Konserve edilmiş bir beyin
salatası gibiyim; en sevdiğin meze olma sıralamasında üst
sıralara oynarken arsızlığım göz yoruyor. Bu denli karmaşanın
içinde daha fazla bastırılırsam sana doğru fırlamamam elde
değil. Üstelik ben sevilmemeyi henüz bilmeyen düzenbaz aşıklardan
biriyim. Önce aşk denen kutsanmış öldürücülüğün şehvete
boyanmış tadına varmak gerekirmiş:bilmiyordum. Bu bilmemezlik
beni istediğini alamayan zavallı bir çocuğa döndürdü. Evet
bayan; bir zavallıyım! Size bunları yazıyorum. Çoğu kez yazdıklarıma
bakıp kendimle gurur duyuyorum. Aylar önce gözlerinize ilk
baktığımda -hani Joseph'in yanında- benden ölesiye tiksinen o
bakışınızı hatırlıyorum. İşte o an size olan şiddetli
hislerim zamansızca şekil değiştirdi. Yanlış anlamayın tatlım.
Sizi sevmiyorum,sanmayın! Sadece aşkımı sizi görerek
dizginleyemeyeceğim bir noktaya gelmiştim. Siz de beni
sevmeliydiniz. Öyle de oldu; bunun aksini kanıtlayacak birşey
göremiyorum. Bu halde size sevgilim demekte bir behis görmüyorum.
Sevgilim .... Ah ne armonik bir kelime. Dudaklarından döküldüğünde,
içmeye doyamayacağım bir şarap olacak. Sevgilim; sana ilk
günlerde kaba davranmış olabilirim lakin sen de oldukça
küstahtın. O pembe üzerinde mavi çizgiler olan minicik eteğinin
içinde bacaklarını bir süre seyretmiş olmam benim densizliğim
değil! Senin tahrikkar tavırlarındandır. Kalkıp tuvalete
gittiğinde Joseph'ten çekindiğini; bana orada bir şey
söyleyeceğini düşünmüştüm. Çığlık atmakta neyin nesi
oluyor. Üstelik benden çok etkilenmiştin. Yine de o gün biran
benden hoşlanmadığını düşündüm. Neyse ki akabinde gelişen
mevzular bana olan sevginin nişanesini boynumda taşımamı sağladı.
O günden sonra elbette seni bırakamazdım. Arkadaşlarınla
yaşadığın evin önünde durmuş; hangisinin senin odan olduğunu
anlamaya çalışıyordum. Evin oldukça zengin bir muhitteydi. Üç
genç kız yaşıyordunuz hepiniz her erkeğin sahip olmak isteyeceği
kızlardınız. Buralarda sapık olmaz, dedim: Buna sevindim. Bir
anda ışık huzme huzme dağıldı vücudundan yansıyarak bir
pencere camından. Sanki bir yıldız semayı yarıp inmişti:
bembeyaz. Pembe eteğin artık yoktu. Tabi ki sonra gözlerimi
kapadım. Sen bembeyazdın. Bir gün seni izlerken dayanamadım.
Yerinde duramayan bir bomba gibiydim; patlamak için tanrı buyruğu
bekleyen. İşte senin kapını çalma nedenim buydu. Seninde bana
olan aşkını anladığımda bir daha seni izlememeye karar verdim.
Kapıyı açtığında hiç şaşırmış gibi değildin. Bana iki
pantolon dört kazak bir ayakkabı ve bir miktar para verdin.
“İhtiyacın olan başka Bir şey var mı?” dedin. Ben senin
suratına sinirlerimi toparlayamamış bir ahmaklıkla bakarken
suratıma kapıyı kapattın. O derece duygusuzdun ki
şaşıracak,üzülecek, gülecek yegane kişi ben olacağım sandım.
Sonra yere baktığımda anladım. Senin bedeninin ışıltısı
derecesinde bir cisim dünyama göz kırpıyordu. Yaklaştığım da
bunun safirden yapılmış ince taşlarla bezeli, altın bir kolye
olduğunu farkettim. Koynuma-tam yüreğimin üzerine-koydum. Artık
biliyordum bana çok değer veriyordun. Kendime ölesiye kızdım
beni sevmediğini biran bile nasıl düşünebildiğimi sorguladım.
Ertesi gün cafeye geldin ve Joseph ile bir şey konuştun. Bu durum
hiç hoşuma gitmedi. Hatta içimde ki öfke öyle yoğunlaştı ki
Joseph'i öldürmeyi düşündüm. Joseph benim tek arkadaşım lakin
seninle konuşması durumu değiştirirdi. Gidip ona ne konuştuğunuzu
sordum. O da “kolyesiyle ilgili bir durum” dedi. Çok mutlu
oldum. Demek içini açabileceğin kimse yok. Sevgilim bana olan
derin duyguların kalbinden taşıyor olmalı. Aramızda kalacağını
zannettiğim bu nişaneyi en yakınlarımızla paylaşmak ne büyük
mutluluk. Yarın size geleceğim. Kutlamamız gerekenler var. Rica
etsem pembe üzerinde mavi çizgiler olan şu kısa eteğini giyer
misin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder