“1947 yılıydı. On dokuz yaşındaydım. Hukuk
fakültesinin birinci sınıfında öğrenciydim… İlk sayfadaki giriş cümlesini
hatırlıyorum, şöyle diyordu: “Bir sabah sıkıntılı rüyalarından uyanan Gregor
Samsa kendisini yatağın içinde devasa bir böceğe dönüşmüş bulur.” … Lanet
Olsun! Okurken böyle mırıldandım kendi kendime, “Bu doğru olamaz! Kimse böyle
bir şeyin yapılabileceğini bana söylemedi! Demek olabiliyormuş! Öyleyse ben de
yapabilirim! Lanet olsun! Benim büyükannem de böyle anlatırdı hikâyelerini… En
olmadık masalları sanki gerçekmiş gibi.”
Düşlerin gerçek büyücüsü, büyülü gerçekliğin
Gabo’su. Tam adı ile Gabriel José de la Conciliación García Márquez.
Gerçeküstücülüğü günlük yaşama uygulayan "Büyülü gerçekçilik"
akımının en önemli isimlerinden Marquez, 6 Mart 1927'de Kolombiya'nın
Karayipler kıyısındaki Aracataca kasabasında yoksul bir ailenin 11 çocuğunun en
büyüğü olarak dünyaya geldi. Babası Gabriel Elijio Garcia bitki ilaçları
satıyor, annesi Luisa Santiaga Marquez ise telgrafçılık yapıyordu. Marquez,
çocukluğunu Bin Gün Savaşları sırasında komutanlık yapan emekli albay dedesinin
savaş anılarını dinleyerek geçirdi. Bu nedenle bir çok eseri ninesi ve
dedesinden dinlediği masalların etkisini taşımaktadır. Hemingway,
Faulkner, Dostoyevski ve Kafka gibi yazarların eserlerini okuyan Marquez ilk
öyküsünü de okulda yazıp 1947'de El Espectador gazetesine gönderdi. Babasının
tüm ısrarlarına rağmen yazmaya duyduğu büyük aşk nedeniyle hukuk fakültesindeki
eğitimini bırakıp gazeteciliğe başladı. Küba devrimi sırasında
Havana'da gazeteci olarak çalışan Marquez, Fidel Castro ile arkadaş oldu. Ancak
bu dostluk, ona pahalıya patladı. 2005'te Amerikalı bir yazar, Marquez'i
Küba'da işlenen insan hakları ihlallerine suç ortaklığı etmekle suçladı.
Marquez'in siyasi görüşleri, yıllarca ABD'den izin alamamasına neden oldu.
1981'de Kolombiya hükümetinin ayrılıkçı M-19
gerillalarını desteklemekle suçlaması üzerine Marquez, Meksika'ya taşındı. Daha
sonra kendisine yapılan büyükelçilik tekliflerini ve devlet başkanlığı
adaylığını geri çevirdi. Ancak Kolombiya hükümeti ile ülkenin en büyük gerilla
hareketi Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri (FARC) arasında görüşmeler
yapılmasına yardımcı oldu.
Gazetelerde muhabirlik yaparken en çok Virgina Woolf
ve William Faulkner’in etkisi altında kaldığı söylense de onu en çok etkileyen
veya yazdıklarına inanmasını sağlayan Kafka’nın Dönüşüm adlı eseridir. Yazıları
canlılık, dil zenginliği ve en çok da derin hayal gücüyle doludur. Sürrealizmim
Latin Amerika'nın realizminden kaynaklanır, demiştir. Yaprak Fırtınası, Albaya
Mektup Yazan Kimse Yok ,Hanım Ana'nın Cenaze Töreni , Şer Saati ,Yüzyıllık
Yalnızlık ,Sevgiden Öte Sürekli Ölüm ,Mavi Köpeğin Gözleri ,Başkan Babamızın
Sonbaharı, Kırmızı Pazartesi ,Kolera
Günlerinde Aşk ,Labirentindeki General,On İki Gezici Öykü, Aşk ve Öbür Cinler, Benim
Hüzünlü Orospularım en bilinen eserleridir.
Nobel edebiyat ödüllü yazarın Yüzyıllık Yalnızlık
eseri Newyork Times tarafından “Eski Ahit’ten sonra okunması gereken ilk
edebiyat ürünü” olarak seçilmiştir.
Mavi Köpeğin Gözleri 1947-1955 yılları arasında yani
ilk gençlik yıllarında yazdığı öyküleri içeriyor. Sözü geçen öykü “Çullukların
Gecesi” ise Marquez tarafından “Yüzyıllık Yalnızlık’a değişmem,” dediği müthiş
bir düşsel anlatım.
Gabo’nun bu eserini okurken sürekli kitabı kapatma
isteği uyanıyor içimde. Öykülerde sürekli bir çürüme, ölüm, zaman ve mekan
bağının kopukluğu, önlenemez bir duygu yoğunluğuna karışıyor. Normal bir kafa
ile yazmadığı hissine kapılıp irkiliyorum. İrkilme sebebim ise beni kendi
dünyasına hızla çekiyor olması. Çullukların Gecesi öyküsü çulluklar tarafından
gözleri oyulan üç adamın hikayesini anlatıyor. Öyküde medyanın manipülasyonu ve
insanların önyargıları üzerinden eleştirel bir bakış sunuyor. Düşkünlüğü
anlatan yazarın gazeteciliğinin sorgulayıcı tavrı ile karşı karşıya geliyoruz.
"Görünmez
bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. Ama güneşin varlığı bile ilgimizi
çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön
kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde
oturduk. Yanımızdan birçok ses geçti. 'Çulluklar gözlerimizi oydu,' dedik.
Seslerden biriyse şöyle dedi: 'Bunlar gazeteleri fazla ciddiye almışlar.'
Sesler ortadan kayboldu. Bizse öylece, omuz omuza oturmaya devam ettik."
Büyülü gerçekçilik üslubunu yabancılaştırma etkisi
yaratmak için kullandığı savını destekleyen bu öyküsü özellikle Bertolt
Brecht’i okurken karşılaştığımız benzer havanın siyasi bir yönünün de olduğunu
bize hatırlatıyor. Yazar düş dünyasında bizi yorarak dış gerçekliklere karşı
bir uyanışa sürüklüyor. Büyülü gerçeklik akımına ilgi duyanlara benden bir
tavsiye Jorge Luis Borges’in ve Mikhail Bulgakov’un kitapları ilginizi
çekecektir .
Not: Yılmaz Güney’in Yol filmi ile ödül aldığı
Cannes Film Festivali’nde jüride Gabo’da vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder