beynimizde “Sandalye” olarak kodlanmamış olması simgesel düşünce sisteminin bir tesadüfüdür. Saussure’cu bir tarzda düşünürsek kelimeler düşünceler olmasaydı anlamsız bir yığından başka hiçbir şey olmazdı. “Ve her şeyi anlamlı kılan şey ise yine seslerin düşünce ile var olmasıdır. Genel itibariyle farklı alanlara ait olabilen, ancak yine de her şeye rağmen ortak çalışma kurallarına uyan bir ifadeler birliğini gösteren söylem, Foucault’nun Collège de France’da yaptığı konuşmanın başlığından da anlaşıldığı üzere, yapısalcı “dil- söz” karşıtlığı aşılarak, “söylemin düzeni” olarak ele alınmıştır” (Revel 2012: 114-115). Başarılı yargılar doğru bilgilere bağlıdır. İktidar da bu nedenle doğru söylemlere bağlıdır. Meşruiyetini bu sayede sağlar ve hakim olur. Söylem ise bu anda önem kazanır. Söylem inceleme, konuşma veya metinler aracılığıyla oluşan anlamlı dil bütünü ile alakalı geniş bir alana hakim sosyal ve kültürel araştırmalar içinde kullanılan bir araştırma yöntemidir. Söylem analizinin teoriksel arka planında sosyal bilimlerdeki sosyoloji, psikoloji, dilbilim, medya, siyasal bilimler gibi pek çok farklı alan yer almaktadır. Bu alanların her biri söylem analizini kendi bakış açılarına ve bilimsel yöntemlerine dayalı olarak kullanır ve söylem analizine ilişkin kendi kurallarını oluşturur. Söylem analizine ilişkin yaklaşımların çeşitliliğe rağmen, hepsinin dayandığı ortak kurallar bulunmaktadır. Post-modern çağın anahtar kavramı “dile dönüş” söylemin eleştirisi biçiminde olur. Bu noktada, tıpkı söylem kavramında olduğu gibi, söylem çözümlemesinin açılımını sağlayan kavramlar; Yapısalcılık, Post-yapısalcılık ve Hermeneuitik’tir
3.1.Yapısalcılık
Yapısalcı anlayış varoluşçu biçimin devamı olarak 1950’li yıllarda Fransa’da doğmuştur. Rasyonelliğin yükselişi ile hümanizme bir eleştiri olarak yükselmiş özneyi yok saymıştır. Temelde Saussure’ün etkisi vardır ancak onun geleneksel tarzını yanlış bulur ve karşı çıkar. Dili bir nesne gibi sistematik bir biçimde incelemeyi öngörür. Bu matematiksel yaklaşım ile Saussurecu yaklaşımdan tamamen kopulur. Bu haliyle dil, dilin göstergesi haline gelir. Dili bilimsel olarak incelemek gerektiği yapısalcılığın temel argümanlarından biridir. Dili nesneleştirmenin ana nedeni de bu durumdur. Dili anlamak demek, dilin öğeleri arasındaki  oluşmuş sistemi çözümlemek demektir. Dil düşüncenin aracı değil, aksine düşünce dilin aracıdır. Dil gerçekliği yansıtmaz, gerçekliği üretir ve sözcüklerin anlamını nesneler değil, dil belirler. Yapısalcılık, dili tarihsel ilerleyişten koparmıştır. Kapalı bir yapı olarak inceleyen bir dilbilim temeli yaratmıştır. Söylem araştırmaları dilin bir iletişim formu olduğu düşüncesinden yola çıkar. Dil göstergesel bir tertip sağlayan enformasyon aracıdır. Yapısalcıların üstlendiği görev, farklı kültürlerin organize ettiği algılama ve dünyayı anlama biçimlerine dayalı kavramsal yapıları açıklığa çıkarmaktır. Yapısalcılık, bir şeyin somut gerçekliğinden çok kişilerin onu nasıl anlamlandırdıklarına yönelir. Yapısalcı kuramlar semiyolojiyi ardında ki yapıyı unutmadan irdelerler.
Saussure’e göre bir dilin var olması için bir topluluğun/cemaatin bulunması gerekir bu bağlamda dilin toplusal varoluş dışında varlığından söz edilemez. Bu haliyle dil, dilin göstergesi haline gelir. Günümüzde söylem teorileri Saussurecü dilbilim sistemini kabul eder, ancak bütün söylemlerin ardında tek ve genel bir sistem fikrini reddeder (Sözen, 1999) ve diğer dilbilim açıklamalarından beslenir. Günümüzde söylem teorileri Saussurecü dilbilim sistemini kabul eder, ancak bütün söylemlerin ardında tek ve genel bir sistem fikrini reddeder (Sözen, 1999) ve diğer dilbilim açıklamalarından beslenir. Söylem çözümlemesi esas Ferdinand de Saussure’le, ama daha ziyade Saussure sonrası araştırmacılarla ve özellikle de Roland Barthes ve Michel Foucault’yla geliştiğini belirtmek gerekir (Cevizci, 2005: 1541).Semiyoloji (göstergebilim) alanında kitle iletişimi inceleyen ve popüler kültürün ideolojik yönünü ortaya koyan ilk isim Roland Barthes olmuştur. Mitler egemen değerleri topluma aktarır, tarihi yok eder ve yaptığı tanımlamalarla insanların kimlerle özdeşleşeceklerini ve nelere karşı çıkacaklarını belirtir. Mitler açıklamalardan ziyade totolojilere başvurur, statükocu fikirleri korur. Sağduyu yaratarak eleştirel aklı köreltir. (Yaylagül,2013:123) Yapısalcılık “yapı” sözcüğünden türetilmiş bir sistemi işaret eder. Bu nedenle parçaları incelemek yapının görevidir.
Fredric Jameson’un dediği gibi, yapısalcılık her şeyi dilbilimin terimleriyle yeni baştan, bir kez daha düşünme girişimidir (EAGLETON 1996:123-158). Bu parçalar toplumda özgür olarak dolaşırlar. Kültür ve toplumla ilişkili olması nedeniyle yapının bir parçasına olan etki bütünü etkiler. Bu mantıkla hareket eden yapısalcılık, parçalar arasındaki karşılıklı bağdan bütüne doğru yönelimi açıklayarak araştırmacılara, kültürel sistemi bir bütün olarak inceleme olanağı verir. Yapısalcı eleştiri bir metinde ki hakikati görmeye bizi yaklaştırır. Yapısalcılık zamanla kendi içinden ve dışarıdan eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler Post-yapısalcılığın doğmasına kaynaklık etmiştir.
3.2.Post-Yapısalcılık
Yapısalcılığa karşıt bir tez olarak nitelendirilebilecek post-yapısalcılık ise, esas itibariyle, nedensellik, özdeşlik, insan öznesi, anlam, doğruluk gibi kavramların eleştirisi biçiminde ortaya çıkmıştır. Post-yapısalcılığa göre her şey bir yapıdır ve bu yapının merkezi ve sınırı yoktur. Dil kendi içinde kapalı bir sistem değil açık ve esnek bir sistemdir (Orkunoğlu,2007). Post-yapısal anlayışta metin odak nokta değildir. Okur merkezli bir anlayış hakimdir. Post-yapısalcı yaklaşım metin merkezli bir yaklaşımdır. Bu görüş, her metinin ötesindeki yapının önemini arttırıp okuyucuyu önemsizleştiren yapısalcıların tersi bir anlayıştadır. Bu durumda metnin anlamını yazar değil, okuyucu belirler. Çok fazla okuyucu olduğu için, metnin de birden çok anlamı oluşur. Metni oluşturanların oluşturduğu iktidar kaybolmaya başlar. Bu anlayış çerçevesinden bakıldığında metni oluşturan yazar değildir, metni okuyanlardır. Post-yapısalcılık kavramı modernitenin yitimi üzerine varolmuştur. Bu yitimin, daha doğrusu modernizmin aşılması ve yıkılması durumu dile de yansımıştır.
Post-yapısalcılık, büyük oranda 1968lerin ürünü olarak ortaya çıkan bir yaklaşım biçimi görülüp literatürde de zaman zaman post-modernizim ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Post-yapısalcılık konusundaki tartışmalar içinde, aynı zamanda post-modernist tartışmalar içinde de adı geçen Derrida, Guattari, Foucault, Lyotard gibi isimler yer almaktadır. Yapıbozum kavramı da özellikle ABD ve Fransa'da Postgörüngübilimsel (post-phenemolojical) ve Post-yapısalcılık adları altında yapılan tartışmalar içinde sıkça yer almaktadır. Yapıbozum kavramı da 1960'lı yıllarda Derrida ile güncel hale gelmiştir. Bu kavram da yapısalcılığın eleştirisi içinde ortaya çıkmıştır (Sanıp 1995: 4-159). Dile yansımalar post-yapısalcılığın oluşumu ile görülmüştür. Ancak tüm bu yansımalar hayata nüfuz etmiş ve genel toplumsal kuram çerçevesine almak gereği oluşmuştur. Bu aşamada post-modernizmi açıklamak gereklidir.
3.2.1.Post-Modernizm
Post-modernizm kavramı, ilkin 1960'larda New York'taki sanatçılar ve eleştirmeler arasında kullanılmaya başlanmış, daha sonra 1970'li yıllarda Avrupalı kuramcılar tarafından geliştirilmiştir. Bu kavram, bir yönüyle evrensel bilginin ve temelciliğin (foundationalism) eleştirisi içinde tanımlanmaktadır. Post-modernliğin çıkış noktası ve tanımı konusunda çeşitli görüşler vardır. Kimilerine göre post-modernlik, modernliğin bir parçası ve uzantısı, kimilerine göre ise modernlikten köklü bir kopuştur (Sanıp 1995: 156-158). Modernizmin insan merkezli, bireyci yaklaşımı hümanizmi yükseltmiştir. 19. Yüzyıl modern toplum tasarımının altın çağıdır. Aydınlanma felsefesi ile gelişen modern insan rasyonel ve akılcı bir biçim almıştır. Ancak bu rasyonel akıl 20. Yüzyılda çıkan savaşlar, kanlı katliamlar sonucu başarısızlığa uğramıştır. İnsan merkezli olan modernite tasarımı yenilmiş, hümanizm darbe almıştır. Post-modern kavramını Almanya’da ilk kez kullanan Habermas’tır.
Postmodernistler, pozitivizm ve onun uzantısı durumunda olan diğer kuramlarla (mantıksal pozitivizm, yapısalcılık-işlevselcilik vb.) da uzlaşmaz bir tutum içinde görünmektedirler. Onlara göre gerçeklik, önemli ölçüde dilsel bir alışkanlık olup dil, sadece bir araç olmayıp aynı zamanda, insanların dünyayı anlamlandırmalarına yarayan biricik çerçeveyi de oluşturmaktadır (Murphy 1995: 73).
Post-modernizm “modernizmin sonrası” anlamındadır. Batılı toplumların entelektüel yaşamında en tartışmalı alanlardan biri haline gelen post-modern algı kimine göre modernizmin devamı kimine göre modernizme bir eleştiridir. Ancak post-modernizmin ortaya çıkmasında modern çağın getirdiği derin boşlukların doldurulma ihtiyacı vardır. Postmodern kültürde toplumun, büyük anlatılarda (meta-narratives) ileri sürüldüğü gibi bir bütün (totalite) olduğu ya da mükemmel bir sistem olduğu görüşü terkedilmekte. mutlak bilginin yokluğu kabul edilmektedir (Murphy 1995: 61).
3.3. Hermeneutik
Hermeneutik, genel anlamda, herhangi bir ifade, anlam, metin ya da sanat eserini yorumlama sanatıdır. Yaygın olan diğer bir tanıma göre hermeneutik, anlama öğretisidir. Hermeneutik tarihsel gelişim süreci içerisinde çeşitli alanlara uyarlanmıştır. Bu alanlardan başlıcaları teoloji, hukuk, filoloji, tarih ve felsefedir. Hermeneutik, bir konuşma, yazılı kelimeler ya da resimlerden oluşan metnin ayrıntılı okunması ya da incelenmesine vurgu yapar (Neuman, 2008). Bir görüşe göre parça bütn ilişkisi hermeneutikte oldukça önemlidir. Parçalar bütünleri etkiler, bütünler ise parçaları etkiler. Birlikteliğin uyumunun incelemesi yapılacak bir yorumu doğru kılar. Ancak Gadamer, bu yorumu oldukça tarihçi bulur. Diyalektik mantık ile yürütülen bu yorumlama biçimine karşı çıkarak metin ve okuru birbirine yaklaştırır, bir olmalarını sağlar. Ona göre hermeneutik başka bir dünyada gelişmiş olan söylemin günümüzde var olması ile alakalıdır. Ortak bir akıl sağlamak doğru bir yorum getirmeyi de sağlar. Dilin hermeneutik yapısı üzerinden dili inceleyerek yorumlamak kültürel kodları çözümleme yolunda en uygun yöntemdir. Felsefî hermeneutik deyince akla ilk gelen filozof şüphesiz ki Hans-Georg Gademer’dir. Gadamer, baş yapıtı “Wahrheit und Methode” (Gerçeklik ve Metot)’ta Heidegger’in insan varlık analizinden hareketle felsefî hermeneutiğin temellerini oluşturmaya çalışır. Gadamer’e göre yorum; yapay anlamın maskesini düşürmek, gizlenen ya da başka bir biçimde aktarılan anlamın üzerindeki örtüyü kaldırmaktır. Yorumlama bir gelenekte yaratılan söylemin açıkça ifade edilmesidir. Diğer bir ifade ile yorum için söyleme/lere ihtiyaç duyulmaktadır. Herkesin söylem olarak kabul ettiği bir metnin veya insanın demek istedikleriyle kastedilen ifadeler, yorumlama ile açık bir hale gelir. Bu süreç yorumlayan ile yorumlanan arasında bir köprü kurarak boşluğu ortadan kaldırır (Sözen, 1999). Genetik ile ilgili dil metaforlarla iç içedir. Genleri bir şifre biçiminde kodlayan DNA, bilim ile metaforun her zaman iç içe olduğunun kanıtıdır. Tüm bunları bilimsel açıdan değerlendirebilmek için bilimin etkin olarak okunmasına ihtiyaç vardır. Bunu ise modern hermeneutiğin salt yorumlayıcı/anlamacı tutumu ile gerçekleştirmek olanaksızdır. Bilime etkin ve kurucu olarak katılmanın yolu yeni bir anlayışı talep eder. Post-modern hermeneutik bu yeni yoldur. Bu anlayışa göre, bilim hermeneutiği ile hermeneutik bilim felsefesinin birbirinden ayrılması gerekir. Söz konusu yaklaşım hermeneutiğin yalnızca bilim felsefesi ile sınırlandırılmaması gerektiğini, bilimin hermeneutik bir kavrayış ışığında da yapılabileceğinin altını çizer. Bilim de yorumlayıcı anlayış bu sayede salt anlamacı boyutu aşar.
4. MEDYA, İKTİDAR İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA ELEŞTİREL SÖYLEM
Eleştirel Realizm, Bhaskar tarafından geliştirilen, kökenleri hem Kantçı görüşe hem de Marksizme dayanan bir epistemolojidir. Anglosakson akademik dünyasında itibarı yüksek olan bir felsefî görüştür. Temel faraziyesi gerçekliğin katmanlardan oluştuğudur. Düşüncenin bir ayağı Marx’a dayanmaktadır (Groff, 2008). Marx, Kapital’in üçüncü cildinde “Eğer ki gerçeklik gördüğümüz gibi olsaydı, bilim diye bir şeye gerek kalmazdı” demektedir. Gerçeğin salt göründüğü gibi olmadığına ancak yine de dipte bir gerçekliğin var olduğuna işaret etmektedir.
Eleştirel realizm, dilin sosyal gerçekliğimizi inşa ettiğini kabul eder; ancak bu inşalar maddi koşulların kısıtlamaları ve olasılıkları dâhilinde olabilir. Eleştirel realistlere göre, materyal pratikler, söylemsel pratiklerden bağımsız biçimde ontolojik anlamda vardırlar ancak aynı zamanda onlarla ilişki içerisindedirler. Rölativist olmaktansa eleştirel realist olmanın getirisi, analizin söylemsel pratikleri göz önünde bulundurduğu kadar insanların maddi koşullarını da göz önünde bulundurabilmesine yol açan teorik imkanlardır (Sims-Schouten, Riley, Willig, 2007).
Medyanın tanımına geçmeden önce, bu kavrama açıklık getirmek, anlatmak istediğimiz konunun anlaşılması yönünden önemlidir. Günümüzde yoğun olarak kullanılmasına rağmen “medya” kavramının sınırları ve kapsamı belli değildir. Bir çok görsel, yazılı, işitsel enformasyon aracı için genel biçimde “medya” kavramı kullanılmaktadır. Bu kavram oldukça geneldir ve karmaşa yaratır. Bu karışıklığı gidermek için “medya” söylemi yerine “kitle iletişim araçları” (KİA) ifadesinin kullanılması yerinde olur.  KİA’nın dünyada etkili olarak kullanılması yazılı basın ile başlamıştır. Daha sonra 1930’lardan 1950’lere kadar radyonun etkili bir elektronik basın aracı olduğu görülmüştür. Özellikle bu dönemde radyo, siyasi iktidarların propaganda aracı olarak kullanılmış, 1950’lerden sonra televizyon, çok hızlı bir biçimde toplum hayatı içinde yerini almaya başlamıştır. Teknoloji alanındaki gelişmeler, iletişim araçlarına da yansımış ve  hızlı bir değişim dönemine girilmiştir. Günümüzde iletişim araçları alanında yaşanan hızlı gelişmelerden dolayı, iletişim ‘toplumu kavramı’ çağımızı anlatmak için çokça kullanılır olmuştur. Diğer taraftan, iletişim alanındaki teknolojik gelişmeleri takip etmek bile artık zorlaşmıştır. İki görece karşıt gazetenin; yani yazılı basının haberlerinin ele alındığı bu çalışma yorumlama ile iktidar ilişkilerine eleştirel bir analiz sunacaktır. Bu ise ideolojiyi doğru okumakla mümkündür. Türkiye açısından bakıldığında 1980 sonrası “televizyon medyası” öne geçmiştir. Ancak o günlere kadar yazılı basın etkili bir iletişim ve ideoloji aracı olmuştur.
İdeoloji kavramı köken olarak, modern toplumsal bilime temel olan Bacon'un "idola" düşüncesine kadar uzanır. Bacon'un ve hatta Hobbes'un ardından gelen Holbach'ın düşünceleri ideoloji kavramının kavramsal ana çizgisini verir gibidir: "...bizi yanlış yöne götürmekten başka işe yaramayan hayalleri yıkabileceğimiz araçları aramak..." (Holbach,1999: 16).
Dünya görüşümüz oluşurken BİZ-ONLAR şeklinde bölünmelere gidilir. Sosyolojide ki iç-dış grup benzeri bir yapılanmadır. Bu karşıtlıklar ideolojinin beslendiği çatışma alanlarıdır. Söylemlerini de bu alanda yaratır. Bu söylemleri yaratmaya çalışan egemenlerin iletilerini göndermek için Althusser’e göre belli ideolojik aygıtlar vardır. Bu aygıtlar devletle birebir ilişkili olabileceği gibi devletin çok dışında gözükebilir. Althusser ideolojiyi sadece zihin ile sınırlamamış onu pratik bir biçimini ortaya koymuştur. Eleştirel aklın inşasında çok büyük çalışmalarda bulunmuştur.
İdeolojinin oluşumu maddidir. Yani onu oluşturan yapı ve işleyişler maddi oluşumludur (ALTHUSSER,1995:299). Devletin ideolojik aygıtları maddi bir yapı olarak kendi içindeki ideolojik oluşumları topluma haber ileti olarak, gönderirler. Bu noktada bilinmeli ki Kitle İletişim Araçları ideolojik aygıtların en önemlilerindendir. İdeoloji kişiler üzerinden yeniden üretilir bu da statükoyu yeni ve yeniden üretmeye yarar.
Egemen yapı ideolojilerini sunarken meşruiyet kazanma çabasındadırlar. Ancak unutulmamalıdır ki meşruiyet isteği benimsenen ideolojiye göre söylemlere yansır. Gerçekliği saklama algıyla oynama kimi ölüm haberlerinin doğallaştırılması bununla ilgilidir. Biz-Onlar ayrımında yapılan Biz vurgusu üzerinden propaganda yaparak insanları birleştirme ideolojik bir propagandadır. Tam bu noktada değindiğimiz Onlar kavramı yani yabancı olana, bize dahil olmayana kin ve düşmanlık beslenir. Bu durumda tam tersi olan bölünme yolu seçilir. Şeyleştirme yani somutlaştırma da geçmişten günümüze süre gelen bazı durumları hep öyle kalacak gibi göstermeye dayanır. “Kadınlar fiziksel olarak yetersizdir, kendilerine bakamaz” tarzı bir söylem modern toplumdaki eşit iş gücü hakkı ile tersini kanıtlamıştır. Ancak ataerkil söylemde yerini hala korumaktadır. Aynı somutlaştırma konum dahilinde yer alan Alevi ailelere yapılmıştır. Geçmişten bu yana sık sık isyan ettiği ve iktidara karşı çıktığı için zulüm gören Alevilerin solcu-devrimci, isyancı olarak somutlaştırılmalarına neden olmuştur. Medya metinlerinin üretim ve tüketim süreçlerinin, ideoloji merkezli çalışılması İngiliz Kültürel Çalışmaları ile başlamıştır. İngiliz Kültürel Çalışmaları'nın medya metinlerine yaklaşımını, doğal olarak medyaya ilişkin bakış açıları belirler. İngiliz Kültürel Çalışmaları medyayı, toplumda hakim ideoloji ve değerleri yeniden üreten bir kurum olarak görür. Bu yaklaşım medya metinlerinin ideolojik analizinin gerçekleşmesini sağlamıştır. Stuart Hall’a (1982:64) göre, medya dünyadaki olaylar hakkında anlamlar üretir. Medya imajları basit bir şekilde dünyayı yansıtmaz, dünyayı yeniden üretmek yerine yeniden sunar. Bunu yaparken medya, olayları ve olguları seçer, yapılandırır ve biçimlendirir. Böylece medya hali hazırda var olan bir anlamı iletmek yerine kendisi bir anlam üretir ve ürettiği anlamı iletir. Gazetelerin kurumsal işleyim yapısının incelenmesi gazetelerin toplumsal etkileşimini ve kendi iç etkileşimini çözümlemede önemli veriler sağlar. Bunu gerçekleştirmek yapılacak en kestirme yol gazeteleri toplumsal ve tecimsel bir kurum olarak iki ayrı boyutta incelemek olacaktır. Bunların yanında gazetelerin kurumsal yapılanmaları incelenirken işleyimsel yapılanmalarına da değinmekte fayda vardır. Bu yapılanmanın çözümlenmesi, gazetelerin haber üretim sürecine belirim kazandıracak ve böylelikle, tecimsel örgütlenme ile toplumsal yapılanmalar arasındaki bağ açıklığa kavuşacaktır. Gazetelerin toplumsal bir kurum olması, toplumsal iletişimde edindiği bir takım işlevlerden ileri gelmektedir. Kitle iletişiminin toplumsal yaşamda edindiği bu konum, ondan bazı işlevleri yerine getirmesi yönünde beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kitle iletişiminin toplumsal işlevleri dört ana başlıkta toplanabilir. Bunlar basının halk temsilciliği yönünde geliştirilen bir toplumsal dizilenimin ışığında oluşturulmuştur. Böylelikle, basının asli görevlerinden ilki topluma haber ve bilgi sunmak olarak belirlenmiştir (Işık, 2000: 59). İngiliz Kültürel Çalışmaları’nda ideoloji kavramının kültürel metinlere yansımasını daha ayrıntılı bir biçimde ele almak yerinde olacaktır.
4.1. İngiliz Kültürel Çalışmaları
 İdeoloji, İngiliz Kültürel Çalışmaları'nda merkezi bir konuma sahiptir. Storey (1996:4) bir çok ideoloji tanımı olduğunu, ancak kültürel çalışmalar için Hall'un formülasyonunun kabul görmüş bir tanım olduğunu söyler. Hall, Gramsci'nin hegemonya kavramına dayanarak ideolojik mücadele süreçlerini "eklemlenme" (articulation) ile açıklar. Eklemlenme kullanım sırasındaki üretimdir ve kültürel metinler ve pratikler eklemlenme ile anlam kazanır. Millner (1994) Hall 'un Gramsci yorumunun yapısalcılık ile post-yapısalcılık arasında bir yerde konumlandığını öne sürer. İdeolojiyi anlamlar çerçevesinde geçen bir mücadele olarak gören Hall; ideoloji ile ilgili olarak şu üç şeyin altını çizer (Aktaran Larrain, 1994:74) Birincisi  ideolojiler izole olmuş kavramlardan oluşmaz. İkincisi, ideolojiler farklı ögelerin, farklı anlamlar setine eklemlenmesinden oluşur. Üçüncüsü ise ideolojik önermeler bireyler tarafından yapılır, ancak ideolojiler bireysel bilincin ya da niyetin ürünü değildir, aksine niyetler ideoloji içinde oluşur. İdeolojiler özneleri (bireysel-kolektif) oluşturarak çalışır. İngiliz Kültürel Çalışmaları'nda ideolojiye verilen ağırlık Batı Avrupa Marksizmi'nden ve dolayısıyla yapısalcılıktan kaynaklanır. Yapısalcı yaklaşımda konu "gösterge" sorununa dönüşür. Yapısalcılık konusunda değindiğimiz üzere anlam toplumsal bir pratiktir ve "dil" aracılığı ile gerçekleşir. Dil ve sembolleştirme anlamın üretildiği araçlardır. Althuserci Marksizm ve dil bilimin ortak çalışması, "medya metinlerinin" çalışılmasına önemli bir katkı getirmiştir. Geleneksel Marksizm ideolojinin dışsal toplumsal ve ekonomik belirleyicileri ile ilgilenirken, Althusser'in simgelerin, ardındaki iç ilişkileri derinine inmesi metin analizleri konusunu kuramsallaştırmıştır. Ekonomi-politik yaklaşıma göre medya başat ekonomik üretim tarzına bağlı geniş anonim yapılar, olması ölçüsünde ideolojiktir. Matterlart'a göre "ideoloji" bir sınıfın tahakkümünün rasyonelliğine ilişkin göstergeler doğrusudur. Bu göstergeler verili bir toplumun temelini gizleme işlevleriyle düzenlenmiştir. Burada ideoloji, gerçek koşulları perdelemeye yarayan göstergeler oluşturur. Başka bir deyişle, egemen sınıf göstergeleri tersine çevrilebilir, imgeleri öteki sınıfların, bunları gerçekliğin kendisi olarak kabul etmelerini sağlayacak şekilde bozabilir (Aktaran Sholle, 1994:216),
İngiliz Kültürel Çalışmaları'nın en önemli temsilcilerinden Stuart Hall ideolojiyi anlamlar çerçevesinde geçen bir devinim mecrası olarak görür. Bu bağlamda Gramsci'den yola çıkar. Hall, ideolojinin kökenleri ile ilgilenmekten çok nesnel göstergelerine yönelmiştir. Stuart Hall'un medya konusundaki görüşlerini çözümlemek için, öncelikle kodlama ve kod açımlama konusundaki fikirlerini anlamak gereklidir. Hall medya metinlerini üretim-tüketim ve "yeniden üretim" kavramı çerçevesinde ele alır.
Bu bağlamda üretim pratiklerine ilişkin kullanılan bilgiler, tarihsel olarak tanımlanan teknik beceriler, profesyonel ideolojiler, kurumsal bilgi, tanım ve varsayımlar iletinin kendisini biçimlendirir (Hall, 1980:129). Hall kitle iletişim araçlarının işleyişinini şöyle tanımlar (Hall, 1994:200): "Modem iletişim araçları kültürel ve ideolojik alanı tedricen kolonileştirmiştir. Toplumsal gruplar ve sınıflar üretici ilişkilerinde olmasa da 'toplumsal' ilişkilerinde giderek parçalanan ve kısımlar halinde farklılaşan hayatlar sürdürürken kitle iletişim araçları (a) grupların ve sınıfların öbür sınıflara dair bir hayat, anlam, pratik ve değer 'imgesi' inşa etmelerinin temelini sağlamaktan, (b) tüm ayrı ve bölük pörçük parçalardan toplumsal totalitenin tutunumlu bir şekilde bir 'bütün' olarak kavranabileceği temsilleri ve düşünceleri sağlamaktan giderek daha çok sorumlu hale gelir."
Hall’a göre medya metinlerinin üç tür okuması vardır. "Egemen/hakim (hegemonic/dominant) okuma" ile egemen ideolojiyi yeniden üretilir. Hall'a göre ikinci okuma, "tartışmalı" (negotiated) okumadır. Bu okuma türünde okuyucu metnin seçtiği bir kısmını kendine yakın bulur, bir kısmını eleştirir. Bazı okurlar ise metinde ki düz ve yan anlamların hepsini fark eder. Bu okumaya "karşıt (oppositional)" okuma denir. Hall'un tartışmalı ve karşıt okuma yapan izleyicisi aktif bir biçimdedir. Bu açıdan post yapısalcıların aktif öznesi ile çakışmaktadır. Ancak Hall özneyi yapan tarihsel, toplumsal koşulları dışlamaz ve bu koşulları genel olarak kültürle özdeşleştirir. Bu yönüyle de yapısalcılığa yaklaşır. Hegemonyanın güç-iktidar ilişkisinin en önemli araçlarından biri olduğu önermesi üzerinden hareket eden İngiliz Kültürel Çalışmaları medyanın tahakküm ilişkileri ile de ilgilidir.
4.2. Güç-İktidar İlişkisinin Medya Üzerindeki Etkisi
Kitle iletişim araçları, günümüzde toplumsal denetimi sağladığı gibi, toplumsal değişimin de başlıca araçlarından olan bir güç-iktidar kaynağı olarak kabul edilmektedir. Daha da önemle vurgulanması gereken şeyin medyanın kamusal olayların yer aldığı bir alan oluşturduğu, toplumsal yaşamda gerçekliğin ne olduğu konusunda tanımlar medya aracılığıyla oluştuğu (ve/veya oluşturulduğu) ve aktarıldığı savunulmaktadır. Bu yüzden medya, topluma sürekli bir “anlam sistemi” sunmakta olağan ve doğal olan ile olağan dışı ve doğal olmayanın neler olduğunu göstermekte, kısacası, normalin ne olduğunun başlıca belirleyicisi olmaktadır (Demir, 2006:7).  Medya araçları bizleri sürekli düzenlemektedir diyebiliriz. Bu düzenleme düşünce dünyasında da gerçekleşir. Olaylar karşısında aldığımız tutumlar, konumlar ve olaylara verdiğimiz tepkiler bu dayatılan egemen algı ile şekillenir. O halde medya bir kitle iletişim aracı olmaktan çok egemenlerin kitlelere iletmek istedikleri iletileri gönderen bir araç olmuştur. Bu araç, egemen sınıfının ideolojisinin topluma aktarıldığı bir kanaldır.
İncelediğim bir araştırmada (Gölcü, 2009), medya-siyaset ilişkisini siyasi seçim kampanyaları süreci ele alınmış, Türk basınının siyasal partilere nasıl yaklaştığı siyasal kurumlar ve medya ilişkisi bağlamında ortaya koymaktır. Çalışma seçim öncesi yapılmış siyasi haberlerin söylem analizini yapmıştır. Böylelikle siyaset ve medya ilişkisine dikkat çekmiştir. İncelenen gazetelerin yayın politikalarının ve sahiplerinin siyasi ilişkilerinin, haberlerin yapımını ve yayın şeklini belirlemede çok önemli olduğu görülmüştür.
Bir başka araştırma da (Şimşek, 2009) medyada egemen olan işverenler kendi çıkarlarını korumak ve gündem üzerinde söz söyleyebilir olmak istemiştirler varsayımı ile medyanın taraflı davrandığını söyler. 2009 yerel seçimlerini örneklem olarak kullanmıştır. Bulgulardan, medyanın hükümetler ve muhalefet partilerinden herhangi birinin yanında veya karşısında yayın yaptıkları belirlenmiştir
Birçok çalışmada, medya ve siyaset ilişkisi değişik araştırma yöntemleri ile incelenmiştir. Bu çalışmanın farklı olan yönü siyaset ve medya ilişkisinin yanlı taraflarını gazete haberlerinin makro ve mikro yapılarını çözümleyerek ortaya çıkarılmasını istemesidir. Çalışmanın sorunsalını 1970’lerde tekelleşmeye başlayan gazetelerin güç ve tahakküm ilişkileri oluşturmaktadır.
Çağdaş toplum, kendisine baş kaldırma eğilimi gösteren merkezkaç güçlerini, eski toplumsal yapılar gibi kaba kuvvet kullanarak değil; bir yandan teknolojik etkinliğini, bir yandan da “hayat standardı”nı yükselterek hizaya getiriyor. İşte bu “hizaya getirme” operasyonunda, yani muhtemel merkezkaç güçlerinin yerleşik toplum yapısı tarafından özümsenmesi işinde en büyük rolü kitle iletişim araçları oynamaktadır (Avcı, 1990: 31)
4.2.1.Türkiye’de Siyaset Medya İlişkisi
Siyaset ve medya arasındaki ilişki daha cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yakın bir biçim almıştır. 1946 yılına kadar tek partili bir sistem sürmüştür. Takrir-i Sükûn kanunuyla istibdatçı bir dönem yaşanmıştır. Medya, kendi çıkarları ve iyiliği için cumhuriyete muhalefet etmemiştir. Rejim yeni ve hassas bir yapıdadır. Basından beklenilen destek ilk zamanlar ikna yöntemiyle oluşturulmaya çalışılmış ancak mümkün olamayınca kanuni düzenlemeler ve İstiklal Mahkemeleri vasıtasıyla basın denetim altına alınmıştır (Demir, 2007:139). Siyaset de partiler arttıkça medyaya ihtiyaç artmıştır. Siyasiler halkın güvenini kazanmak ve onlara ulaşmak için özellikle yazılı basını kullanmaya başlamışlardır.
Tek parti döneminde medya siyaset ilişkisini çapıcı bir şekilde açıklayan örnek O döneme ait olan Ulus gazetesi örneğidir. Ulus gazetesi Cumhuriyet Halk Partisinin gayri resmi yayın organı görevini yapıyordur ve Ulus gazetesinin dışında gazetenin yayınlanmasına izin verilmemektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında medya- siyaset ilişkisine baktığımızda doğrudan bir ilişki görülür. Son zamanlarda ki medya siyaset ilişkisi içerisine bir de ticaret karışmıştır. Büyük holdinglerin satın aldığı gazeteler günümüzde tekelleşmekte istedikleri ticari sorunları gazetelere yansıtmakta, siyasiler ile kirli pazarlıklara girmektedirler. Bu nedenle bir çok çekişme ve kavga ortaya çıkar.
Son dönem medya siyaset çekişmesine bir örnek; Doğan Medya Grubu’nu ve doğrudan gazeteci Can Dündar’ı hedef alan açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Doğan Medya Grubu’nun sahibi Aydın Doğan’a meydanlarda açık bir biçimde seslenen Erdoğan, Doğan Grubu’na bağlı gazetelerin kendine yönelik kasıtlı haberler yaptığı iddiasında bulunmaktadır. Doğan Grubu ise son zamanlarda sık sık vergi operasyonları ile sarsılmakta, ekonomik zorluklar yaşamaktadır.
Medya siyaset ilişkinsin en çarpıcı örneği olarak ise 28 Şubat sürecini verebiliriz. 28 Şubat MGK kararları öncesi ülkenin irticai bir yapıya doğru sürüklendiği, rejimin tehlikede olduğu gibi iddiaların medya tarafından üretilmesi ile bir hükümet yıkılmıştır. Medyanın ortaya atmış olduğu iddialar bir iktidarın yıkılmasına neden olabilecek derecede mühimdir. Yeni hükümetin yaptığı ilk toplantıyı o dönem Doğan grubu başkanı Aydın Doğan’la yapması medyanın gücünü gösterir. 28 Şubat sürecinin bizzat medya tarafından desteklenen bir rant kavgası olduğunu merkez medyanın içinde bulunan gazetecilerin(M. Ali Birand, Ergün Babahan, Nazlı Ilıcak) yazılarında görmek mümkündür. İktidar-medya ilişkisi karşılıklı çıkar ile ilgilidir. Chomsky’ye göre medyanın en önemli görevi propagandadır ve bunu sadece totaliter rejimlerde değil, demokratik rejimlerde de yapmaktadır. Chomsky, medya patronu olan insanların ekonomik güce sahip olmayanların sesini medyada hesaba katmadıklarını ileri sürmektedir (Göker ve Arkadaşları, 2009:236).
Türkiye’de medya iktidar ilişkisi dönem dönem farklılıklar gösterse de karşılıklı çıkar ilişkisi üzerine kurulmuştur. İktidar medyaya krediler, ihaleler ve ticari bir takım çıkarlar sağlayarak kendine destek sağlamakta, medya da kamuoyunu yönlendirme gücünü iktidardan yana kullanarak iktidarın ona sağlamış olduğu avantaja destek çıkmaktadır. Medya ile siyaset arasındaki ilişki en genel ifadeyle karşılıklıdır (Arabacı 2004: 109). Medya bazen siyaset (cumhuriyetin ilk yılları), bazen de sermaye endeksli etkilerin odağında (son zamanlar) olmuştur. Bu durum medyanın temel işlevi olan haber ve bilgilendirme ile kamuoyunun sağlıklı oluşumuna katkıda bulunmak yerine kendi oluşturduğu dünyanın topluma enjekte edilmesini sağlamaya çalışarak kamuoyunun sağlıklı gelişimini zaafa uğratmıştır.
4.3.Medya Metinlerinde Eleştirel Yöntem Analizi
Kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkileri temelinde yapılan araştırmalar kuramsal yöntemler ve ideolojik anlamda farklı iki yaklaşım etrafında yoğunlaşmıştır. Bunlar liberal ve eleştirel yaklaşımlardır.
Çalışmanın temel yaklaşım şeklini oluşturan eleştirel paradigmanın kökleri Batı Marksizm’ine kadar uzanır. Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü ile adı anılır olmuştur.
Haber kavramı üretildiği toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıyla arasındaki yakın ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda, üzerinde kesin bir anlaşma sağlanabildiği sürece sadece bir tanımla ifade edilemeyecek kadar geniş bir açılımı kapsar. Haberin en çok sorgulanan kısmı gerçeklik ile ilişkisidir. Habere yönelik bir çok tanımın olmasının temel nedeni bir çok işlevi ve toplum üzerinde değişik etikleri bulunmasıdır. Eleştirel yaklaşımlar haberin kaynaklarının sınırsız olduğundan ancak üretimde haber seçme şansının sınırlı olduğundan bahseder. Birincil tanımlayıcı olarak beliren siyasiler, bürokratlar haber kaynaklarını başıdır. Bu nedenle açıklamaları ile medyayı yönlendirir. Profesyonel gazetecilik anlayışında iki çeşit kaynak vardır: birinci elden kaynaklar ve ikinci elden kaynaklar. Birinci el kaynaklar doğrudan haberi sunan muhabirdir. İkinci el kaynak ise habere doğrudan ulaşılamayan durumda başvurulan ajans, siyasi bildiri, dernek açıklaması gibi dış etkenli bir süreci işaret eder.
Profesyonel gazetecilikte her görüşten habere dengeli bir biçimde yer vermek gereklidir. Aksi taktirde belli bir grubun görüşlerine ağırlık veren gazete “parti gazetesi” olmak ile itham edilebilir. Bu durum haberde gerçekliği zedeler. Ancak gazeteler, belirli bir dünya kavrayışına sahip olan bir okuyucu kitlesine, çevresinde bulunan erklere ve reklam pastasını elinde tutan ve onu her an bundan mahrum edebilecek konumda bulunan çeşitli yapılanmalarla her an uzlaşı içerisinde olmak zorundadırlar. Kuşkusuz, bu etken gazetenin olaylar karşısında kuracağı söyleme, yani haberi üretim biçimine yansıyacak ve bu süreçte çevresel koşullar gazetenin ideolojik yapılanmasını belirleyecektir. Bir olay haber olana kadar bir çok çeşitlilik, yaşar. Araca göre yaşanan kelime değişiklikleri ve anlam içeriği, üslubu üreten zihinsel arka planla ilgilidir. Üslup seçimleri sosyal ve ideolojik etkileri açığa çıkarır; haber aktörleri ve olaylar; sosyal, iletişimsel durumlar ve gazetecinin fikirleri hakkında bilgi verir. Cümlenin sentaksı da üslubun bir diğer görünüşüdür. Dolayısıyla kitle iletişim araçları, büyük ölçüde ideoloji aktarımı yapan araçlardır.
Söylem çözümlemesi, “keşif yoluyla bilgi elde etmeye yönelik bir analizdir. Keşfedilen şey, bilgi hakkındaki bilgidir. Burada, bir pratik alanda dil incelenir ve bilginin yapılanmış anlamlarına farklı yollarla ulaşma biçimleri gösterilir. Söylemi incelenebilir kılan şey kurallar ve dilin fonksiyonlarıdır; bunları eylem ya da pratiğe dönüştüren; anlatım/ifade, beyanlar, yani konuşma yolları/eylemleridir ”(Sözen, 1999: 86). Eleştirel söylem çözümlemesi, haberde yer alan ideolojik unsurların seçilen dil formları içerisine yerleştirildiği ve kolayca görünemeyeceği noktasından hareket etmekte ve haber söylemine yerleşmiş ideolojik unsurların ancak eleştirel söylem çözümlemesi ile ortaya konabileceğini vurgulamaktadır. Bu nedenle, medya dilinin rolünün eleştirel bir şekilde çözümlenmesi gerekmektedir. Haber söylemindeki ideolojik pratiklerin ortaya konulmasıyla toplumsal eşitsizliklerin nasıl yeniden üretildiği de ortaya konulabilmektedir (Özer, 2008: 400). Eleştirel söylem çözümlemesi alanında Teun A. van Dijk öne çıkmış bir isimdir.
 4.3.1.Teun A. Van Dijk’in Eleştirel Söylem Analizi
Van Dijk ise çalışmalarında kognitif yapılara yer vermektedir (1997, 2006, 2009). Onun kuramı (Eleştirel Söylem Çalışmaları) eleştirel realizmin hem Marksist hem de Kantçı (aydınlanmacı) yönüne gönderme yapar. Bir yandan toplumdaki baskın söylemin gücü elinde bulunduran elitlerin söylemi olduğunun altını çizen Van Dijk, diğer yandan söylem ile ideoloji arasındaki bağın doğrudan bir bağ olmadığını ve bu bağın arasında bir de zihinsel süreçlerin yer aldığını öne sürer. Söylem-biliş-toplum üçgeninde klasik söylem analizi modelleri hep söylem yapılarına ve toplum yapılarına odaklanır. Bu söylenenlerin anlamı toplumun dışında bir söylemin ya da bilişin mümkün olabileceği değildir. Aksine, insanlar olarak dil kullanıcıları olduğumuzdan ve grup ve toplulukların üyeleri olduğumuzdan temsillerimiz de bu sosyal yapılardan doğru oluşur. (Altınal,2010)
Gazetelerin en temel özelliği birer metin oluşlarıdır. Bu yönüyle balkıdığında gazeteler bir kurum veya aygıt olmaktan çok söylemsel alanda ortaya çıkmış yazılı bir ürün olarak karşımıza çıkarlar. Gazetelerin aygıtsal özellikleri onun metinsel alımlanışı üzerinde etkili olan unsurlardır. Bununla birlikte, gazetenin metinsel boyutunun asıl konusu anlam kuruluşunda yatmaktadır. Anlam kuruluşu, temelde, iki boyutta gerçekleştirilir. Birincisi tek tek metinlerin oluşturulduğu mikro düzey, ikincisi de gazetenin bütünselliği içerisinde anlamlanan makro düzey. Mikro düzeyde aslolan sözceleme yapıları, ve bu yapılar arısındaki bağlantıların kuruluş şeklidir. Makro düzeyde ise, mikro alanda kurulan metinlerin etkileşimi söz konusudur. Bu noktada, birbiriyle etkileşen metinler bir meta anlam yaratır ve bu meta anlam, okuyucu tarafından en az basit metinlerdeki kadar çözümlenebilirlik taşır.
Dijk, farklı ideolojilerin kurumsal yapıları niteliğinde olan gazetelerin bu amacı gerçekleştirmek için aşağıdaki gen güdümü kullandıklarını belirtir: “Bizim hakkımızda olumlu şeyler söyle. Onlar hakkında olumsuz şeyler söyle” (Dijk, 2003: 57). Teun A. van Dijk’in çalışmalarında, makro (tematik ve şematik yapılar) ve mikro düzeyler büyük önem taşımaktadır. Tematik çözümlemede, özet niteliğinde olan üst ya da ana başlık, başlık, alt başlık, spot ve haber girişleri kapsamında, hikâyelerin ya da olayların hiyerarşik yapısı ele alınmakta, başlıkların birbiriyle bağıntıları incelenmekte ve aynı zamanda, başlık ve metin ilişkisi sorgulanmaktadır. Şematik çözümlemede ise, daha çok duruma ve yorumlara yer verilmekte, hikâyenin ya da olayın örgüsü, ana olayın ya da olayların sonuçları, ardalan ve bağlam bilgisi ile haber kaynakları değerlendirilmektedir. Mikro düzeyde ise, cümle yapıları, sözcük ve sözcük öbeklerinin seçimi ve retorik (fotoğraflar ve alıntılar gibi) incelenmektedir (van Dijk 1988a: 30-54; 1988b: 72-99). Retoriğin eleştirel olarak değerlendirilmesi, metin aracılığıyla iletilen iktidarın, kimliğin, ideolojinin ve hegemonyanın ve dolayısıyla da, ifade biçimleri, üslup ve ima gibi belirli söylemleri inşa etmek için metinde kullanılan temel stratejilerin eleştirel çözümlemesini gerektirmekte ve dilbilimsel eleştiri, toplum bilimsel bir perspektifle birleştirilmektedir (aktaran Crawshaw 2007: 1609). Eleştirel söylem çözümlemesi, egemenliğin (yeniden) üretiminde dilin, dilin kullanımının ve söylemin rolüne ilişkin bir açıklama sunmakta ya da sağlamaktadır (Van Dijk 1993: 279). Eleştirel söylem çözümlemesi, söylem çözümlemesindeki diğer alanlardan ya da yaklaşımlardan farklı olarak egemenlik/güç ve eşitsizlik üzerine odaklanmayı gerektirmekte ve söylem çözümleyenlerin aksine, eleştirel söylem çözümleyenler, bakış açılarını, perspektiflerini, ilkelerini ve amaçlarını ayrıntılı bir şekilde açıklayarak, belirgin bir sosyo-politik tutum alabilmektedir (Van Dijk 1993: 252).
Makro yapı haber başlıkları, giriş, sonuç genel fikir verirken, haberin ana metininde esas olay, arka plan bilgileri bağlam ve yorumlar yer alır. En önemli bilgiler öncelikle verilerek okuyucuya neyin daha önemli olduğunu işaret etmektedir (Bulut ve Yaylagül, 2004: 126). Mikro yapıda ise, sözcük seçimleri, sözcükler arası bölgesel uyumu, peşi sıra gelen cümlelerin birbiriyle ilişkisi incelenir. Ayrıca haberin retoriğini ortaya çıkarmak amacıyla da, cümlelerin uzunluğu-kısalığı, basit ya da birleşik, etken ya da edilgen olması, fotoğraflar ve haberin inandırıcılığı için kullanılan grafik, sayısal veriler göz önünde bulundurulur (Mora, 2007).
Eleştirel Söylem Analizinde, haber söyleminde yer alan ideolojik unsurların ancak eleştirel bir çözümleme ile açığa çıkarılabileceği vurgulanır.
Eleştirel söylem çözümlemesinin kullanılma amacı medya metinlerindeki seçilmiş sözcük ve sözcük öbeklerinin bireylerin yaşamı algılamalarında, düşüncelerinde ve değerlendirmelerinde söyleme yansıyan toplumsal ideolojilerini belirlemektir. Bu yöntemle açık dilsel yapılardan örtük ideolojik yapılara ulaşmak amaçlanır ( İnceoğlu ve Çomak, 2009: 12) Sonuç olarak, Van Dijk toplumsal bağların oluşmasını ve yeniden üretilmesine neden olan ideolojik söylemlerin yorumunu yapmamızı sağlayan, sınıflar arası ayrımı ortaya koyan tutarlı bir yaklaşım sunmaktadır.
5.Araştırma Bulguları (Haberlerin Makro ve Mikro Yapılarının Çözümlenmesi)
5.1.Cumhuriyet Gazetesi Eleştirel Söylem Analizi
Haber Başlıkları: İstanbul’da bir sütçü, K. Maraş’ta bir öğretmen vurularak öldürüldü (22 Aralık 1978)
Haberin Girişleri: Haber girişi olarak başka olaylar hakkında bilgi verilmiştir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Sütçü ve öğretmen özne olarak başlığa çekilerek ana olay konumuna alınmıştır. Ölen kişilerin başlık, giriş ve haber boyunca meslek gruplarına özellikle değinilmiştir. Ölümün herkesi etkilediği algısı yaratılmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Meslek gruplarına değinilmesinin arka planında silahlanmanın ve vurularak ölmenin toplumun her kesiminden insanın başına geldiği algısını oturtmak vardır. Vurulan sütçü solcular tarafından öldürüldüğü haberlere yansımış biridir. K.Maraş’ta öldürülen öğretmen ise sol görüşlüdür ve sağcılar öldürdü düşüncesi hakimdir. İki siyasi taraftan ölümü yansıtmaya çalışmıştır. Ancak gazetede sütçüyü kimin öldürdüğünün açıkça bilinmediğine değinilmiştir. K.Maraş ile ilgili ajans bağlamında bilgiler yer almaktadır.
Haberin Kaynakları: Ajans kaynaklı günlük bir haberdir. Cumhuriyet Gazetesi 22 Aralık 1978 tarihli bir haberdir. Resmi kaynaklara başvurulmamıştır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haber dili doğrudan haber vermeye dayalıdır. Sade anlaşılır kelimeler vardır ve mecaz kullanılmamıştır. Ancak fiilden önce getirilen “vurularak” yardımcı fiili ölümün şekli ile ilgili vurgu yapmaktadır.
Metnin ana fikri: Toplumun her kesiminden insan silahla öldürülüyor.


Haber Başlıkları: K.Maraş’ta 2 öğretmenin cenazesini kaldırtmayan sağ grupların gösterilerinde 2 kişi öldürüldü (23.12.1978)
Kahramanmaraş’ta ülkücüler terör yarattı (haber iç sayfa başlığı)
Haber başlığının haberin devamında değiştiği görülmektedir. Başlık ilk sayfada bilgi vermeye dönükken iç sayfa da yer alan haber devamında özne “ülkücüler” olarak doğrudan belirtilmiştir. İlk haber başlığı edilgen biçimde kurgulanıp “öldürüldü” fiili ile sonlandırılmıştır. Gazete doğrudan sağ grupları hedef alan bir söylem geliştirmiştir. İç sayfada verdiği haberde sağcıların MHP ile ilişkilendirilmiş bir kesimini “terör” yarattığı söylemiyle hedef göstermiştir. Fiil “yarattı” olmuş, etken bir biçim almıştır. Bu durum doğrudan özneyi fiili gerçekleştiren konumuna sokar.
Haberin Girişleri: “TÖB-DER’li  iki öğretmenin camiye götürülen cenazelerine ‘Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz’ diye protesto gösterilerine girişen saldırganlar 300’e yakın işyerini tahrip etti. İsyan biçiminde nitelendirilen olaylar öğleyin başlayarak saat 20.30’da kontrol altına alınabildi, 30 kişi yaralandı.”
Birinci sayfada yer alan bu giriş metninde özne net olarak işaret edilmemiştir. “saldırganlar” söylemi üzerinden metin ilerletilmiştir. Gazete olayların “isyan biçiminde” nitelendirildiği sözünü bir özneye dayandırmamıştır. Haberin devamında “bir ilgili” ve “bir yetkili”  özne olarak gösterilmiştir. Ancak muğlaklık ortadan kalkmamıştır.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: “Ülkücüler, sağ gruplar, sol gruplar ve öğretmenler” özne konumuna alınan kişilerdir. Baş sayfada “sağcı gruplar” söylemi kullanılmıştır. Ancak iç sayfa da ki haberin devamında “özellikle MHP ve ülkücülerin önderliğinde” söylemi kullanılarak özne “sağcı” bir genellemeden “ülkücü” bir özele kaydırılmıştır. Öğretmenler ile ilgili kısımlar bilgi verme amacı güdülerek yazılmıştır. Sol gruplar ile ilgili “Vali Tahsin Soylu Cuma namazı nedeniyle cenazenin ikindide kaldırılmasını istemiş, nitekim sol gruplar da buna uymuştur.” cümlesi sol grupların “isyankar” bir tavırda olmadıklarını belirtmek amacıyla kurgulanmaktadır. “Devrimci” gruplar olarak haber dilinde yer verdiği solcuları “solcu gruplar” olarak kullanıp öznede objektiflik yakalamaya çalışmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Sol görüşlü iki öğretmenin öldürüldüğü bu olayda Cumhuriyet Gazetesi baş sayfada oldukça nesneldir. Ancak iç sayfa da daha sert söylemlere ve mecazlara açıkça yer vermiştir. İlk sayfada sert söylemlerde bulunmaması haberin okunurluğunu arttırmak amacıyla yapılmıştır. İlgili olan insanlara isyan çıkabilir uyarısı yapılmıştır. Sola yakınlığı ile bilinen gazete Alevilere sahip çıkan, tüm ülkücüleri hedef gösteren bir tavır sergiler.
Haberin Kaynakları: Vali Tahsin Soylu’nun açıklamaları kaynak olarak kullanılmış. 23.12.1978 Cumhuriyet Gazetesi haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haber dili ilk sayfa sade, anlaşılır bir biçimde kurgulanmıştır. Ancak iç sayfada üslup bir cenahı işaret eden bir konuma gelmiştir. “terör” kelimesi siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Ülkücülerin sivillere ve yönetime baskıda bulunduğu anlamı vardır. Aynı haber içerisinde üç defa “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz”, “bir isyan olarak nitelendirilen olay” ifadeleri kullanılmış ve bir pekiştirme yoluna gidilmiştir. Maraş’ta Alevilere karşı bir isyan var ifadesi söylemde belirginleşir. “Ordu bizle el ele” diye bağıran ülkücülerden söz eden gazete orduyu taraflı olmakla suçlamıştır.
Metnin Ana Fikri: Maraş’ta ülkücüler Komünist ve Alevilere karşı isyana girişmiş. Asker ile yakın ilişkide olan ülkücüler rahatça saldırı düzenlemektedir. Maraş’ta bir isyan başlangıcı vardır.

Haber Başlıkları: Kahramanmaraş’ta sağ terör sürdü (24.12.1978)
31 kişi öldü, 150 yaralının 65’i ağır
24 Aralık günü sürmanşet ve manşet şeklinde verilen bu haberin üslup olarak sertliği artmıştır.
Bir önceki gün içerde kullanılan “terör” ifadesi baş sayfaya yansımış ve genel olarak tüm sağ hedef hale getirilmiştir. Devamında kullanılan başlık ise sadece bilgi verme amacı gütmektedir.
Haberin Girişleri: Sağcı saldırgan gruplar, CHP’li ve Alevi yurttaşların ev ve işyerlerini tahrip ettiler.
Saldırganların sağcı olduğu özel olarak vurgulanmıştır. Komünistlere yönelik saldırı söylemi yerini “CHP’li” öznesine bırakmıştır.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: “sol eğilimli öğretmenler” söylemi tercih edilmiştir. Bunu TÖB-DER’e saldırıların gerçekleşmesi sonrası olayların büyümesini önlemek biçiminde yorumlarız. “Sağcıların saldırıları” en sık kullanılan ifadedir ve bu olayı sağcıların yaptığını açıkça belirtir. Bir iddia olarak değil kesin bilgi olarak sunulan bilgilerdir.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: “…saldırganların Alevi vatandaşların bulunduğu mahallelerde katliama giriştikleri…” söylemi ile Alevilere yönelik bir katliamın başladığını ilk kez söylemine yansıtmıştır. “Müslüman Türkiye” söyleminin saldırganlarca kullanıldığını belirten gazete olayları siyasi boyuttan dini boyuta çekmiştir. Milliyetçilik duygularının yanında “din” etkili olmuştur varsayımında bulunabiliriz.
Haberin Kaynakları: Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber 24.12.1978 Cumhuriyet Gazetesi baş sayfa haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: “Sağ terör” başlıkta dikkat çeken bir betimlemedir. Terörü yaratanların sağ görüşlüler olduğu öne sürülmüş ve tüm sağ suçlu gösterilmiştir.
“31 kişinin hunharca öldürüldüğü bildirilmiştir”
“hunharca” kana susamış, kan dökücü şekilde anlamı barındırır. Ölümlerde ki vahşiliğe vurgu yapılmıştır. Açıklayıcı bir anlatım üsluba hakimdir. Zamansal bütünlük ile konu anlatılmış ve okunabilirlik sağlanmıştır. “Valiliğin sokağa çıkma yasağına rağmen…” sözlerin otoritenin zayıflığına ve saldırganların düzen karşıtı olduklarına gönderme vardır. Uzun bağlamsal cümleler kurulmuş. Çok şey anlatılmaya çalışılmıştır.
Metnin ana fikri: Sağcılar, Kahramanmaraş’ta CHP’li ve Alevi yurttaşlara hunharca bir katliam başlatmıştır.

Haber Başlıkları: Katliam tüm yurtta nefretle karşılandı (25.12.1978)
Sürmanşetten verilen bu başlık katliamın her kesimden insanı kapsayacak biçimde tepki doğurduğu mesajı verilerek saldırganların onaylanmadığını kesin bir biçimde belirtiyor.
Haberin Girişleri: Başbakan: “Cana kıyanların canına kıyılmıyorsa bu devlet gücünün insanca kullanılmasındandır”
Hükümeti suçlayan Demirel : “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtmezsiniz” dedi.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Girişte sunulan kişiler Başbakan’ın ve Süleyman Demirel’in açıklamaları doğrudan verilmiş. Demirel’in açıklamasının başına “hükümeti suçladığı” eklenmiştir. Ancak yan yana verilmesi tesadüf değildir. Hükümeti aklama çabası vardır. Demirel’in hükümeti suçlayan tavrına hükümetin verdiği cevaba yer vermiştir. Ayrıca Başbakan’ın açıklamasının sonuna herhangi fiil getirmemiş kendi sözüymüş gibi kullanmıştır. Oysa Demirel’in açıklamasına “dedi” fiili getirilerek gazetenin görüşü değil bir aktarım olduğunu vurgulamıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Cumhuriyet Gazetesi’nin haberlerde gün gün bağlamlar kurduğunu görüyoruz. “Terör”, “Katliam” kelimeleri etkisi dikkate alınarak kullanılıyor. Tepki görmediği takdirde başlıklara taşınıyor. Ellerinde silahları ile gezen askerler ve eli sopalı saldırganların birlikte verilen mesaj “asker müdahale etmiyor.” Yada “yetersiz,güçsüz”.
Haberin Kaynakları: 25.12.1978 Cumhuriyet haber merkezine ait bir haberdir. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, DİSK, Milli Birlik Grubu, dönemin önemli devrimci-sol örgüt ve partilerinin açıklamaları yer almaktadır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haberde üslup ve dil özellikleri giderek sertleşmiştir. Olayların ilk günlerinde “sağcılar” olarak kullanılan ifade “sağcı zorbalar” olarak değişmiştir. Hedef gösteren ve suçlayan bir dile bürünmüştür. “katliam” kelimesi ise “kitle katliamı”, “kırım” gibi daha sosyolojik tabanlı sözcüklerle değiştirilmiştir. Bülent Ecevit’in açıklaması müdahale olmaksızın verilirken Milli Birlik Grubu’nun açıklaması “hükümeti suçlayan” açıklama olarak değerlendirilip sunulmuştur. Dil sade ve akıcıdır. Ancak eleştirel özellikler hissedilmektedir.
Metnin ana fikri: Sağcı zorbalar Maraş’ta bir kitle katliamı gerçekleştirerek ülkeyi bölme çabasındadırlar. Başbakan kimsenin canına kıyılsın istemiyorken Demirel hükümeti suçluyor.


Haber Başlıkları: MARAŞ’TA ÖLÜ SAYISI ARTIYOR(25.12.1978)
Doğrudan bilgi verme amacı ile atılmış bir başlıktır. Manşet haber şeklinde girilmiştir.
Haberin Girişleri: Ölü sayısı 70 olarak bildirildi, 1000’e yakın yaralı var.
Haber girişinde de doğrudan başlıkla bir uyum vardır. Doğrudan bilgi vermeye dayalı bir biçimde şekillendirilmiştir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Haber daha çok bir tutanak düzleminde gözlem üzerinden anlatılmıştır. Olaylar birbiri ardına zamansal olarak tutarlı bir biçimde dizilmiştir. Bağlam olay akışını sıralama ile yapılmıştır. Kişiler katliam kurbanlarıdır. “Yurttaşlarımız” olarak anılır. “Biz” ön plandadır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Haber daha çok bir tutanak düzleminde gözlem üzerinden anlatılmıştır. Olaylar birbiri ardına zamansal olarak tutarlı bir biçimde dizilmiştir. Bağlam olay akışını sıralama ile yapılmıştır. İdeolojik bir değerlendirmeden çok olayların nasıl gerçekleştiğine dair gözlemler vardır. “Amerikan yapımı M-1 tüfek” saldırganların elinde bulunduğu söylenmiştir. Burada ki gönderme “Emperyalist bir kurgu olabilir” diyebiliriz.
Haberin Kaynakları: Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber 25.12.1978 tarihli bir manşet haberidir. Devamı 9. Sayfada yer almaktadır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haberin dili bir ajans haberine benzer. Oldukça sade anlaşılırdır. Akıcı ve haber verme amacı gütmüştür. Olayın dehşetini belli etmek için kullandığı “hunharca” sözcüğü dışında mecaz anlatımlara, betimlemelere girmemiştir.
Metnin Ana Fikri: Maraş’ta ölü sayısı artıyor. Maraş çok karışık günler geçiriyor. İnsanlar büyük acılar çekiyor.

Haber Başlıkları: Maraş kıyımı durduruldu(26.12.1978)
Başlığa taşımada izlediği istikrarı bozmayan Cumhuriyet Gazetesi bir önce ki gün haberine yansıttığı “kıyım” söylemini başlığına yansıtıyor. “kıyım” sözcüğü tüm anlamları bakımından olumsuzluk çağrıştırıyor. Acımayıp öldürmek, acımayarak büyük bir kötülük etmek, zulmetmek, çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak gibi çok etkili anlamları olan bu sözcük olaylar bittiğinde tercih ediliyor.
Haber Girişleri: “Alevilerin oturduğu yerlerde yeni cesetler bulundu, ölü sayısı 134’e yükseldi.”
Haber girişi doğrudan bilgi verme işlevini yerine getirmektedir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: “sağcı güçlerin” çıkarttığı yangınlar diyerek özne olarak sağ görüşlü olanları belirtmiştir. Burada parti veya odak kullanmıyor ancak genelliyor.
Olay Bağlamı ve Arka Planı: “yabancı kökenli otomatik silahlar ele geçmiştir” söyleminde dikkat daha önce de olduğu gibi silahları temin edenlerin yabancı güçler olduğudur. Saldırganların durmayacağı ve saldırmaya devam edeceği özellikle belirtilen durumdur. Bunun aslında bir bastırma olduğu ifade ediliyor. Şehirde yanan evlere müdahale edilemediği bir çok sağcının hala yakalanamadığı söyleniyor. “Bir daha aynı olayları yaşamamak için kentten göç edenlerin” olduğu belirtiliyor. Metin de bir korku dolu bir söylem hakimdir.
Haberin Kaynakları: Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber 26.12.1978 sürmanşetten bildirilen bir Cumhuriyet Gazetesi haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haberin dili oldukça akıcıdır. Açıklayıcı bir anlatım vardır. Ancak muhabirlerin önceki haberlerinin aksine hikayeleme artmıştır. Betimlemeler ve ajite durumu görülmektedir.
Metnin Ana Fikri: Maraş katliamı durduruldu dediğimize bakmayın. Bastırıldı demek daha doğru olur. Çünkü sağcı güçler Ecevit “Her şey sakin” dediği an tekrar öldürmeye başlayacaktır.

Haber Başlıkları: İstanbul süresiz, Ankara 7, Ege Üniversitesi 2 gün kapatıldı, liselerde boykot yapıldı (26.12.1978)
Doğrudan haber verme işlevi üzerine atılmış bir başlıktır.
Haber Girişleri: Maraş’ta sağcıların giriştiği katliama karşı tepkiler yoğunlaştı.
Demokratik kuruluşlarca yayınlanan bildiride hükümetin faşist odaklarca tezgâhlanan saldırıların üstesinden gelemediğine dikkat çekilmiştir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: İki adet haber girişi kullanılmıştır. İlkinde özne olarak sağcılar kullanılmış ve gençlerin onlara tepki gösterdiğine dikkat çekilmiştir. İkinci girişte açıklamayı benimseyici bir üslup vardır. Yayınlayan kuruluşların demokratik olduğuna yani “güvenilir” olduğuna vurgu yapılmış ardından saldırganların “faşist odaklar” olduğunu belirtmiştir. O halde bir önceki girişte belirtilen saldıranların sağcılar olduğu belirtildiğinden “faşist odaklar” aynı zamanda sağcıdır, der. Fiil açısından bakıldığında benimsemeyi görürüz. “dikkat çekilmiştir” söylemi kullanılmıştır. Olmayan bir duruma dikkat çekilemez.
Olay Bağlamı ve Arka Planı: Şehirlerde solun gücünü ve zedelenen demokratik itibarı yüceltmek amaçlanarak yapılmış bir haberdir. “Olaylar sırasında polisin bir yerden bir yere yetişemediği görülmüştür.” Cümlesi kalabalığın gücünü yansıtmak amacı ile kullanılmıştır. Gösterilerin “korsan” yapıldığı belirtilmiş öğrencinin haberi yapılsa da öğrenciyi tam destekler bir tavır gösterilmemiştir.
Haberin Kaynakları: Tabipler Odası, TÜSİAD gibi kuruluşların açıklamalarının yanı sıra devrimci sol gençlik örgütlerinin kaynak olarak alındığı 26.12.1978 tarihli bir haberdir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Öğrencilere devrimci dememiş onları sadece “solcu” olarak nitelendirmiştir. Buna rağmen “Devrimci memur” söylemini kullanmıştır. Memurun devletle doğrudan ilişkili olması açısından söylemin “devrimci-sol bir devlet” etkisi uyandırmıştır.
Metnin Ana Fikri: Maraş’ta faşist sağcıların düzenlediği katliamdan sonra büyük kentlerde gençlik bastırılması güç bir biçimde ayaklanmıştır.

Haber Başlıkları: Maraş’ta olaylardan sanık 75 kişi tutuklandı 30 kişinin daha sorguları yapılıyor (27.12.1978)
Haber Girişleri: Haber girişi olarak bir spot girilmemiştir. O nedenle ilk paragraf haberin girişi olarak kabul edilmiştir. Ölü sayısının ve yaralıların bildirildiği ve günlük hayatın normale döndüğünün değinildiği bir giriş yapılmıştır.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Olumlu yönde ki açıklamalarla başlayan haber gittikçe olumsuza ilerlemiştir. Maraş’ta insanların mezbahalarda otopsi edildiğine değinilmiş. Belediye başkanının sol örgütleri suçlayan açıklamasına son satırda yer verilmiştir. Savcı yardımcısının resmi kararı yazılmış “isyana teşvik, yağma” gibi ifadelerine yer verilmiştir.
Olay Bağlamı ve Arka Planı: Kahramanmaraş’ta yaşanan olaylar boyunca ilk defa müdahale etmeden sağ görüşlü birinin açıklamasına yer verilmiştir. Bunun nedeni sıkıyönetimin bu tarihte kabul edilmiş olması ve bu bağlamda basına olan baskının artması olabilir. Diğer haberlere görece yansız doğrudan ifadelere sahip olması önemli bir ayrıntıdır. Gazete bu haberde yayın politikasını farklı bir noktaya çekip sükunet tavrı izlemiş ve ajite edici unsurlara yer verilmemiştir.
Haberin Kaynakları: Selim Yalçıner ve Ali Nun tarafından bildirilen haber bir Cumhuriyet Gazetesi haberidir. Kahramanmaraş belediye başkanı AP’li Ahmet Uncu’nun, Vali Tahsin Soylu’nun ve Savcı yardımcısının sözleri kaynak olarak alınmıştır. Resmi kurum ve kuruluşların sözlerinin kaynak olarak seçilmesi haberin güvenilirliğini arttırmaktadır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: haberin dili açıklayıcı ve anlaşılırdır. Yazım kurallarına uyulmuştur. Olay yerinden bildirilen bir haber olduğu için aynı muhabirlerin anlatım tarzında ki hikayeci bağlam kullanılmıştır.
Metnin Ana Fikri: Kahramanmaraş yaşanan cinayetlerin ardından sakinleşmiş, hayat normale dönmeye başlamıştır. Ancak ölen kişiler ile ilgili aydınlanması gereken pek çok konu vardır.

Haber Başlıkları: Maraş’ta ölü sayısı 104 olarak açıklandı
Haber Girişleri: Sokağa çıkma yasağının 18-05 arasında uygulanacağı bildirildi. Evleri yakıp yıkılan aileler için 250 prefabrik konut yapılacak..
Fotoğraf altı yazıları da girişe dahildir. Fotoğraf altı yazısı açıklayıcı nesnel haber ile bütünleşen bir dile sahiptir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Olay ve kişiler oldukça nesnel bir biçimde sunulmuştur. Bilgi verme işlevi ön plandadır. Haber manşet altına konumlandırılmıştır.
Olay Bağlamı ve Arka Planı: Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin kurulduğu bir dönemdir. Bu nedenle Maraş ile ilgili baş sayfa haberleri kısalmış. Keskin hiçbir söylem yoktur. Sadece bilgi vermeye dönük yorumsuz cümleler ile haber metni oluşturulmuştur.
Haberin Kaynakları: Ziraat Bankası Genel Müdürü Turgut Erdem ve Vali Tahsin Soylu kaynak olarak kullanılmıştır ve haberde inandırıcılık sağlanmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Anlaşılır bir dili vardır. Giriş bölümünde “yakıp” kelimesi cümle de bir anlam bozukluğu oluşturmuştur. “yanan” kelimesi ile değiştirildiğinde bu sorun çözülecektir.
Metnin Ana Fikri: Kahramanmaraş’ta ölü sayısı artmıştır, mağdur olan ailelere devlet yardım etmektedir.

Haber Başlıkları: K.Maraş’ta ölen 104 kişiden kimliği belirlenen 44’ü toprağa verildi
Haber Girişleri: Senato’da gündem dışı bir konuşma yapan eski Kahramanmaraş Valisi CHP’li Senatör İbrahim Öztürk “tüm siyasi partilerin iş birliği yapmasını ve bir ‘İçgüvenlik Kurultayı’ toplanmasını” önerdi.
Haberin içeriği ile doğrudan bağlantılı olmayan CHP’nin bu açıklaması giriş olarak habere yansımıştır.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Kahramanmaraş olayları sonrası şehirde yaşanan gelişmelere değinen bir haberdir. Sürmanşetten verilmiştir. Savcının açıklamasında kişilerin evlerde öldürülme şekilleri verilmiştir. “Satır, balta ile” denmiştir.
Olay Bağlamı ve Arka Planı: Katledilenlerin satır, balta ile öldürüldüklerine değinilmesinin sebebi öldürenlerin vahşiliğine dikkat çekmektir. Cumhuriyet Gazetesi’nin Sıkıyönetim hükümetçe benimsendiğinden beri sert hiçbir açıklamaya yer vermediği görülmektedir. Bu durum sık sık yaşanan baskı ve sansürlerin bir sonucudur.
Haberin Kaynakları: Resmi kaynaklara başvurarak güvenilirlik sağlanmıştır. İmar ve İskân Bakanı’nın ve Savcı Dündar Saner’in açıklaması üzerinden metnin ilerletilmesi güvenilirliği arttırmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haber oldukça açık bir dille yazılmıştır. Yazım hataları yoktur. Edilgen ifadeler kullanılmış, suçlayıcı fiillerden kaçınılmıştır.
Metnin Ana Fikri: K.Maraş’ta yaşanan olaylarda vahşi biçimde öldürülen insanlar gömülmeye başlanmıştır. Saldırganların bir kısmı tutuklanmış, hayat normale dönmeye başlamıştır.

Haber Başlıkları: DİSK,  MARAŞ KATLİAMINDA ÖLENLER İÇİN TÜM EMEKÇİLERİ 5 DAKİKALIK SAYGI DURUŞUNA ÇAĞIRDI
Haber Girişleri: DİSK Yönetim Kurulu ve Başkanlık Konseyi’nin iki gün süren olağanüstü toplantısı sonuçlanmıştır. Dün yapılan yazılı açıklamada Kahramanmaraş katliamında ölenlerin anısına tüm emekçi halk 5 ocak günü 11’de bulunduğu yerde 5 dakika sürecek saygı duruşuna çağrılmıştır.
Haber girişi olarak bir spot olmadığından haberin ilk paragrafı giriş olarak sayılmıştır. DİSK’in açıklaması “katliam”, “emekçi halk” söylemlerine sahiptir. Sol yapının söylemlerine gazete, haberinde müdahalesiz yer vermiştir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Manşet altı haberi olarak verilmiştir. DİSK’in açıklamaları bir özet halinde sunulmuş. “özetle şunlar denilmiştir” ifadesi vardır. Bu durum DİSK’i açıklamasının kısa bir yorumunun sunulduğunu ifade eder.
Olay Bağlamı ve Arka Planı: DİSK’in açıklamasını açıkça verebilmesi medya üzerindeki baskıların azaldığını düşündürebilir. DİSK’in açıklamasına baktığımızda durum değişir. Açıklamada sıkıyönetim karşıtlığı söz konusudur. DİSK, “özgürlüklere kısıtlama gelmesi halinde  Başbakan ve hükümet sorumlu olur” söyleminde bulunmuştur. Gazete bu söylemi destekler bir tavır içindedir. Gazetenin Sıkıyönetimin baskıcı tavrını eleştiren bir sendikanın haberini öne çıkarması kendi üzerindeki baskıya dikkat çekmeyi amaçlar. Hükümeti destekleyen bir gazetenin; suçlayıcı bir tavır içine girmesi ciddi bir rahatsızlık duyduğunun göstergesidir.
Haberin Kaynakları: DİSK haber kaynağı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyet İstanbul Haber Merkezi’nin bir haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: DİSK’in sert açıklamalarını tamamıyla almıştır. Gazete sert söylemlere ter vermediği iki günün sonunda hükümete yönelik bu sert açıklamayı baş sayfaya almıştır. Bir örgüt açıklaması olduğu için örgütün siyasi diline ait kelimeler barınmaktadır. “hak, özgürlük, ilericiler, sosyalistler, faşizme karşı mücadele” gibi sol siyasetin argümanları kullanılmıştır.
Metnin Ana Fikri: DİSK’in açıklamalarına göre, CHP faşizme karşı mücadele edeceğini söylemiş ancak bu konuda başarısız olmuştur. Sıkıyönetim ile gelen baskıların sorumluları da hükümettir.
5.2.Tercüman Gazetesi Eleştirel Söylem Analizi
Haber Başlıkları: SOLCULAR KARDEŞİNE BENZETTİKLERİ BİR SÜTÇÜYÜ ÖLDÜRDÜLER (22.12.1978) Maraş haberi içinde başlıkta yer almıyor.
Haberin Girişleri: SÜT SATARKEN ÖLDÜRÜLDÜ. Abdullah Can adlı 24 yaşındaki sütçü, Abbasağa Parkı önünde yolunu kesen 6 kişi tarafından Kuyu Sokak’a giderek kurşuna dizildi… Fotoğrafta sütçünün kanlar içinde ki cesedi ve süt güğümleri görülüyor. Bu fotoğraf Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerinden sonra ticaret erbabının da katledildiğini gösteren acı bir tablodur.
Haberin bir girişi yoktur. Fotoğraf altı yazıları giriş özelliğindedir. Kahramanmaraş ile ilgili olaya tek bir cümle şeklinde yer vermiştir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: “Kahramanmaraş’ta bir öğretmen öldürüldü.” Maraş’ta yaşanan olayla ilgili tek cümledir. “Kim yaptı?”, “Neden”, “Ne zaman?” gibi temel soruları karşılamamıştır. Ayrıca girişte ve başlıkta yer alan sütçü ile ilgili anlam boşlukları vardır. Başlıkta solcuların vurduğu söylenmiştir. Ancak kim, hangi örgüt yapmıştır açıklanmamıştır. Başlıkta görüldüğü gibi doğrudan” solcular”ı hedef göstermiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Halka yakın bir ağız kullanılmıştır. Bunun temel nedeni daha çok okunmak isteğidir. Hitap edilen kitlenin de bunda çok büyük bir payı vardır. Sağ görüşlülerin tercih ettiği bir gazete olması sebebi ile geleneksel söylemlere yer vermektedir.
Haberin Kaynakları: Resmi haber kaynaklarına az yer vermişlerdir. Tercüman gazetesinin 22.12.1978 tarihli manşet altı bir haberidir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Başlık anlam bakımından bozuktur. Solcular kendi kardeşlerine benzettikleri bir sütçüyü mü kardeşine benzettikleri bir sütçüyü mü öldürmek istemişlerdir. “Solcular” ifadesinden sonra “virgül (,)” konmalıdır. Haberde mecazlara, deyimlere yer verilmiştir. “ekmek parası peşinde koşmak”, “acı bir tablo”, “can vermek” gibi söylemler ile haberde etkileyicilik ve okuma oranı arttırılmaya çalışılmıştır.
Metnin ana fikri: Ekmek parası peşinde koşan insanlar can vermektedir. Öldürenler ise solculardır.

Haber Başlıkları: Kahramanmaraş’ta 50 iş yeri tahrip edildi ölü 39 yaralı var (23.12.1978)
Haberin Girişleri:  Öldürülen iki öğretmenin cenaze töreninde çıkan olaylar büyüdü, şehirde hava çok gergin
Giriş uzun değildir. Ayrıntılı bilgi girişe yansımamıştır.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Haberin içeriğinde  “olaylara sebep olan öğretmenler” ifadesi kullanılmaktadır. Oysa öğretmenler öldürülmüştür. Ana olay ise cenaze de yaşanan saldırılar ve sonrasında şehirdeki yağmadır. Öğretmenlerin ne için öldüğünü, cenazede saldırıların hangi nedenle çıktığını açıklamamıştır. Saldırıda ölen iki kişinin isimlerini ve öldürülme şekillerini ayrıntılı biçimde vermiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Öldürülen öğretmenler sol görüşlüdür. Onların öldürülme biçimlerine ve kimler tarafından öldürülmüş olduklarına yer verilmemiştir. Saldırıları yapanların kim olduğu da açıkça ifade edilmemiştir. Bu nedenle cenazeyi kaldıran grubun saldırdığı kanısı oluşmaktadır.  Öldürülen ve ölüm şekilleri açıkça belirtilen “Memili Bakıcı ve Cemil Karadutlu” ise sağ görüşlüdür. Haberden solcuların sağcılara saldırmış olduğu sonucu çıkarılır.
Haberin Kaynakları: Vali Tahsin Soylu’nun açıklamasına ve Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin sözlerine yer verilmiştir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: “can vermek” “havanın gerginleşmesi” gibi mecazlar kullanılmıştır. Genel olarak edilgen bir dil kullanılmış, özneye bir isim yerleştirilmemiştir. Saldırıya uğrayanları belirtmiş. Fiilleri edilgen yapılarla tamamlamış tarafsız bir konum sergilemiştir. Bu yapıyı bozan tek bir cümle yapısı vardır. “Olaylara sebep olan öğretmenler” ifadesi özneye öğretmenleri bir mağdurdan çok olay nedeni olarak alan bir yapı kurmuştur.
Metnin ana fikri: Kahramanmaraş’ta öldürülen öğretmenlerin sebep olduğu olaylarda çok sayıda iş yeri tahrip edilmiş, iki kişi öldürülmüş, bir çok kişi yaralanmıştır.

Haber Başlıkları: K.Maraş’ta iç savaş (24.12.1978)
Haberin Girişleri: Sokağa çıkma yasağına rağmen çıkan olayları bastırmak için Islahıye’den bir zırhlı tugay Kayseri’den bir hava tugayı geldi
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Bir önceki gün öğretmenleri hedef gösteren söylem yumuşamıştır. “İki öğretmenin cenaze töreni sırasında çıkan olaylar” şeklinde düzenlenmiş öğretmenler özne konumundan alınmıştır. “Askeri birliklerin gayretlerine rağmen” olayların kontrol altına alınamadığı söylemi olayın askerin yetemediği bir konumda olduğuna göndermedir. Askeriye’nin Kahramanmaraş’ta yaptığı çalışmalara ayrıntılı yer vermiştir. “Hükümeti protesto eden ve gittikçe büyüyen topluluk” olarak nitelendirilen saldırganlar etken bir biçimde saldırı ile ilişkilendirilmemiştir. Mehmet Taşkesen isimli birinin olayları başlattığı öne sürülmüştür. Özne olarak bu isim hedef gösterilmiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Resmi kaynaklara çok sık başvurulmasının temel nedeni olayın çok hassas bir yapıda olmasıdır. Başlık oldukça sert bir başlıktır. “iç savaş” tan söz edilmektedir. Oysa iç savaş karşılıklı ölümleri gerektirmektedir. Gazetenin olay anlatımı sonucu birbirlerini öldüren bir halk görülmektedir. Bu olayların ise kışkırtma sonucu başladığına değinilmiştir. Olayın bir “mezhep çatışması karakterine büründüğü” söylemi bağlamsal açıdan önemlidir. Çünkü olayların neden çıktığına, kime saldırıldığına dair en açık ipucu buradadır. Alevilere yönelik gerçekleştiği açıkça yazılmamıştır. İlk sayfa da iç savaş başlığının altına yerleştirilen tank ve asker görüntüleri savaş algısını güçlendirmiş ve bir panik olgusu yaratmıştır. Mehmet Taşkesen Kahramanmaraş’ta DİSK yöneticisidir. Hedefe alındığı bu söylem sade vatandaş Mehmet Taşkesen’i hedef almanın dışında bir örgütsel hedefte içerir.
Haberin Kaynakları: Jandarma Komutanlığı, Bülent Ecevit, Vali Tahsin Soylu, Anadolu Ajansı, dönemin İç İşleri Bakanı haber kaynağı olarak alınmış. Haberde kaynakların resmiyeti arttırılarak güvenilirlik sağlanmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: “yangınların önünü almak mümkün olmamıştır”, “büyük güçlük çekilmektedir”, “topluluğun tansiyonu büsbütün artmıştır” ve başlıkta gördüğümüz “iç savaş” gibi ifadeler dikkat çekmektedir. Haberin dili bilgi verme yönündedir. Ancak mecaz, benzetme ve abartmalarla bir anda metnin dinamiği değiştirilmektedir. Anlaşılır bir dil yapısını sahiptir. Dil anlatım yönünde bozukluklar yoktur.
Metnin ana fikri: Kahramanmaraş ilinde mezhep çatışmaları karakterine bürünen saldırılar başlamıştır. Askeriye tüm gayretiyle bu saldırılara müdahale etmiş ancak olaylar kontrol edilememiştir.

Haber Başlıkları: Savcı: “Ölü sayısı 200’ü geçer” (25.12.1978)
Haberin Girişleri: İnsanlık dışı suçlar işlendi diyen Savcı Saner’e göre “Yaşlı ve çocklar gaz dökülerek yakıldı. Üçer-dörder ceset birlikte bulunuyor.” Çatışma ve baskının köylere yayıldığı bildiriliyor. Milli Eğitim Müdürü “Çokyaşar Köyünde en az 15 ölü var. 4 kişi gözümün önünde öldürüldü” dedi ve köylere acil yardım istedi.
6 ayrı resmi baş sayfaya taşıyan Tercüman Gazetesi bu fotoğrafların her birine yazı yerleştirmiş. Bu yazılar da girişe dahil edilerek incelenecektir.
Resim altı yazıları haber dilinden uzak söylemlere sahiptir. Daha çok öyküleyici bir anlatım yapısı hakimdir. Resimdeki olguları hikâyeleştirmek amacı ile yazılmıştır. Büyük fotoğrafta yine asker ögesine yer vermiş ve “yeni bir kıyımın gelmemesi için çalışıyorlar” söyleminde bulunulmuştur.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Kişilerin ölümleri ile ilgili “gaz dökülerek yakıldı” söylemi yasalarca da yasaklanan bir durumdur. Öldürme şekli bu derece ayrıntılı bir biçimde kitle iletişimde yer alamaz. Dehşet ve paniği arttırır. “Dün silahlı 1000 kişi hükümet binasına yürüdü.” Saldırganlardan bahsedilen bu ve benzeri cümlelerde özneye saldırganlar “silahlı 1000 kişi” olarak alınmıştır. Kişilerin siyasi görüşü yada neye karşı silahlandığı hakkında ifadelere yer verilmemiştir. Savcı’nın söylemi üzerinden “mezhep çatışması” bir kez daha vurgulanır. TRT maksatlı yayın yaparak Kahramanmaraş halkının tepkisini almış söyleminde TRT özneleştirilmiştir.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Askere karşı bir minnet fotoğraf altı yazılarından açıkça anlaşılmaktadır. “gece gündüz gözlerini kapatmadan nöbet tutan asker” gibi betimleyici söylemlere yer verilmiştir. Genel olarak haberde korku dili hakimdir. Ölü sayısının arttığı bu ölümlerin vahşice olduğu vurgulanmıştır. Ancak diğer haberlerde olduğu gibi bu olayları kimin yaptığına dair herhangi bir özne yoktur. İlk sayfada hakim olan korku dilinin sebebi okunurluğu arttırmak iç sayfaya yönlendirmektir. Haberin devamında aynı dili görmeyiz. Haberin bilgi verme yanı ağır basar. Mezhep çatışması konusunun güvenilir bir kaynak ağzından verilmesi inandırıcılığını arttırmak içindir. “Savcı Dündar Saner olayların tamamen bir mezhep çatışması olduğunu belirterek şunları söylemiştir” der. Savcı’nın söylemleri ile bunun bir mezhep çatışması olduğu inandırıcı hale getirilmiş ve “tamamen mezhep çatışması” denilerek pekiştirme yapılmıştır.
Haberin Kaynakları: Tamer Özdemir, Bilal Tipi ve Mehmet Yapıcı adlı AKAJANS muhabirlerinin Kahramanmaraş’tan bildirdiği bir haberdir. Savcı’nın açıklaması doğrudan başlığa taşınmıştır. Haber kaynağını başlık olarak kullanılmıştır. Resmiyeti öne alarak güvenilir bir söylem yarattığı görülür. Milli Eğitim Müdürü’nün söylemleri de kaynak olarak gösterilmiştir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Fotoğraf altı girişleri hikayeleştirilmiş olması açısından dil ve sözcük seçiminde çok sık mecazlara, benzetmelere, yöresel ifadelere yer verilmiştir. Örneğin; “kan ve barut kokan caddeler, kardeşin kardeşi vurduğu Kahramanmaraş, ölümün kol gezdiği mahalleler” gibi benzetmeler yoğun olarak kullanılmıştır. Ancak baş sayfada bu şekilde ilerleyen sözcük seçimleri haberin devamı olan iç sayfada değişmiştir. Sade, anlaşılır ve akıcı bir haber dili ve bilgi verme üzerine şekillenmiştir.
Metnin ana fikri: Kahramanmaraş’ta üç gündür kardeşin kardeşi vurduğu bir çatışma vardır. Savcı’nın açıklamasına göre yaşanan Alevi-Sünni çatışması sonucu ölümler 200’ü geçebilir. Şehre büyük bir kaos hakimdir.

Haber Başlıkları: Kahramanmaraş’ta bulunan ceset sayısı 136’ya çıktı
Hassas Bölge’ye dikkat!
Haberin Girişleri: “Uyarıyoruz yangın yurdu sarabilir. Tedbir alınmazsa “Sıcak Hat”tın çevrelediği bölgede yeni patlamaların olacağı belirtiliyor.”
Bu girişin dışında fotoğraf altı yazısı da mevcuttur. Bir önceki günün fotoğraf altı görselinden farklı olarak hikâyeleştirmeden çok açıklayıcı bir anlatım seçilmiş.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu:  Öne sürülen iddialarda özne koyulmamakta ve edilgen bir dil tercih edilmektedir. Örneğin; Kars ve Adana arasında ki olayların büyüyeceği bir sıcak hat olduğunu acil tedbir alınmazsa olayların büyüyeceği söylenmektedir. Ancak kimin söylediği belirtilmemiştir. Ayrıca büyük illerde gerçekleşen öğrenci gruplarının eylemlerini buna bağlayarak habere kişisel yorum katılmıştır. “Nitekim son tesbiti doğrulayan bazı gelişmeler görülmüş. İstanbul, Ankara, İzmir’de öğrenci grupları çeşitli şekillerde eyleme geçmişlerdir” Bu “sıcak hat”tın oluşmasında hükümet ve özelde Ecevit hedef gösterilmiştir. “hükümet işi hafiften almakta ve üstelik memur tayinlerinde ideolojik kıstaslarla hareket ederek” söylemiyle doğrudan bir suçlama yapılmıştır. “bölücülük olaylarına adı karışmış ve mahkemelere sevkedilmiş şüpheli şahısların da ısrarla bu yerlere tayin edilmesiyle” denilerek Adana-Kars arası bölgeye atanmış görevli memurların bir kısmı bölücü ve şüpheli olmak ile suçlanmıştır. CHP milletvekili Orhan Sezak’ın ağlayarak Ecevit’e önlem alması için çektiği telgrafı belirtmiş ardından AP’li Halit Evliya’nın Ecevit’i tahrik ve şov iddiaları ile suçladığı telgraf ile Ecevit’i özne konuma almıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Öğrenci grupları o olay ile harekete geçmemişlerdir. Dönemin siyasi yapısına bakıldığında öğrenci grupları sürekli bir hareket içindedirler. Haberde yer verilen bu yorum çarpıtma içerir. Haber bilgi vermekten çok yoruma dayanır. TRT’nin maksatlı yayın yaptığına dair iddialarda olayların bir grubun üzerine yıkılmaya çalışıldığı belirtilmiştir. Burada bu duruma dikkat çekilmesinin sebebi “çatışma” durumunun olduğudur. Çatışma; 1. Çatışmak işi 2. Silahlı büyük kavga, arbede 3. ask. Savaş maksadıyla düşmana karşı ilerleyen bir birliğin karşı tarafın keşif ve güvenlik kollarıyla arasındaki ilk silahlı vuruşma. Yani çatışma karşılıklı olan bir durumu temsil eder. Öldürülen ailelerin hepsi Türk-Kürt Alevî’dir. TRT’nin yayını ile durumun bir “çatışma” değil bir tarafın diğer tarafı öldürmesine indirgendiği iddia edilmiştir. Gerçeğin bu olmadığı savunulmuştur.
Ecevit hakkında çekilen telgrafların yayınlanmasında iki zıt partiden milletvekilinin söylemlerine yer verilmiştir. İçeriğe önce Ecevit’ten bir yardım isteyen bir CHP’li söylem daha sonra onu suçlayan AP’li karşıt bir söylem konulmuştur.
Haberin Kaynakları: CHP’li vekil Orhan Sezak ve AP’li vekil Halit Evliya’nın telgrafları kaynak olarak alınmıştır. Kahramanmaraş Valisi’nin ve İçişleri Bakanı’nın söylemleri ile resmiyet kazandırılarak gerçekçilik güçlendirilmiştir.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Birer paragraf süren uzun cümleler kurulmuştur. Akıcı bir dil söz konusu değildir. Ancak sade ve anlaşılır sözcük kullanımına dikkat edilerek uzun cümle yapılarını okumak kolaylaştırılmıştır. Açıklayıcı bir üslup habere hakimdir. Haber metninin başında yoruma çok daha fazla yer verilirken sona doğru bilgi verme işlevi artmıştır.
Metnin ana fikri: “Sıcak hat” diye adlandırılan bölgede gerilim artmakta ancak hükümet tüm bu gelişmelere rağmen bir tedbir almamaktadır. TRT’nin maksatlı yayınları sebebiyle Kahramanmaraş’ta olaylar devam etmektedir. CHP’liler ağlayarak yardım istemekte AP’ye göre ise Ecevit sorumsuz davranmaktadır.

Haber Başlıkları: İSTANBUL TEDİRGİN BİR GÜN YAŞADI
Başlık İstanbul ili üzerinden konumlanmıştır. Ülkenin en çok nüfusa sahip olan ili üzerinden oluşturulan başlık okuyucu kitlesini arttırmaya yöneliktir.
Haberin Girişleri: 200’e yakın okulda boykot yapıldı, 11 okul işgal edildi, binlerce solcu korsan yürüyüş yaptı
Haber girişi bilgi vermeye dayalıdır. Yürüyüşü yapan özneye etken bir fiille “solcu” yerleştirilmiştir. Diğer cümlelerde fiiller edilgen yapıdadır. Özne kullanılmamıştır. Fotoğraf altı girişleri de açıklayıcı anlatım yapısı ile oluşturulmuştur.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Haberin girişi ile birlikte özneye yavaşça çekilen “solcu” kavramı etken hale getirilmiş. İçerikte ise ilk cümle ile hedef gösteren ifadeler kullanılmıştır. “Çayancı Grup’tan Devrimci Sol’a mensup gruplar Kahramanmaraş olaylarını protesto eylemleri ile şehirde terör havası estirdi.” Terör; yıldırı yani korkutma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş anlamlarına sahiptir. İçeriğin devamında da “terör” kelimesine sıkça yer verildiği görülmektedir. “İGD’li ve DEV-GENÇ’li militanlar dairelerde memurları işlerini bırakmaya zorlamışlar, okullarda ise zorla boykot ilan ettirerek ders yaptırmamışlardır” ifadesinde özne konumuna alınan iki örgütün üyeleri “zor kullanmak” ile itham edilmektedirler. Boykot; bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma anlamındadır. “Polis ve jandarmanın eylemlere müdahale etmediği görülmüştür” ifadesi ile polis ve jandarma hedef konuma alınmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Sol görüşlü çeşitli gruplar “terör” yarattıkları gerekçesi ile özne konumuna getirilmiştir. Ancak Kahramanmaraş’ta yaşanan olaylarda aynı söyleme yer verilmemiştir. Oysa terörün kelime anlamı Kahramanmaraş’ta yaşanan olayları karşılayacak niteliktedir. Bu ideoloji ile doğrudan bağlantılıdır. Polis ve jandarma ile ilgili Kahramanmaraş olaylarında ki yüceltici ifadeler yerini “solculara müdahale etmeyen polis ve jandarma” ifadeleri ile değiştirmiştir. Oysa haberin devamında polisin 100 solcuyu tutukladığı ifade edilmekte ve “devrimci” grupların polise ve jandarmaya “savaş” açtıkları vurgulanmaktadır.
Haberin Kaynakları: Haber kaynağında resmi olarak sadece “Emniyet yetkilileri” ifadesi mevcuttur. Ayrıca bir bildiriden bölüm alınmıştır. Resmi kaynakların az olması sebebiyle inandırıcılık azalır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: “devrimci sol”, “savaş”, “korsan”, “devrimci şiddet” tırnak işareti içinde kullanılmıştır. İzlenimci bir anlatım söz konusudur. Açıklayıcı anlatımların yanında yorumlara yer verilmiştir.
Metnin ana fikri: Devrimci şiddet yanlısı sol gruplar ve öğrenciler Kahramanmaraş olayları sebebiyle şehrin pek çok yerinde korsan eylemler düzenlemiştir. Polisin ve jandarmanın müdahale etmediği görülmüştür. Memurları ve öğrencileri boykota zorlayan devrimci sol gruplar polise ve jandarmaya savaş ilan ederek terör havası estirmiştir.

Haber Başlıkları: Kahramanmaraş’ta Sıkıyönetim ile birlikte hayat normale döndü
Haberin Girişleri: Haber girişi olarak madde madde oluşturulan metin ile Kahramanmaraş’tan son bilgiler aktarılmıştır. Bilgi vermeye dönük, haber diline uygun aktarımlardır. Fotoğraf altı girişlerinde açıklayıcı olan anlatım değişmiş öyküleyici bir söylem uygulanmıştır. Fotoğraf altlarında betimlemeler, mecazlar söz konusudur.
Fotoğraf altı girişin betimleyici yönlerine; “ …bacaklarını odun kırar gibi kırmışlar…”, “Hiçbirinin feryadı dinlenmeden, acımasızca katledilmişler” söylemleri örnektir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Başlıkta sunulacak olayın vurgulanan yönü “sıkıyönetimin hayatı normale” döndürmesi olduğu görülmektedir. İçerikte de askeri öven söylemlere yer verilmiştir. “askerin güven veren koruyuculuğunda” gibi ifadeler bulunmaktadır. Kimsenin giremediği yerlere askerin girdiği vurgulanmıştır. Askerler gelince sorunların çözüldüğünü vurgulayan gazete “dün yeni hiçbir olay kaydedilmedi” diyerek bunu pekiştirmiştir. Ancak iki paragraf sonra “askerin ilk defa girebildiği bir mahalleden üzerine ateş açılmış…” diyerek tezat oluşturacak bir söylemde bulunur. İlk defa olayları yapanlar ile ilgili açık bir söylem yayınlanmıştır. “hükümetle birlikte TÖB-DER, POL-DER ve parti militanı bazı devlet memurları” diyen Belediye Başkanı Ahmet Uncu’nun sözleri “öne sürmüştür” diyerek yayınlanmıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Sıkıyönetimin basın üzerinde baskı uygulamaya başladığı bir döneme denk gelen bu haberde Sıkıyönetim’in hayatı normalleştirdiği vurgulanarak baskılardan kaçınılmıştır. Başlıkta anlaşılan bu durum içerikte kendini daha kesin bir biçimde göstermiştir. Askerin halka güven verdiğinin, halkı koruduğunun vurgulanmasının temel sebebi Tercüman’ın yayın politikası ile doğrudan bağlantılıdır. Bu dönemde hükümette Ecevit iktidarı vardır. Görece sol karşıtı yayınlar yapan Tercüman için Sıkıyönetim hükümetin düşmesini sağlayacak bir etkidir. Ayrıca Sıkıyönetim baskısı söylemlerini yumuşatmıştır. “öne sürmüştür, iddia etmiştir” gibi söylemler sıkça kullanılmış çekimser bir tavır sergilenmiştir. Ancak resmi bir haber kaynağı olan Belediye Başkanı’nın sözü güvenilirlik sağlar. İlk paragrafta değinilen bu söylem son paragrafta başkanın açıklamasının tamamı verilerek pekiştirilmiştir.
Haberin Kaynakları: Bilal Tipi’nin haberidir. Belediye Başkanı Ahmet Uncu’nun basın toplantısından sözleri kaynak olarak alınmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haber dilinde betimleyici ögelere sık sık başvurulmuştur. “olaylar şehri”, “olayların ağırlığını taşıyan” Kahramanmaraş gibi tanımlamalar kullanılmıştır. Uzun, bağlaçlar ile birbirine bağlanan cümleler vardır. Bir cümlenin bir paragraf kadar sürdüğü görülmektedir.
Metnin ana fikri: Olaylar şehri Kahramanmaraş’ta Sıkıyönetim ile birlikte sorunlar çözüme kavuşmaya başlamıştır. Ölenlerin kimlikleri tespit edilmekte şüpheliler tutuklanmaktadır. Belediye Başkanı Ahmet Uncu sorumlunun hükümet, TÖB-DER ve POL-DER olduğunu ileri sürmüştür.

Haber Başlıkları: KAHRAMANMARAŞLI ÖĞRENCİLER “OLAYLARIN TERTİPÇİSİ AYDINLIKÇILAR, YARDIMCILARI İSE HÜKÜMETTİR”
Haberin Girişleri: Haberin bir girişi bulunmadığından ilk paragraf giriş olarak kabul edilmiştir. Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan öğrencilerin açıklamasının yer aldığı girişte sol fraksiyonları ve özellikle Aydınlıkçıları hedef alan söylemler “belirtmişlerdir, demişlerdir” fiilleri ile tamamlanmıştır. Sadece sondaki “kanlı olayların bazı çevrelerin uzun vadeli hesaplarının malzemesi olarak kullanıldığı” söylemi “öne sürmüşlerdir” olarak ele alınıp iddia olarak verilmiştir.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Bir çok kurumun açıklamasının yayınlandığı haberde başlığa en sert açıklamayı yapan grup alınmıştır. Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan öğrencilerin açıklamalarındaki hedefe alınan Aydınlıkçı grup büyük bir katliamla ilgili suçlanmıştır. Gazete bunu iddia olarak ele almamıştır. Ancak uzun vadeli hesaplar yapıldığının iddia olduğunu belirtmiştir. Girişten sonra komünist kesime yapılan ve doğrudan isimlere yönelik olan suçlamaları iddia bağlamında ele almıştır. Türk Eczacılar Birliği, MTTB, PETROL-İŞ, Mustafa Kemal Derneği, Akıncılar Derneği gibi kurumların açıklamalarını sırasıyla yayınlamıştır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Birinci sayfada verilmiş olan başlık fiilsiz kullanılmıştır. “ileri sürdü, dedi” gibi eylemler eklenmemiştir. Bu benimseyici bir söylemdir. Talebe Yurdu’nda kalanların Kahramanmaraşlı olmaları söylemde öne geçmelerinde etkili olmuştur. Katliamda çok sayıda sol görüşlünün ölmesi nedeniyle sağ görüşlülerin bu katliamı yaptığı iddiası gündemdedir. Sol aleyhine gelişen iddiaları Tercüman Gazetesi söylemde yer vermiştir. Ayrıca Aydınlıkçıları hedef alan söylem iki defa verilerek pekiştirme uygulanmıştır. Haberin devamında yer alan kurumları “DİĞER TEPKİLER” adı altında genelleştirilerek sunmuştur. Bu kurumların söylemlerine karşı bir benimseme söz konusu değildir.
Haberin Kaynakları: Haberin ilk kaynağı başlığa da konu olan Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan öğrencilerdir. Türk Eczacılar Birliği, MTTB, PETROL-İŞ, Mustafa Kemal Derneği, Akıncılar Derneği diğer kaynakları oluşturur.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haberin dili sade ve anlaşılırdır. Sık sık kaynak söylemlerine başvurulmuştur. Bu nedenle kaynakların ideolojik dili görülmektedir. Haberin bilgi verme işlevine dönük bir anlatım söz konusudur. Bir çok ara başlığa ayrılarak okuma kolaylığı sağlanmıştır. Dil anlatım yönünden hata yoktur.
Metnin ana fikri: Kahramanmaraş Talebe Yurdu’nda kalan öğrencileri düzenledikleri basın toplantısında Kahramanmaraş olaylarının tertipçisinin sol fraksiyonların en kuvvetlisi olan Aydınlıkçılar olduğunu söyleyip hükümetinde baş yardımcı olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca Türk Eczacılar Birliği, MTTB, PETROL-İŞ, Mustafa Kemal Derneği, Akıncılar Derneği gibi kurumlardan olaylar ile ilgili tepkiler gelmiştir.

Haber Başlıkları: K.MARAŞ’TA KİMLİĞİ BELİRLENEMEYEN CESETLER TOPLUCA DEFNEDİLECEK
Haberin Girişleri:  Haberin bir girişi bulunmadığından ilk paragraf giriş olarak kabul edilmiştir. Girişte açıklayıcı bir üslup ağır basmaktadır.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: “Sıkıyönetimin ilanından sonra Kahramanmaraş’ta tam manasıyla huzur sağlanmış ve dün sabahtan itibaren hayat normale dönmüştür” cümlesi yer alır. Sıkıyönetim lehine söylemler üretilmiştir. Tam manasıyla huzurun sağlandığı ilk paragrafta kullanılmıştır. “Yörükselim ve Mağaralı semtinde oturan vatandaşlar hala şehre inememektedirler” söylemi ise son paragrafta kullanılmıştır. “Hayatın normale döndüğü” söylemi ile çelişmektedir.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Günün haberi ve gündem konusu ülke çapında alınan Sıkıyönetim kararıdır. Sıkıyönetim haberlerin yapılış şeklini ani bir biçimde değiştirmiştir. Hiçbir iddiaya yer verilmeyen bir haber yapılmıştır. Tercüman Gazetesi Kahramanmaraş olaylarını manşetten indirerek iç sayfaya, gündem haberlerinin arasına taşımıştır.
Haberin Kaynakları: Tamer Özdemir’in Kahramanmaraş’tan bildirdiği haberde Vali Tahsin Soylu ve Savcı Saner kaynak olarak kullanılmıştır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: Haber oldukça sade ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Bilgiler doğrudan verilmiştir.
Metnin ana fikri: Sıkıyönetim Kahramanmaraş’a huzur getirmiştir. Resmi açıklamalara göre zararlar tanzim edilecektir. Kimliği belirsiz cesetler topluca gömülecektir. Sorunlar çözülmektedir.

Haber Başlıkları: MHP: K.MARAŞ’TA MARKSİSTLERİN HALKA ATEŞ AÇTIĞI KESİNLEŞTİ
Haberin Girişleri: Köseoğlu “Bazı bakanlar Kahramanmaraş’a tahkikatı saptırmak üzere gitti. TRT neşriyatı ile olumlu davranmadı. Resmi araçlarla çatışmalara silah taşındığı yaygın söylenti halinde” dedi.
Olayın ve Kişilerin Sunuluşu: Haber boyunca doğrudan hedefe konulan Marksist kesime, gazete ideolojisi doğrultusunda yaklaşmaktadır. “Marksistlerin Maocu kesimine mensup bir grubun” denilerek özne oluşturulmuştur. “Bildirmiştir” yani haber vermiştir. MHP’li Köseoğlu’nun söylemlerinin iddia değil güvenilir bir haber olduğu vurgusu vardır.
Olayın Bağlamı ve Arka Planı: Köseoğlu’nun açıklamasında “Marksistlerin Maocu olan bir kesimi” ifadesi yer alır. Bu çok genel bir söylemdir. O dönem bir çok Marksist Maocu örgüt vardır. İfadeleri iddia bağlamında vermeme nedeni doğrudan bir örgüt ismi yada kişi adının suç ile ilişkilendirilmemesidir. Ancak gazetenin ideolojisi doğrultusunda genel olarak komünizm karşıtlığı söylemlerine sık sık yansımaktadır.
Haberin Kaynakları: Ankara AKAAJANS’ın haberidir. MHP Genel Sekreter Yardımcısı Nevzat Köseoğlu’nun açıklamaları kaynak gösterilmiştir. Haberin devamında İmar ve İskan Bakanı’nın ve AP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Doğan’ın Kahramanmaraş ile ilgili açıklamaları vardır.
Haberin Dili ve Sözcük Seçimleri: İddia olan bu ifadelere yer verirken “belirtti, ifade etti, dedi” gibi fiiller kullanılmıştır. İdeolojik olarak keskin ifadelerde bulunan bir grubun söylemine yer verdiği için metin içinde de ideolojik söylem ağır basar. “bildirmek” ifadesi kullanılmıştır. Haber vermek anlamındadır. 
Metnin ana fikri: MHP’nin düzenlediği basın toplantısında Genel Sekreter Yardımcısı Nevzat Köseoğlu Kahramanmaraş olaylarını Marksistlerin Maocu bir kesiminin yaptığının kesinleştiğini bildirdi.



SONUÇ
Bu çalışma; 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yap-bozun büyük bir parçası olan Kahramanmaraş Katliamı’nın Türkiye yazılı basınında yayınlanan haberlerin söylemine yansımalarını ortaya koymak için yapılmıştır. Maraş ilinde yaşanan olaylar Türkiye’nin en muammalı, tahripkâr olaylarından biridir. Bir çok suçlama yapılmış, çoğu yetersiz kalmıştır. Ancak demokrasinin yerleşmesinin kesintiye uğradığı 12 Eylül Darbesi’ne giden süreci hazırlayan en önemli olaylardan biri olarak konumunu korumaktadır.
Bu çalışmada haberlerin söyleme yansımasını incelerken birbirine karşıt görüşlerde yayın politikaları izleyen gazeteler tercih edilmiştir. Gazetelerin okuyucu kitlesi de göz önünde bulundurulmuştur. Cumhuriyet Gazetesi 1978 yılında ilerici kesimin, Tercüman Gazetesi ise muhafazakâr kesimin tercih ettiği gazetelerdir. Çalışmanın uygulama kısmında gazetelerdeki tüm ayrımcı söylemleri incelemek yerine somut bir olay örneklem seçilmiştir. Felaket, şiddet durumlarında yapılan habercilik gözlenmiştir. Türkiye medyasının felaket ve terör haberlerine yaklaşımı 1970’li yıllarda ayrımcılığı besler biçimde yapılanmıştır. Çalışma sonucunda siyasal erkler ve medya arasında hükümete yakınlık uzaklık gibi nedenlerin, medya içeriği ve özellikle haber söylemi üzerinde farklı etkilere neden olduğu anlaşılmıştır. Aynı zamanlarda yaşanan aynı olaylar söylemlerin müphemliği ile iki gazeteye farklı biçimlerde yansımıştır. Cumhuriyet Gazetesi’nin söylemleri hükümete ideolojik yakınlığı nedeni ile tamamen sağ kesime yönelmiştir. Tercüman Gazetesi ise olayları sağ kesimin yaptığına dair olan hiçbir iddiaya yer vermeyerek yayın politikasından ödün vermemiş, doğrudan hükümeti ve sol kesimi suçlamıştır. Haberler hedef gösterir biçimde oluşturulmuştur.
Cumhuriyet Gazetesi 12 Mart döneminde bir ara yönetimin el değiştirmesi sonucu tutucu bir gazete görünümü almış, 1973'te yeniden eski çizgisine dönmüştür.1971’de baş yazarı İlhan Selçuk’un tutuklanması ile tekrar sarsılmıştır. 1978 yılı gazetenin toparlanma çabası ile yeniden muhalefet etmeye çalıştığı ılımlı bir döneme denk gelir. Ancak Milliyetçi Cephe'nin kışkırttığı ülkücüler, ve gazeteyi boykot ettiren Dev-Yol'un muhalefetiyle karşılaşmışlardır. Cumhuriyet'in bir kısım okuru daha radikal sol yayınları tercih etmeye başlamıştır. Cumhuriyet Gazetesi bir fikir gazetesi olarak öne çıkar.
Tercüman Gazetesi’ne de bir fikir gazetesidir. İdeolojik olarak milliyetçi ve muhafazakar görüşleri benimsemiştir. TDK’nın dil dayatmalarına alternatif üretme çabasında olan, halk ağzına yakın söylemler kullanan gazetenin haberciliği onu diğer yayınlardan ayırır. Kemal Ilıcak gazetenin 1978 yılındaki sahibidir. 12 Eylül 1980 darbesinde Demirel’in Tercüman Gazetesi yazarlarından Nazlı Ilıcak’a mektup aracılığı ile haber gönderdiği bilinmektedir. Her iki gazete de ideolojik olarak belli fikirlerden yana olduğu için hükümete karşıtlıklarını yandaşlıklarını söylemleri ile keskin bir biçimde belli etmişlerdir. Cumhuriyet ve Tercüman gazetelerinin 1980 askeri darbesi sonrası kapatılması bu söylemlerin keskinliğinin bir kanıtı niteliğindedir. Bu bağlamda ortaya siyasetin ve medyanın  çevrelediği bir  ilişkiler ağı ortaya çıkmaktadır.
Cumhuriyet Gazetesi boykotlar sebebiyle bir tiraj kaybı yaşamaktadır. Sıkıyönetimin ve baskıların hissedildiği bir döneme gelen haberlerde birinci sayfada daha yumuşak olan söylemler haber devamını oluşturan iç sayfada doğrudan hedef gösteren söylemler ile yer değiştirmiştir. İlk sayfada “sağ grupların gösterilerinde 2 kişi öldürüldü” söylemi yer alırken haber devamında başlık değişmiş “Kahramanmaraş’ta ülkücüler terör yarattı” olmuştur. Mikro bağlamda ele aldığımızda Cumhuriyet Gazetesi olayları Türkçe kurallarına uygun, haberin bilgi verme yönüne yakın bir üslup ve dil yapısı ile sunmuştur. Ancak olayların ve kişilerin sunuluşunda hükümetin söylemini doğrudan başlığa taşıyıp muhalefetin hükümeti suçladığını belirtmiştir. Bu tür söylemler bir tarafı destekler niteliktedir. Ayrıca Maraş Katliamı ile ilgili haberlerin sunumunda Cumhuriyet Gazetesi’nin daha çok bilgi verdiği ve bu bilgileri daha sağlam kaynaklara dayandırdığı görülmektedir. Kullandığı dilin ciddiyetinin de bu durum üzerinde büyük etkisi vardır. “Amerikan M1 tüfekleri” ile ilgili bir ayrıntıdan bahsederek bu katliamda emperyalist bir etkinin olabileceği vurgusunu yapan taraf olmuştur. Doğrudan hükümeti eleştiren bir haber yapmak yerine DİSK’in hükümeti yeren açıklamasını kullanmıştır. DİSK haberi bu nedenle farklıdır. Sol bir sendikanın hükümeti eleştiren bir açıklaması manşet altında yayınlanmıştır. Gazetenin Sıkıyönetim baskısı ile karşılaştığı bu bildiriyi benimseyici tavrından anlaşılmaktadır.
Tercüman özellikle dil özellikleri ve sözcük seçimleri ile söylemi yönlendirmiştir. Hikayeci bir anlatım tercih edilmiştir. Bu anlatım türü olayları daha trajik göstermekte, halka daha yakın gelmektedir. Günümüzde ki magazin medyasının dili ile benzerlik gösterir. “iç savaş, ölü, ceset, dikkat, tedirgin bir gün” gibi habere heyecan, okunurluk katan unsurları başlıklarda tercih etmiştir. Sıkıyönetim sonrası Kahramanmaraş ile ilgili haber başlıklarında bu unsurlar kullanılmamıştır. Gazetenin askeri öven haberleri mikro ve makro bağlamlarda göze çarpmaktadır. Hükümeti ve sol kesimi Maraş Katliamı ile ilgili hedefe almıştır. Sağ kesime yönelik iddiaları “TRT’nin yanlı tavrı” olarak ifade eden Tercüman, bu durumun halkı kışkırttığını ifade etmiştir. MHP’nin açıklamasını ilk sayfaya alarak Katliam öznesini “Marksistler” olarak belirtmiştir. Bu söylemin nedeni gazetenin muhafazakar sağ bir ideoloji yürütmesi ile doğrudan bağlantılıdır.
Söylemde “Biz-Onlar” şeklindeki kendini gösteren sosyolojide iç ve dış grup olarak karşımıza çıkan durumun gazetelerin söylemlerine “sol-sağ, Marksist-ülkücü” biçiminde yansıdığı görülmektedir. Biz-Onlar ayrımında yapılan Biz vurgusu üzerinden propaganda yaparak insanları birleştirme ideolojik bir propagandadır. Tam bu noktada değindiğimiz Onlar kavramı yani yabancı olana, bize dahil olmayana kin ve düşmanlık beslenir. Gazeteler büyük bir katliamı değerlendirmek yerine ayrımcı, suçlayıcı, hedef gösteren haberler yapmışlardır. İdeolojik değerler her iki gazetenin de fikir gazetesi olması sebebiyle öne çıkmıştır. Siyasetin hegemonik bir kriz sürecinden geçtiği bu dönemde güç dengelerini medya iletileri ile kontrol etmek isteyen egemen güçler görülmektedir. Bunun en açık örneği her iki gazetenin de Sıkıyönetim’e tehdidine karşı söylem değiştirmesidir. Demokrasinin tam olarak oturmadığı ve darbeler ile demokrasi yolunun sürekli tıkandığı Türkiye’de, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin  geldiğini medya metinlerinden okumak da mümkün olmuştur. Haber; objektiflikten uzak sermaye devlet ve ideoloji kıskacında bir algı yönetme aracı haline gelmiştir. Toplumun algılarını; söylemde ki çarpıtmalar, yönlendirmeler ile politize eden bir medya görülmektedir. Bu politize etme sürecinde bilgi verme araç olarak kullanılmıştır. İletilerde ayrılıkçı söylemler üretilmiş ve tüketime sunulmuştur. Kahramanmaraş ili ve şartları bu tür ayrılıkçı söylemlerin derin kavgalar doğurabileceği bir zemindeydi. Zira Malatya, Çorum, Sivas gibi illerde de Alevi kesime yönelik bu tür saldırılar yaşanmıştır. 1980 askeri darbesi öncesi medya ideolojik bağlamda savaşların yaşandığı bir arenaya dönmüştür. Karşılıklı suçlamalar haberlere yansımış, toplumsal bölünmeler derinleşmiştir. Sadece söylenenler değil söylemlere yansımayanlar da bu noktada önem kazanır. Gerçekliği saklama algıyla oynamanın en önemli aracıdır. Bir çok ölüm haberi bu nedenle olağan görülmeye başlar.  Sonuç olarak çalışma kapsamında incelenen gazetelerin yayın politikalarının ve mülkiyetlerinin siyasi erklerle olan ilişkilerinin; gazetelerin yaptığı-yapmadığı haberleri ve yayın akışlarını belirlemede etkili olduğu ortaya konulmuştur.
EKLER











KAYNAKÇA
Alpkaya,Faruk ve Duru, Bülent (der.),(2012), 1920’den Günümüze Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim, Phoneix Yayınevi, Ankara
Altınal, Berk Efe. "Rölativizm mi, Eleştirel Realizm mi?: Sosyal İnşacılıkta Yöntemsel ve Politik Sonuçları Olan Epistemolojik Bir Tercih." Eleştirel Psikoloji Bülteni 3-4 (2010): 75-84.
Akçam, T. (1995), “Hızla Türkleşiyoruz”, Birikim, Mart-Nisan.
Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (5) 2003, 1-31TÜRK SİYASAL SİSTEMİNDE SİYASAL PARTİLER VE KENTLEŞMENİN KUTUPLAŞMA SÜRECİNE ETKİLERİ Hakan ALTINTAŞ
Aktar, A. (2006), Türk Milliyetçiliği, Gayrimüslimler ve Ekonomik Dönüşüm, İletişim
Yayınları, İstanbul.
Alemdar, K. (1996), İletişim ve Tarih, İmge Yayınları.
Aslan, Kemal (2004) Haber Nasıl Okunur? Haberlerde İdeoloji, Söylem Anahtar Yayınevi, İstanbul
ATAÇ, Adnan, and Sevgi ŞAR. "İRONİ VE ETİK SÖYLEM ÜZERİNE." 38. ICANAS: 13.
Bulut S. ve Yaylagül L. (2004) Türkiye’deki Yazılı Basında Yargıtay ve Mafya İlişkisine Yönelik Haberler, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Dergisi, (19), s.119-142.
Cumhuriyet Gazetesi (Aralık-1978)
Çaplı, Bülent, and Oğuzhan Taş. "Kriz haberciliği." Televizyon Haberciliğinde (2010).
Çavdar, Tevfik (1989) Siyasal Partiler: Adalet Partisi, Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Ansiklopedisi, Cilt:8, İletişim Yay., İstanbul.
Çelik, Hilal, and Halil Ekşi. "Söylem analizi." Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi 27 (2008): 99-117.
Çoban, Barış ve Özarslan Zeynep (der.) (2003) Söylem ve İdeoloji Su Yayınevi, İstanbul
Din, İdeoloji, haz. Barış Çoban ve Zeynep Özarslan, İstanbul: Su Yayınevi.
Duygu, T. Ü. R. K. "Eleştirel gerçekçilik üzerine." Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 67.03 (2012): 189-217.
Düzgit, Senem Aydın. "Avrupa Birliği-Türkiye İlişkilerine Postyapısalcı Yaklaşım: Almanya Örneğinde Dış Politika ve Söylem Analizi." Uluslararası İlişkiler 8.29 (2011): 49-70.
Gölcü, Abdulkadir. "Haber söyleminde medya-siyaset ilişkisi: 29 Mart 2009 yerel seçimleri." Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi 29 (2009): 81-101.
Gözübüyük,A.S. (2004) Türkiye’nin Yönetim Yapısı , Ankara
GÜNAY, Mustafa. "Çokkültürlülük Gerçeği ve Türkiye." identities 142 (2010): 14.
Işık, M. (2000), İletişimden Kitle İletişimine, Konya: Mikro Yayınevi.
İlter, Tuğrul. "Modernizm, Postmodernizm, Postkolonyalizm: Ben-Öteki İlişkileri ve Etnosantrizm." Küresel İletişim Dergisi 1 (2006): 1-14.
İnal,Kemal (2005) Eğitim ve İktidar, Ankara: Ütopya
İnal, Kemal. "TÜRKİYE’DE BÜYÜK BURJUVAZİ VE EĞİTİM Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği’nin Eğitim Raporlarının Eleştirel Analizi." Eğitim Bilim Toplum 11.42 (2013): 27-64.
İnceoğlu, Y. ve Çomak, N. (2009) Metin Çözümlemeleri, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Kazancı, Metin. "Althusser, İdeoloji ve İletişimin Dayanılmaz Ağırlığı." Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 57.01 (2002).
Keane,John (1992) Medya ve Demokrasi, İstanbul:Ayrıntı Yayınları
Maıgret, E. (2014), Medya ve İletişim Sosyolojisi, İletişim Yayınları
Maraş Olayları Gerekçeli Karar
Mardin, Şerif (1969), Din ve İdeoloji (Ankara: SBF Yayını).
Mardin,Şerif (1992) Türkiye'de Din ve Siyaset İstanbul: İletişim Yayınları
Mora, Necla. "Medya çalışmaları medya pedagojisi ve küresel iletişim." (2011).
Nar, Mehmet Şükrü. "Yapısalcılık Kavramına Antropolojik Bir Yaklaşım: Levi-Strauss ve Yapısalcılık."
Orkunoğlu, Y. (2007). Neitzsce ve postmodernizmin gerçek yüzü. İstanbul: Ceylan Yayınları.
Ortaylı, İlber (1999). Alevilik, Nusayrilik ve Bâb-ı Âlî. In Kurt, İ. (ed.), Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Aleviler Bektaşiler Nusayriler. İstanbul: Ensar Neşriyat.
ÖZKIR, YUSUF, and BAŞAK ŞİŞMAN "Soma Maden Kazasının İnternet Gazetelerinde Aktarılmasının Haberde İdeoloji Bağlamında Değerlendirilmesi."
Parlar, Suat. "Kontrgerilla Kıskacında Türkiye" (2006).
Purvis, Trevor, and Alan Hunt. "Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji, Söylem, İdeoloji..." Moment Dergi 11 (2014).
REVEL, Judith (2012) Foucault Sözlüğü, çev. Veli Urhan, İstanbul, Say Yayınları.
SAMİM, Ahmed (1987) The Left in Turkey in Transition, New Perspectives, Oxford University Press, Oxford.
Sibel, Ü. S. T. "FUZŪLĮ’NİN “USANMAZ MI” REDİFLİ GAZELİNİN YAPISALCILIK AÇISINDAN İNCELENMESİ."
Sözen, E. (1999). Söylem: belirsizlik, mübadele, bilgi, güç ve refleksivite. İstanbul:Paradigma Yayınları.
Şimşek S. (2009) Medya-Siyaset-İktidar Üçgeninde Medya Gerçeği, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, 6(1), s.124-143
Şişman, Mehmet. "Postmodernizm tartışmaları ve örgüt kuramındaki yansımaları." Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi 7.7 (1996): 451-464.
Tercüman Gazetesi (Aralık-1978)
Tezcan Mahmut (1996), “Bir Şiddet Ortamı Olarak Okul”, Şiddet, Cogito, Sayı: 6-7, Syf: 105-108
Tılıç,L.Doğan Utanıyorum Ama Gazeteciyim (Türkiye ve Yunanistan'da Gazetecilik),İletişim Yayınları
Tokgöz, Oya (2006) Temel Gazetecilik, Ankara: İmge
Tunç, Aziz (2011) Maraş Kıyımı, Belge Yayınları, İstanbul
Ünlüer, Ayhan Oğuz. "Medyada etik söylem ve medya etiğini biçimleyen temel belirleyiciler üzerine bir değerlendirme." Küresel İletişim Dergisi 2 (2006): 1-15.
Van Dijk, T (2006), Discourse, context and cognition, Discourse Studies, 8(1), 159-177,2006.
Van Dijk, T ( 1987) News as Discourse, New Jersey: Hillsdale
Van Dijk, T., (1988) News Analysis, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates Publishers, Hillsdale
Van Dijk, T., (1999) “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları” in Medya İktidar İdeoloji  Çev. M. Küçük, Ankara: Ark
Yaylagül, Levent (2006) Kitle İletişim Kuramları, Dipnot Yayınları, Ankara
Yılmaz, Altuğ, (2013) Medya ve Nefret Söylemi Kavramlar, Mecralar ve Tartışmalar, Hrant Dink Vakfı,İstanbul
Zürcher, Eric Jan, (2005) Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim
Web kaynakları:
Mora N. (2011, 26 Mart) Haber Söylem Çözümlemesinde van Dijk Yöntemi, htttp://www.neclamora.com/?p:64. (Erişim: 18 Mayıs 2015)
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/maruaebd/article/viewFile/1012001642/1012001372 (Erişim: 15 Mayıs 2015)
http://www.academia.edu/3793872/S%C3%B6ylem_Analizi_26.06.2013 (Erişim: 24 Nisan 2015)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mara%C5%9F_Katliam%C4%B1 (Erişim: 15 Mayıs 2015)
http://www.ozgur-gundem.com/haber/92624/35-yildir-kapanmayan-yara-maras-katliami-ii(Erişim: 15 Mayıs 2015)
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/111379-30-yil-once-maras-katliaminda-neler-olmustu(Erişim: 17 Mayıs 2015)
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/henuz_agiti_yakilmamis_1978_maras_katliami-1255547(Erişim: 15 Mayıs 2015)
http://www.alevikulturdernekleri.com/maras-katliami-hala-yureklerde-kaniyor/(Erişim:8 Mayıs 2015)

<http://momentjournal.org/index.php/momentdergi/article/view/38/99>. (Erişim Tarihi: 31 May. 2015)